Yeşiller kaybediyor, aşırı sağ yükseliyor

Yeşiller partisinden Berivan Aymaz, Almanya’nın her açıdan en önemli metropollerinden Köln’ün anakent belediye başkanlığı seçimini kaybetti. Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde iki hafta önce yapılan yerel seçimlerin Köln ayağında kentin büyükşehir belediye başkanlığı için yarışan adayların hepsini geride bırakan ve ikinci tura kalan Aymaz, sosyal demokrat rakibine yenildi. Son yıllarda Yeşiller’in önce Köln, sonra da eyalet örgütünde üst düzey görevler üstlenen, hâlâ Eyalet Meclisi’nde milletvekilliğini ve bu meclisin başkan yardımcılığını yürüten Aymaz seçilseydi bu parti için bir ilke imzasını atacak, Federal Almanya’da nüfusu bir milyonu aşan bir metropolün Türkiye kökenli ilk belediye başkanı olacaktı.

Yeşiller, hem eyalet düzeyinde hem de ülke genelinde büyük oy kaybı yaşarken çok adaylı ilk seçimde oyların yüzde 28,12’sini alarak sandıktan birinci çıkan Aymaz, önceki günkü ikinci tur seçiminde de büyük başarı gösterdi. Sayım sırasında yarışı uzun süre adeta başa baş götüren Aymaz ikinci turda da oylarını yüzde 46,3’ya çıkardı. Adayı ilk turda elenen CDU (Hristiyan Demokrat Birlik), ikinci turda federal hükümette koalisyon ortağı olduğu SPD’nin (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) adayını desteklediği için Aymaz’ın seçimi kazanma şansı düşüktü (SPD’nin adayı yüzde 53,5’le seçimi kazandı. Böylece uzun bir aradan sonra sosyal demokrasinin geleneksel kalesi olarak görülen bu kentin yönetimini yeniden aldılar). Ancak bu eyaleti yöneten hükümetin de uzun süredir CDU ile Yeşiller’in ortaklığından oluştuğuna dikkat çeken gözlemciler, sandıktan iki parti arasındaki yakın ilişkiler nedeniyle CDU seçmeninin önemli bir bölümünün Aymaz’ı desteklemesi gibi bir sürpriz sonucun da çıkabileceğine işaret ediyorlardı.

Aymaz’ın yenilgisi, son dönemlerde sürekli gerileyen Yeşiller’in bir diğer “umut ışığı” Cem Özdemir’le ilgili karamsar öngörülerin de önünü açtı. Gelecek yılki Baden Württemberg seçimlerine partisinin “başbakan adayı” olarak girecek olan Özdemir’in tüm kişisel popülerliğine ve bu eyaletteki Yeşiller – CDU ortaklığına rağmen seçimi kazanma şansı giderek geriliyor.

SİSTEMİN PARÇASI OLDU

Görünen o ki bir dönem Almanya siyasetine “sol”dan yeni bir heyecan, yeni bir dinamizm getiren, fiilen bir “kitle partisi” konumuna gelen, ülkedeki antifaşizmin en duyarlı, en güçlü odaklarından biri olan, göçmenlerin siyasal süreçlere aktif katılımına büyük katkıda bulunan ve içinden çok sayıda göçmen kökenli siyasal lider çıkaran Yeşiller partisi açısından bir dönem geride kalıyor. Artık “sol”da olmayan ve partiyi içine düştüğü durumdan kurtarmak için yeniden sol çıkış arayışlarına, önerilerine büyük bir direnç gösteren Yeşiller’in geçmişteki gibi güçlü atılımlar yapması çok çok zor.

1980’de resmen kurulan Yeşiller’in ilk yıllarında bu partiye uzun ömür biçmeyenler çoğunluktaydı. Ancak onlar zamanla başlangıçtaki “sol” yanlarını törpüleyip “sistemi değiştirme” iddialarından vazgeçerek sistemin önemli bir parçası olmayı başardılar. Hem ülkedeki güçlü barış hareketi, hem de Çernobil (1986) ve Fukuşima (2011) gibi nükleer felaketlerin neden olduğu şokların etkisiyle daha da güçlenen çevre duyarlığı sayesinde büyük güç kazandılar. Başbakanlar (eyalet düzeyinde), büyük şehir belediye başkanları çıkardılar, federal ve eyalet düzeyinde koalisyon hükümetlerine ortak oldular, dışişleri ve ekonomi gibi önemli bakanlıkları üstlendiler.

Son yıllarda ülkedeki sol, sosyal demokrat ve yeşil oyların çoğunlukta olduğu dönemlerde bile siyasi geleceklerini merkez sağdaki Hıristiyan demokratlarla ortaklık olasılıklarına kitleyen, seçim kampanyalarını, siyasi mücadelelerini bu doğrultuda yürüten Yeşiller tabanlarındaki genç oyları Sol Parti’ye (Die Linke) kaybettiler, kaybediyorlar. Artık muhalefette olmalarına rağmen halen merkezi hükümetin dış politikalarına, silahlanmaya destek verdikleri için de bu kayıp sürecek gibi.

FAŞİZM NORMALLEŞİYOR

Yine de artık neredeyse yarım asra yaklaşan tarihleri boyunca demokrasi mücadelesi açısından önemli gelişmelere imzalarını attıklarını unutmamak gerekir. Bir dönem Türkiye’deki ve dünyanın birçok ülkesindeki diktatörlüklere karşı demokrasi ve insan hakları mücadelesinin önemli bir müttefiki oldular.

Irkçılık ve yabancı düşmanlığıyla mücadelenin en ön saflarında yer aldılar. Göçmen kökenli politikacıların milletvekilliği, bakanlık, parti genel başkanlığı, belediye başkanlığı, eyalet ya da belediye başkanlığı gibi görevler üstlenmesi onların (tabii sosyal demokratlar ve diğer sol güçlerin de) bu alandaki kararlı mücadelelerinin sonucuydu. Almanya’da bugün aşırı sağ, göçmen ve sığınmacılarla ilgili sorunları suiistimal ederek hızla güçlenirken (örneğin daha önceki seçimlerde hiç de iddialı olmadıkları Kuzey Ren-Vestfalya’daki oylarını büyük oranda artırarak, yüzde 9,4’ten 14,5’e çıkardılar. 26 Eylül tarihli son ankete göre ise ülke genelinde yüzde 26 ile Hristiyan demokratları da bir puan geride bırakarak birinci parti oldular) yasama, yürütme ve yargı organlarında kariyer yapmış göçmen kökenlilerin varlığı artık ülkenin büyük bir bölümü için “normal” bir durum. Öyle ki ülkenin en büyük istihbarat örgütü bile artık bir göçmen kökenli teknokrat tarafından yönetiliyor. Faşistler bir gün iktidara gelseler bile kendileri için “anormal” olan bu durumu değiştirmekte çok zorlanacaklar…