Kuantum Drama’da “An” ve “Döngü”
“ Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında.
Yekpâre, geniş bir ânın,
Parçalanmaz akışında.”
Tanpınar bu dörtlükte zamanı tarif etmez; zamanla kurulan bilinç hâlini tarif eder. İnsan ne zamanın içindedir ne de bütünüyle dışında. Çünkü zaman, düşündüğümüz gibi doğrusal bir çizgi değildir. O, parçalanamayan, yekpâre bir andır. Biz zamanı yaşamayız. Biz, o tek anın içinden yavaş yavaş geçeriz.
Her şey dönüş hâlindedir.
Su yağmurla yere iner, toprağın altında temizlenir ve yeniden gökyüzüne yükselerek yağmur olur.
Kan kalpten çıkar, tüm bedeni dolaşır ve tekrar kalbe döner.
Baharla hayat başlar; ağaçlar, dallar, tabiat çiçeklenir.
Sonbaharla her şey içe çekilir ve baharda yeniden doğar.
Dünya kendi etrafında ve Güneş’in etrafında döner.
Gezegenler döner.
Dünyayı sarmalayan katmanlar döner.
Tüm kâinat bir dönme hâli içindedir.
Zaman bölünmez; bilinç bölünür.
Biz “geçmiş”, “şimdi”, “gelecek” dediğimizde zamanı değil, algımızı parçalara ayırırız.
İbn Arabî der ki:
“Varlık, hakikatte sabit değildir. Her an yeniden yaratılır.”
Bu ifade, kuantum fiziğinde sözü edilen her an yeniden çöken dalga fonksiyonu ile çarpıcı bir paralellik taşır.
Kuantum düşünce bize şunu söyler:
Gerçeklik sabit bir yapı değil,bilinçle birlikte akan bir olasılık alanıdır. Ve sen o alana baktığında, dalgaların davranışı değişir. Çünkü senin niyetin, yönelişin ve farkındalığın, gerçeğin nasıl tezahür edeceğini belirler.
Kuantumda Geçmişe Nasıl Gidilir?
Kuantumda geçmişe gitmek, zamanı geri sarmak değildir. Taşınan şey olaylar değil, duygulardır. İnsan zihni yaşanmış bir olayı arşivler; ama bilinç, o olay sırasında oluşan duygusal frekansı taşır. Bizi bugün zorlayan şey, geçmişte ne yaşandığı değil; o anda bedenimize ve bilincimize yerleşmiş olan duygunun hâlâ aktif olmasıdır.
Bu yüzden kuantum çalışmalarda “geçmiş”, bir takvim noktası olarak ele alınmaz. Geçmiş, şu anda bedenimizde titreşen bir duygudur.
Korku.
Değersizlik.
Suçluluk.
Terk edilme.
Yetersizlik.
Bunlar yaşanmış bir olayın değil, o anda donmuş bir bilincin izleridir.
Kuantum Drama’da yapılan şey şudur:
Kişi geçmişteki olaya geri dönmez; geçmişteki duygusal hâli şimdiye getirir. Çünkü bilinç için zaman doğrusal değildir. Bilinç, aynı duyguyu farklı zamanlarda ve farklı sahnelerde tekrar tekrar üretir. Bu nedenle hayatımızda “benzer olaylar” yaşandığını zannederiz.
Oysa tekrar eden olay değil, aynı duygunun çağrılmasıdır.
Farkındalık tam burada başlar. Kişi geçmişteki anıya baktığında şu soruyla karşılaşır:
“Bu olayda ben ne hissettim?”
Ve ardından daha derin bir soru gelir:
“Bu duyguyu hâlâ nerede taşıyorum?”
Kuantum Drama’da amaç geçmişi değiştirmek değildir. Amaç, geçmişte donmuş bilinci çözmektir. Duygu fark edildiğinde, adlandırıldığında ve bilinçli olarak deneyimlendiğinde; artık bastırılmaz, kaçılmaz ya da yeniden üretilmez. Çünkü bilinç, fark edilen şeyi taşımak zorunda kalmaz.
İyileşme bu yüzden, olayın yeniden anlatılmasıyla değil; duygunun bilinçle temas etmesiyle gerçekleşir. Geçmiş, temizlendiği için değil; artık şimdiye taşınmadığı için etkisini kaybeder.
Ve kişi şunu fark eder:
Beni yoran şey yaşadığım şey değildi.
Beni yoran, onu hâlâ içimde taşımamdı.
Bu teorik bir anlatım gibi görünebilir. Ama Kuantum Drama seanslarında bunun nasıl çalıştığını, canlı olarak görmek mümkündür.
Taşınan Olay Değil, Taşınan Duygudur: Bir Kuantum Drama Örneği
Bir danışanım, uzun süredir aşırı yeme davranışından şikâyetçiydi.
