Yükselişten çöküşe: AKP’nin sağlıkta dönüşüm hikâyesinin sonu

Prof. Dr. Sinan Adıyaman

2002’de AKP iktidara geldiğinde Türkiye’nin sağlık sistemi parçalı, erişimi sınırlı ve yoğun bürokratik engellerle çevriliydi. Sosyal güvenlik kurumlarının dağınık yapısı, hastanelerde saatler süren kuyruklar ve yetersiz hizmet kalitesi, seçmenin değişim talebini büyütmüş; AKP’nin Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP), bu toplumsal rahatsızlığın üzerine inşa edilerek partinin en güçlü siyasal markası haline gelmiştir.

1 DAĞINIK YAPIDAN TEK ÇATI SİSTEMİNE: SGK VE GSS

2000’lerin başında SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’nın ayrı yapıları hem vatandaş hem de yönetim açısından karmaşa yaratıyordu. 2006’da SGK’nin kurulması ve 2008’de Genel Sağlık Sigortası’nın (GSS) yürürlüğe girmesiyle sistem tekleştirildi. Sağlık sigortası kapsamı 2002’de nüfusun %64’ü iken 2010’da %98’e ulaştı. Bu genişleme geniş kesimlerde “devlet bana da bakıyor” algısını güçlendirdi.

Ancak model zaman içinde prim borcu üzerinden sağlık hakkını sınırlayan bir yapıya dönüştü. Bugün 9,4 milyon kişi prim borcu nedeniyle GSS hizmetlerinden yararlanamıyor. Aylık 780 TL olan primleri ödeyemeyen milyonlarca yurttaş icra tehdidiyle karşı karşıya. Uzmanlara göre 2026’da yürürlüğe girecek kısıtlamalar anayasal sağlık hakkını ihlal edecek.

GSS başlangıçta kamu güvencesi olarak sunulsa da bugün özel sektöre kaynak aktaran bir finansman modeline dönüşmüş durumda. Vatandaş prim ödüyor; muayene, ilaç ve özel hastane ilave ücretleriyle ikinci kez ödeme yapmak zorunda kalıyor. SGK’nin sağlık fonu fazlalarının emekli fonuna aktarılması ve şehir hastaneleri ödemeleri nedeniyle prim borçlarının silinmesi tercih edilmiyor.

2 SSK HASTANELERİNİN DEVRİ VE ERİŞİMİN HIZLANMASI

2005’te SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri, sağlık kurumları arasındaki yapay ayrımı kaldırdı ve hizmet “tek kapıdan” verilmiş oldu. 2000’lerin ortasında MHRS’nin devreye girmesiyle randevu süreçleri hızlandı. 2002’de yıllık hastane başvurusu 209 milyon iken 2024’te %401 artışla 1 milyar 47 milyona çıktı. Bu artış başlangıçta “devlet çalışıyor” algısını beslese de bugün randevu bulunamaması sistemin en kritik sorunu haline geldi. Şehir hastanelerinin bazı kamu hastanelerinin kapatılması pahasına kurulması, özellikle büyük şehirlerde erişimi zorlaştırdı.

3 AİLE HEKİMLİĞİ VE BİRİNCİ BASAMAK

2005’te pilot olarak başlayan aile hekimliği 2010’da ülke geneline yayıldı. ASM sayısı 500’lerden 8 binin üzerine çıktı. Birinci basamak hizmetlerin kullanımı %36’dan %75’e yükseldi. Bu model özellikle yoksul ve kırsal bölgelerde devletin görünürlüğünü artırdı.

Bugün aile hekimliği sisteminin en büyük sorunu sahadaki veriler, akademik değerlendirmeler ve hekimlerin dillendirdiği sorunlar dikkate alındığında’’ görev, yetki, sorumluluk dengesizliği ve buna bağlı yapısal aşırı yüklenme’’dir. Sistem çökmek üzeredir.

4 112 ACİL SİSTEMİ VE MODERNİZASYON

2002’de 43 ilde verilen 112 hizmeti 2009’da tüm ülkeye yayılırken ambulans sayısı 481’den 5 bin 800’e çıktı. Acil çağrılara ulaşım süresi 19 dakikadan 10 dakikanın altına indi. Yoğun bakım yatak sayısı ve MR/BT gibi ileri görüntüleme cihazları hızla arttı; ancak cihazların önemli bölümü özel sektörün elinde olduğu için kamu erişimi sınırlı kaldı.

