“En” çok onay, “hep” onay…
Resim kaynağı
Ücret duvarına takılmadan yazının tamamını burayı tıklayarak okuyabilirsiniz.
Hayatı zorlaştıranın kendi hayatı da zordur.
Bazıları tahmin edilemez olmasıyla biraz ilginç, biraz da keyifli görülebilir.
Toplumsal alanda iki zor kişilik vardır: depresif ve narsist!
Depresif kişilik hakikaten zor bir kişiliktir. Fakat narsist kişilik tam bir baş belasıdır.
Depresif kişiliğin davranışlarında öngörülebilirlik vardır. Onun davranışlarından korunma alanı oluşturabilirsin. Semptomları geçicidir. Yardım almayı kabul eder. Dost ayrımı yapma yetisini kaybetmez. Tekinlik alanı, senin göstereceğin yakınlıkla büyür.
Fakat narsistin ne zaman ne yapacağını kestiremezsin. Bu nedenle bir korunma alanı oluşturamazsın. Tekinlik beklemek büyük bir saflıktır. En iyi korunma alanı ondan mümkün mertebe uzak durmaktır.
İlgi beklemek insansal bir duygudur. Narsistin beklentisi bunun çok ötesindedir. İlgilenmeyi hiç bilmez. Sadece bekler. Hep bekler. Tek arzusu onaylanmaktır. Onun beklentisine yanıt vermediğinde can yakar. Bir anda başına bela olur.
Zarar vermekle onay isteği, beklenmedik bir anda yer değiştirir. Tokadın nereden geleceğini anlayamazsın. Korunma alanı, savunma yöntemi geliştirmeyi unutmalısın. Tek yapacağın şey, onun veya onların olduğu yerden uzaklaşmaktır.
Sen uzaklaşsan da bir süre daha can yakmaya, ezmeye, mağdur etmeye devam edecektir. Sabırlı olmalısın. Kulakların ve dudakların sımsıkı kapalı kalmalıdır.
Hayatının kararmasını istemiyorsan, narsist davranış belirtileri hissettiğin kim olursa olsun hiç arkana bakmadan kaçabilirsin.
Çocukluktan başlayan onaylanma isteği doğal gelişim seyridir. Onaylanmamış çocuk, iç dünyasında onarılmaz bir yıkım ve büyük bir boşluk hissi ile yetişkinliğe koşar. İç yıkım ve boşluk duygusu, yaş ilerledikçe buna paralel olarak büyür.
Kapitalizmin toplumsal kültürsüzlüğü, bireyi şekilsiz bir ego balonu hâline getirir. Bu teşvik, hasedi, kini, hıncı, intikam duygusuna dönüştürür.
Narsistin engel olamadığı ve tepeden tırnağa yaşadığı duygu, hedefine koyduğu kişinin veya kişilerin karşısında yaşadığı yoksunluk, hiçlik duygusudur.
Narsist, büyüklenme hakkının olup olmadığını düşünecek sağduyudan uzaktır. Ölçüsü, kantarı kaçmış ve “en, en, en…” diye kendine paye biçer. Geceleri uykusuz kalır. Sabah kalktığında kulağında çınlayan tek ses vardır: “Tanrı’nın en kusursuz varlığı olduğunu göstermenin zamanıdır!”
Zirveye bayrağı dikmenin, iktidar olduğunu göstermenin en tehlikeli anıdır. Arzunun hınca dönüştüğü an işte bu andır. Yakma, yıkma, incitme, acıtma aşamasıdır bu. Artık yapılması gereken tek şey vardır:
Kulağını, dudağını, gözünü kapatıp derviş sabrının o güzel hırkasını giymektir. Sabır deryasına girip kaybolmalısın. Ne zamana kadar?
O, yeni birinin başına bela olana kadar!
Bu zaman zarfında yeryüzünde, gelenekte, insan belleğinde ne kadar sabır direnci varsa hepsini kullanmalısın.
Narsist, bireysel yaşam alanında sönük bir balon gibidir. Yorgun, isteksiz, yaşama sevinci bir inip bir yükselen tutarsızlık içindedir. Bireysel alanda çoğu zaman mağdur karakteri öne çıkar.
En tehlikeli olduğu yer toplumsal alandır. Potansiyel onaylayıcılar sayısal olarak burada çoktur. Onların gözüne girmek için âdeta bir “melek” oluverir. İyilik meleği!
Kanatlarının altına giren onaylayıcılar, onu hızla bulutlara çıkarırlar. Güç olmuştur. Günlük sevgi dozunu eksilten, unutan; yaptıklarını bir defa bile onaylamayanın vay haline!
Bugün onu küçük hesaplarla onaylayan, yarın onun hedefi olmaktan kaçamaz.
Narsist sadece “en, en, en…” değil, aynı zamanda “hep, hep, hep…” histerisine kapılmış bir kişiliktir.
“En” çok onay, “hep” onay kesintiye uğradığında artık geç kalmış olursun.
Unutma, o ancak bir başkasına bela olduğunda kurtulabilirsin.
Çocuklarımızı onaysız, sevgisiz bırakmayalım.
İç dünyalarında büyütecekleri her boşluk, bir gün başkalarının yıkımına, acı çekmelerine neden olabilir…
Zirvedeki Bayrak! was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.