Aç olmadığı hâlde yeme ihtiyacı duyuyor, yedikten sonra suçluluk hissediyor ama bu döngüyü durduramıyordu. Sorun irade ya da disiplin eksikliği değildi. Zihni kontrol etmeye çalıştıkça beden daha çok direniyordu.
Kuantum Drama çalışmasında, bilinç bizi 3–4 yaş aralığına götürdü. Bu dönemde danışanımda “aç kalma korkusu” gelişmişti.
Annesi dominant bir karakterdi ve çocuğu sürekli yediriyordu. O kadar çok yediriyordu ki çocuk kusuyordu. Ancak kusmanın ardından anne, aynı ısrarla yedirmeye devam ediyordu. Bu tekrar eden kusma–yeme döngüsü, çocuğun zihninde şu duyguyu oluşturmuştu:
“Yemek bitmemeli. Çünkü biterse aç kalırım.”
Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur:
Travmatik olan şey yeme eylemi ya da kusma olayı değildi.
Travmatik olan, çocuğun bedeninde yerleşen “aç kalma korkusu” idi.
Bu duygu bilinçte çözülmeden kaldığı için, yıllar sonra yetişkinlikte şu şekilde ortaya çıktı:
Aç olmasa bile yeme ihtiyacı.
Yemekle sakinleşme.
Kontrol kaybı hissi.
Çalışmada bu anıya bugünkü bilinciyle yeniden temas edildi. O dönemki korku fark edildi, adı kondu ve artık bugüne ait olmadığı idrak edildi.
Ve ilginç olan şuydu:
Danışanım, çalışmadan bir gün sonra, yıllardır otomatikleşmiş olan sürekli yeme isteğinin hiç tetiklenmediğini söyledi.
Sonraki süreçte:
Yeme davranışı doğal bir dengeye oturdu. Kilo vermeye başladı. Bedeniyle ilişkisi sakinleşti. Zihni daha kontrollü ve dingin bir hâle geçti. Çünkü artık bedeni, geçmişten taşınan bir duyguyu tekrar tekrar üretmek zorunda değildi.
Bu örnek bize şunu çok net gösterir:
Kuantum Drama’da geçmişe gidilmez. Geçmişten bugüne taşınan duyguya gidilir.
Ve duygu fark edildiğinde, döngü kendiliğinden çözülür.
Aynı Duygu, Farklı Olaylar: Döngü Nasıl Oluşur?
İnsan çoğu zaman hayatında tekrar eden olaylardan şikâyet eder.
“Yine aynı şey başıma geldi.”
“Farklı insanlar ama sonuç hep aynı.”
“Ne yaparsam yapayım bu döngü değişmiyor.”
Oysa tekrar eden şey olaylar değildir. Tekrar eden, duygudur. Bilinç, çözümlenmemiş bir duyguyu tamamlamak ister. Ve bunu, aynı duyguyu tetikleyen yeni sahneler yaratarak yapar. Bu yüzden hayat, farklı yüzlerle ama aynı hisle karşımıza çıkar.
Bir çocukluk anında hissedilen değersizlik, yetişkinlikte ilişkilerde yaşanan terk edilme hissi olarak ortaya çıkar. Bir otorite figürü karşısında donup kalma hâli, yıllar sonra iş hayatında kendini ifade edememe şeklinde tekrar eder.
Olaylar değişir.
Zaman değişir.
İnsanlar değişir.
Ama duygunun frekansı değişmediği sürece, bilinç aynı dersi farklı dekorlarla yeniden kurar. Kuantum Drama’da bu yüzden “neden hep aynı şey oluyor?” sorusu sorulmaz.
Onun yerine şu soru sorulur:
“Bu olay bana hangi duyguyu hatırlatıyor?”
Çünkü bilinç, çözülmemiş duyguyu geçmişte bırakmaz. Onu şimdiye taşır. Şimdiye taşınan her duygu ise geleceği şekillendirir.
Astrolojide bu döngü karma olarak adlandırılır.
Karma, çoğu zaman sanıldığı gibi başa gelen olaylar değildir; çözümlenmemiş bir duygunun, farklı zaman ve sahnelerde tekrar tekrar çağrılmasıdır.
Astrolojik döngüler, yaşanacak olayı değil; hangi duygunun yüzeye çıkacağını gösterir.
Ders, olayda değil; olayın içinde uyanan bilinçtedir.
Bu yüzden karma, geçmişte yaşanmış bir şey değil; şimdi fark edilmediği sürece gelecekte de kendini hatırlatan bir bilinç hâlidir.
Bu mekanizma fark edilmediğinde, kişi kendini kaderin içinde sıkışmış hisseder. Oysa bu bir kader değil, tamamlanmamış bir bilinç hâlidir.
Döngü, duygu tanındığında kırılır. Olay değiştiği için değil; bilinç, artık aynı duyguyu üretmek zorunda kalmadığı için.
Ve tam bu noktada, geçmiş ile gelecek aynı yerde buluşur:
Şimdi’de.
Zamanın Döngüselliği- II was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.