5 İLAÇ ERİŞİMİ VE MALİYETLER

SSK eczanelerinin kapatılması ilaç erişimini kolaylaştırdı; devletin ilaç harcaması 2002’de 5 milyar TL iken 2010’da 21 milyar TL’ye çıktı. Kutu tüketimi de hızla arttı. Bu artış kısa vadede memnuniyet yaratırken uzun vadede mali sürdürülebilirlik tartışmalarını beraberinde getirdi.

Türkiye’de eczanelerde yaşanan ilaç yokluğu, yıllardır süren dönemsel bir aksaklık olmaktan çıkıp kalıcı bir krize dönüşmüş durumda. 

6 ÖZEL HASTANELER, İLAVE ÜCRETLER VE SGK ÖDEMELERİ

2008’de 10 TL olan muayene katkı payı ve 2009’dan itibaren özel hastanelerin SGK fiyatının üzerinde ilave ücret alması, sağlık harcamalarını doğrudan yurttaşa yükledi. İlave ücret üst sınırı 2013’te %200’e çıkarıldı ve halen bu sınır geçerli.
2025’te yayımlanan yeni Özel Hastaneler Yönetmeliği “fahiş fiyatlara son verildi” iddiasıyla duyurulsa da SGK’nin belirlediği fark ücretlerinin üzerinde ücret alınması zaten yasaktı. Buna rağmen özel hastaneler yaptırımların zayıflığı nedeniyle yıllardır ilave ücret talep etmeye devam ediyor. Eski yaptırımlar sözleşme feshi öngörürken bugün yalnızca para cezası uygulanıyor; bu da fiilen caydırıcı olmuyor.

7 SİSTEMİN TIKANMASI VE PİYASALAŞMA

Bugün randevu bulunamaması yalnızca muayene değil, MR ve tomografi gibi görüntüleme hizmetlerinde de ciddi tıkanma yaratıyor. Cihazların büyük bölümünün özel sektörde olması ve şehir hastanelerinde bu hizmetlerin şirketler tarafından işletilmesi hem kamu kaynaklarının özel sektöre aktarılmasına hem de yurttaşın cepten ödeme yapmasına yol açıyor.
Türkiye hâlen OECD’nin çok gerisinde sağlık harcaması yapıyor: OECD ortalaması GSYH’nin %9,3’üyken Türkiye %4,7 düzeyinde. Bu düşük kamu payı, randevu krizinden ilaç yokluğuna kadar pek çok sorunun temelini oluşturuyor. Sağlık memnuniyeti oranı OECD’de %64 iken Türkiye’de %41; yalnızca Yunanistan’ın önünde.

8 SİYASİ ETKİ VE SONUÇ

Sağlıkta Dönüşüm Programı, AKP’nin “hizmet siyaseti” stratejisinin en güçlü ayağı haline geldi. Halkın gündelik yaşamında en hızlı hissedilen değişiklikler sağlık alanında yaşandı; memnuniyet oranı 2002’de %39 iken 2011’de %75’e yükseldi ve AKP’nin oy desteğiyle paralel ilerledi. (Konda 2011)

Ancak bugün gelinen noktada sistemin piyasa temelli hale gelmesi, prim borçları, ilave ücretler, şehir hastaneleri yükümlülükleri ve cihaz-tahlil tıkanıklığı, geniş toplum kesimlerini borç ve cepten ödeme baskısı altında bırakıyor. SGK verileri, cepten sağlık harcamalarının toplam sağlık harcamasına oranının 2002 seviyelerine geri döndüğünü gösteriyor.
Tüm bu gelişmeler, Türkiye’de sağlık hizmetlerinin giderek finansallaştığını; yoksullar, güvencesizler ve genç işsizler üzerindeki sosyoekonomik baskının arttığını ortaya koyuyor. Parasız, kamusal ve nitelikli sağlık hizmetlerine erişim hâlâ en temel toplumsal talep olarak önümüzde duruyor.

*TTB Eski Başkanı, ATO Sağlık Politikaları Çalışma Grubu Üyesi