Kaynak
Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf Üçlemesi’nin kronolojik olarak ikinci halkası olan Süt, taşra atmosferinde sıkışmış genç bir adamın ruhsal ve entelektüel arayışına odaklanıyor. İlk film Yumurta’da annesinin ölümünün ardından memleketine dönen Yusuf, bu filmde henüz hayalleriyle gerçekler arasında sıkışmış, geçimini annesiyle birlikte süt satarak sağlayan bir gençtir. Şairlik hevesiyle edebiyat dergilerine şiirlerini gönderen ancak henüz kabul edilmemiş olan Yusuf için taşrada yaşamak, düşündüğünden çok daha ağırdır.
Kafasında bin bir türlü düş varken, üretim ve geçim gibi somut meseleler ona yabancı gelir. İçine sıkıştığı taşra atmosferi, onun hayal ettiği dünyayla taban tabana zıttır. Üstelik annesinin ilgisinin başka bir erkeğe kayması da, onun bu coğrafyadan uzaklaşma arzusunu derinleştirir.
Şiir, Taşra ve Kent Arasında Bir Yolculuk
Süt hakkında söylenecek çok şey var; ancak bu yazıda özellikle dikkat çekmek istediğim husus, Kaplanoğlu’nun üçlemesinin bir şairin serüveni etrafında örülmüş olması. Bu tercih, hikâyeyi yalnızca bireysel bir büyüme anlatısına değil, aynı zamanda sanatsal bir yolculuğa dönüştürüyor.
Taşrada başlayan bu şiir serüveni, kentle kurulan mesafeli ve arzu dolu bir ilişki üzerinden ilerliyor. Yusuf’un iç dünyasındaki çalkantılar, hem gençlik sancılarının hem de edebi kimliğini inşa etme çabasının bir izdüşümü. Film, taşranın sıkıcılığı ile kentin cazibesi arasında gidip gelen bir karakterin, bu iki uç arasında kendine bir yer bulmaya çalışmasını anlatıyor.
Kaplanoğlu’nun minimalist anlatımı, doğaya ve nesnelere verdiği dikkat, Yusuf’un ruhsal geçişlerini daha da görünür kılıyor. Görsel sadelik ve anlam yüklü sessizlikler, izleyiciyi karakterin iç dünyasına ortak ediyor.
Kaplanoğlu ve Ceylan: Taşra Gençliğinin İki Yüzü
Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf Üçlemesi ile Nuri Bilge Ceylan’ın Kasaba, Mayıs Sıkıntısı ve Uzak filmleri sık sık karşılaştırılır. Gerçekten de her iki yönetmen de taşrayı merkezine alarak genç karakterlerin kentle olan ilişkilerini ele alır. Ancak aralarında temel bir fark vardır:
Kaplanoğlu’nun Yusuf’u için kent, umut dolu bir hayal, bir kaçış noktasıdır. Yusuf, şiirle tanımladığı kendini, taşrada bastırılmış hisseder ve bu nedenle kente gitmeyi arzular. Oysa Ceylan’ın karakterleri, entelektüel yalnızlıkla taşraya sıkışmış ve kente karşı daha mesafeli, daha eleştireldir. Onlar için kent, tam anlamıyla bir çözüm değil; belki sadece daha az boğucu bir boşluktur.
Bu ayrım, her iki yönetmenin taşraya ve gençliğe dair farklı bakış açılarını ortaya koyar. Kaplanoğlu’nun karakteri hâlâ hayal kurabilen, arayan, umut eden bir gençtir. Ceylan’ın karakterleri ise daha çok hayal kırıklığına uğramış, taşrayı geride bırakmak isteyen ama kente de tam anlamıyla ait olamayan insanlardır.
Taşra Filmlerinde Artan İlgi ve Yükselen Çıta
Yurtdışında taşra temalı filmlere olan ilgi arttıkça, Türkiye’de de bu temaya yönelen yapımların sayısında gözle görülür bir artış yaşanıyor. Anadolu’nun kendine özgü dokusu, insan ilişkileri ve dramatik potansiyeli, sinemacılar için güçlü bir ilham kaynağı.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Kaplanoğlu gibi yönetmenlerin yükselttiği anlatı standardı, sadece benzer coğrafyalarda film çekmekle yakalanamaz. Anlatının özgünlüğü, atmosferin sahiciliği ve karakter derinliği, bu tür filmleri değerli kılan esas unsurlar. Umuyorum ki Kaplanoğlu’nun açtığı bu yol, daha fazla yönetmen için cesaret verici olur ve taşrayı yüzeysel bir egzotizmle değil, derinlikli ve özgün hikâyelerle ele alan yapımlar artar.
Son Söz: Taşrada Büyümek, Şiirle Büyümek
Süt, sadece bir taşra filmi değil; genç bir insanın, bir şairin, bir evladın ve bir bireyin hayal kırıklıklarıyla, arzularıyla ve kaçışlarıyla yüzleşme hikâyesidir. Bu yönüyle Kaplanoğlu’nun üçlemesi, Türk sinemasında taşraya bakışı dönüştüren, daha içsel, daha şiirsel ve daha insani bir pencere açar.
Yusuf’un yolculuğu, belki de birçok insanın içsel büyüme sancılarına denk düşer. Onun hikâyesinde, kendimize ait kırılgan bir parçayı bulmak mümkün olabilir.
Yusuf’un Taşra Durağı: Semih Kaplanoğlu’nun Süt Filmi Üzerine was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.