Zamanın Döngüselliği – I
Kadim Öğretilerde Eve Dönüş
Elif ve Vav arasındaki bağı ilk kez bir metinde değil, bir hediyede fark ettim. Alt alta yazılmış iki harf… Bir tablo. Sessiz. Ama konuşuyordu.
Elif yukarıda. Dik, tek, başlangıç gibi.
Vav onun altında. Eğilmiş, kıvrılmış, sanki dönüyor.
O an fark ettim:
Bu iki harf bir alfabenin değil, zamanın hikâyesini anlatıyordu.
Elif bir başlangıç değildi sadece. Vav bir sonuç değildi. Aralarında bir çizgi yoktu; bir döngü vardı. Ve ben o tabloya bakarken şunu hissettim:
Zaman düz bir hat gibi ilerlemiyor. Geliyor, deneyimliyor, bükülüyor ve tekrar dönüyor.
Bu bağlantıyı ne bir kitapta okumuştum ne de bir öğretiden duymuştum. Bu, bakarken fark edilen bir şeydi. Belki de bazı hakikatler öğretilmez; sadece doğru anda kendini gösterir.
Bu yazı, Elif’ten çıkıp Vav’da kıvrılan ve tekrar Elif’e dönen o kadim zaman anlayışının izini sürüyor.
Zaman doğrusal değildir. Başlamaz ve bitmez. Ruh için bir çizgi değil, bir dönüş hareketidir. Kadim öğretiler, insanın varoluşunu başlangıç ve bitiş arasında düz bir yol gibi anlatmaz. Aksine, insanın geldiği yere dönen bir bilinç yolculuğu yaşadığını söyler. Bu yolculuk kimi geleneklerde “dönüş”, kimilerinde “yeniden doğuş”, kimilerinde ise “eve dönüş” olarak ifade edilir.
Arap alfabesinde Elif ve Vav yan yana geldiğinde Türkçede iki kelime olarak okunur:
“Ev” ve “O.”
Ama bu sadece bir okunuş değildir. Bu, varoluşun geometrisidir.
Elif dik, tek, yukarıdan aşağı inen bir çizgidir. Birliği temsil eder. Başlangıcı, ilahi özü, kaynağı.
Vav eğri, kıvrımlı, rahimde fetüs gibi bir şekildir. Teslimiyeti, dönüşü, aczi ve insanı anlatır.
Elif ve Vav birlikte yazıldığında bana şu iki sembolü anımsatır:
Anne karnındaki bebek ve mevtanın başındaki mezar taşı.
(او)
Birinde geliş, diğerinde dönüş vardır.
Ve bu iki hâl arasında geçen şeye biz hayat deriz. Hayat, sadece bir mekân değil; geçiştir.
Anne karnı sembolü eve denk gelir, geldiğimiz yeri anlatır. Ev, hatırladığımız ve döneceğimiz hâli anlatır.
Mezar sembolü ise “O” demektir, tek bir adresi işaret eder: “O’ndan geldik ve yine O’na döneceğiz.”
Anne karnı ile mezar taşı aynı kapının iki yüzüdür.
Biri içeriye açılır, diğeri dışarıya. Ama ikisi de aynı eve bakar.
Bu döngü fikri yalnızca sembollerde değil, öğretilerde de karşımıza çıkar. Bektaşî geleneğinde bu dönüşe “Devir Nazariyesi” denir. Ruhun tamamlanmasının, olgunlaşmasının felsefesidir. Olgunlaşma her kademede farklı bir bilinçle tamamlanır. Bu öğreti yalnızca İslam’a ait değildir.
Hristiyanlıkta “Alpha ve Omega”, başlangıç ile sonun aynı kaynaktan çıktığını söyler. Yahudi mistisizmi Kabalada ruhun Tanrı’dan çıkıp tekrar Tanrı’ya dönen spiral bir yol izlediğini anlatır. Doğu öğretilerinde Samsara ve Moksha, dönüşün fark edilmesiyle özgürleşmeyi anlatır.
1. İncil’de Döngüsellik
İncil’de zaman düz bir çizgi değildir. Özellikle Yeni Ahit’te döngü çok net hissedilir.
