Kendini kalıba koyma! Hayat tekdüze yaşanmaz.
Kalıba sokulmak istenen hayatlar, bir heykel tıraşının elindeki hammadde gibi, dışarıdan gelen beklentiler doğrultusunda yontulmaya çalışılan, organik halinden feragat etmeleri beklenen yaşam öyküleridir.
Bu kalıplar genellikle düzen ve öngörülebilirlik arzusuna dayanır. Toplumlar, kendilerini sürdürebilmek için bireylerin belirli rolleri üstlenmesini, belirli normlara uymasını ve belirli başarıya ulaşmasını bekler.
Örneğin, aileler çocuklarının seçeceği mesleğe, evlilik kararlarına, yaşam tarzlarına müdahale eder. Ebeveynler, genellikle kendi gerçekleştiremedikleri hayalleri veya toplumsal baskıları, çocuklarının hayatlarına yansıtarak onlara doğru yolu göstermeye çalıştıklarını zanneder. Bireysel yetenekler ve ilgi alanlarından çok, standardize edilmiş bilgi kalıplarını ve tek tip düşünme biçimlerini dayatarak, herkesi aynı başarı bandına çekmeye çalışırlar.
Kalıplar, bir tür kolektif konfor alanı yaratır; bu alana uymayan, farklı düşünen veya hissedelen ise anormal, uyumsuz veya başarısız etiketini yeme riskiyle karşı karşıya kalır. Kalıba sokulmak, bireyin en değerli varlığı olan özgürlüğünden ve kimliğinden ödün vermesi anlamına gelir. Zorla kalıba sokulan kişinin, şartlar değiştiğinde doğasına dönme eğilimi ve içsel çatışma yaşaması da kaçınılmazdır.
Kalıplar, yenilik ve yaratıcılık düşmanıdır. Herkesin aynı şekilde düşünmesi ve davranması beklendiğinde, bireysel deha ve özgün çözümler ortaya çıkamaz. Toplum, potansiyel gelişim kaynaklarını kendi elleriyle yok eder. Dışarıdan başarılı gibi görünen bir hayat, eğer kişinin kendi değerlerine ve tutkularına uygun değilse, derin bir mutsuzluğa neden olur. İnsan, kendi hayatının yazarı olmak isterken, başkalarının yazdığı bir senaryonun oyuncusu haline gelir.
Buradan çıkmak istiyorsak; gerçek özgürlük için, zorunda değilim dedikten sonra ortaya çıkan boşluğu, kendi özgür seçimlerimizle doldurmaktır. Hayatta gerçekten zorunda olduğumuz tek şey kendi fiziksel ve zihinsel sağlığımızı korumak olmalıdır. Yaptığımız tercihlerin doğal sonuçlarını kabul etmeli, başkalarının da aynı zorunda değilim deme hakkına sahip olduğunu unutmamalıyız.
Çünkü zorunda olmadığımız şeyleri reddettiğimizde, kendi seçtiğimiz hayatın tüm sorumluluğunu da üstlenmek zorunda kalırız. Bu, bizlerin kendi yazgısının mimarı olma cesaretini göstermemiz için son derece önemlidir.
Gerçek ve doyurucu bir yaşam, ancak bizlerin cesaretle kendi yolunu çizmesi, kendi sesini dinlemesi ve kendi olma hakkını kullanmasıyla mümkündür.
İşte bu farkındalık, toplumsal düzenin ötesinde, bizlerin kendi özüne karşı duyduğu en temel sorumluluk olmalıdır.
ZORUNDA DEĞİLİM was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.