“I am the Alpha and the Omega, the Beginning and the End.”
(“Ben Alfa ve Omega’yım; başlangıç ve sonum.”)
(Vahiy 22:13)
Alpha başlangıç, Omega sondur. Aynı varlık kendini hem başlangıç hem son olarak tanımlıyor.
Başlangıç ve son aynı kaynağa aittir. Bu, Elif–Vav’ın birebir karşılığıdır. Ayrı iki nokta değil, tek ve dairesel hakikati işaret eder.
“To dust you shall return” (Topraktan geldin, toprağa döneceksin)
“For dust thou art, and unto dust shalt thou return.”
(“Çünkü sen topraksın ve toprağa döneceksin.”)
(Genesis / Yaratılış 3:19)
Bu sadece biyolojik bir ölüm anlatımı değildir. Bu döngünün tamamlanmasıdır.
Geldin
Deneyimledin
Döndün
İsa’nın “Yeniden Doğuş” Öğretisi
İsa, Nikodim’e şöyle der:
“Very truly I tell you, no one can see the kingdom of God unless they are born again.”
(Yuhanna 3:3)
(Sana doğrusunu söyleyeyim, bir insan yeniden doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliği’ni göremez.)
Ama Nikodim literal düşünür:
“A man cannot re-enter his mother’s womb.”
(Bir insan annesinin rahmine ikinci kez giremez.)
İsa’nın cevabı çok kritiktir:
“Born of the Spirit.”
(Yuhanna 3:5)
(Ruh’tan doğmak.)
Doğmak fizikselden öte ruhsal bir süreçtir. İsa cevabında bunu vurgular. Yeniden doğmak bilincin dönüş hâlidir.
2. Yahudilik (Tevrat & Kabala)
Tevrat’ta ve özellikle Kohelet kitabında zaman düz bir çizgi olarak anlatılmaz. Güneşin doğup battığı, rüzgârın döne döne estiği, ırmakların tekrar tekrar denize aktığı bu anlatım; olayların değil, bilincin döngüselliğine işaret eder. Geçmiş ve gelecek ayrı noktalar değil, aynı merkeze farklı idraklerle yapılan dönüşlerdir.
Kohelet’in en çarpıcı cümlesi zamanın özünü açık eder:
“Olan şey yine olacaktır;
yapılmış olan yine yapılacaktır.
Güneş altında yeni bir şey yoktur.”
Bu söz kaderci bir tekrar değil, tamamlanmamış bilincin çağrısıdır.
Aynı olayların değil, aynı duyguların, aynı temaların, aynı kırılmaların farklı sahnelerle yeniden yaşanmasıdır bu.
Ve Kohelet bunu daha da netleştirir:
“Şimdi olan daha önce de vardı; olacak olan da daha önce olmuştu. Tanrı geçmiş olanı tekrar ister.”
Geçmişin “tekrar istenmesi”, olayların geri gelmesi değildir.
Bu, fark edilmemiş bir duygunun, çözülmemiş bir bilincin yeniden sahneye çağrılmasıdır.
Kabala’da buna “Returning Light” (Or Hozer) denir. Ruh Tanrı’dan çıkar. Dünyada deneyimler ve arınarak tekrar kaynağa döner. Kabala’da ruh düz bir yol izlemez, spiral bir yol izler.
3. Hinduizm & Budizm
Burada döngüsellik çok nettir.
Samsara → doğum–ölüm döngüsü
Moksha → döngünün fark edilmesi ve eve dönüş
Home of the self (benliğin evi / özün yuvası) ana temadır. “Ev” kelimesi çok sık geçer.
Diller farklıdır ama işaret edilen gerçeklik aynıdır:
Geldik, deneyimledik ve eve dönüyoruz.
Belki de bu yüzden bazı karşılaşmalar tanıdık, bazı ayrılıklar binlerce yıllık hissedilir. Çünkü ruh, zaman içinde ileri gitmez; bilincin dairesi içinde dolaşır. Yeniden doğuş, bedene değil; algıya, farkındalığa ve idrake aittir.
Ve her dönüş, biraz daha kendini hatırlayarak olur.
Zamanın Döngüselliği — I was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.