YAŞLANMA CESARETİ: 46’YA VEDA-5

-Gel bakalım, dertleşelim aziz dostum. Epey zaman geçti baş başa kalmayalı. Nasılsın? Elbette iyisin canım. Başka türlüsü mümkün mü? İyi olmasan ben bilirim zaten… 🙂

-Enseyi karartmama huyuna bayılıyorum. Her ahval ve şeraitte azıcık sarsıldıktan sona geri gelip, neş’eyi muhafaza ve müdafa etmene de.. Nereye kadar peki? Hadi itiraf edelim mi? Bu yıl biraz dağıldık.

Bir insan kaç kişiye yeter? Kaç işe yeter? Çocuklar, eş, anne baba, aileler, akrabalar, uzak akrabalar, arkadaşlar, iş arkadaşları, öğrenciler, danışanlar…

“Kendisi himmete muhtaç bir dede

Nerde kaldı gayrıya himmet ede?”

-İlk defa yetemediğimi hissettim bu yıl. Aslında başkalarına yetemediğimi değil, kendime eksik kaldığımı hissettim. Bitmemiş işlerim var gibi hala… Enerjim, zamanım bana ait değil sanki. Zaman azaldıkça, onlar üzerinde tasarrufuma ortak olan her insana, işe, olaya, düşünceye şüpheyle bakmaya başladım. ‘Ne münasebet sen de kimsin, nesin? Neden sana vereyim ki şimdi az kalan zamanımın, ilgimin, enerjimin, sözümün, aklımın, duygularımın bir kısmını’ 🙂 Hasisliğin bundan ötesi yok!

-Eski bir makalede Simmel (Pasajlar’daydı sanırım…) modern insanın şehir yaşamında her uyarana tepki vermesi halinde atomlarına ayrılması gerekeceğinden söz eder. Görsel, işitsel uyaranlarda hal böyleyken her biri için ayrı görev tanımları bulunan roller söz konusu olduğunda çarşı daha da karışıyor. Yaş ilerledikçe farklı görevlere yetişme hızı düşüyor insanın. Artık 4 ocak yansa da yarım saatte sadece 3 yemek çıkıyor, 4 değil:) Biri yanıyor:) Ya da daha az işle daha çok yoruluyorsun. Oysa nispeten iyiydim. Atomlarıma kolayca ayrılabilirdim hep:) Ne oldu? 46 yıldır ayrılıp ayrılıp birleşen atomlara? Yine de idare ederiz hala.

-46’lık ifadesi aklını kaybedenler için kullanılır malum. Bu yıl kendimi daha bir yakın hissettim:) “Fiili işlediği zaman şuurunun veya harekâtının serbestisini tamamen kaldıracak surette…” diyor TCK 46. Ne kaldırır ki bu serbestiyi… Sadece delilik mi? Cezai ehliyetim var mı ki? Eskimeyen mottom: ‘‘Neyse ki deli olmama yetecek kadar zekiyim bugün de’’✌Deliliğimi seviyorum.

-Ama genelde iyiyiz:) Kendini çok sevmene bayılıyorum. Eleştirel bakman ve eleştiriye açıklığın pek çok kişiye fazla biliyorum. Açıkça konuşmak, olduğun gibi konuşmak ve mantıklı tartışmak için muhatap bulmakta zorlandığını da. Tartışırken aldığın lezzeti de biliyorum beyninin sorularla çalıştığını da…

-Çocuk hayretin iyi ki var hala.. İçinden taşan yaşam coşkun iyi ki var. Mesela bir arkadaş seçebilsem seni seçerdim, bir hayat arkadaşı ya da bir öğretmen seçebilsem de. Senden iyisini mi bulucam:)

-Yine de bazen zorluyor, anlamsız geliyor her şey? ‘Neredeyim ne yapıyorum? Niye buradayım?’. İşimi ya da iş yapma biçimimi değiştirmem gerektiğini hissediyorum. Daha az protokol daha az prosedür ve daha çok samimiyete ihtiyacım var. Olmamış insan istemiyorum etrafımda. Negatif insan istemiyorum. Filtreleri çok, kendini yenememiş, personayı azıcık gevşetememiş insan istemiyorum… Kötü insan istemiyorum… Makale değil şiir yazmak istiyorum. Alıntı değil kendi sözümü kaydetmek istiyorum.

“Ben artık şarkı dinlemek değil

Şarkı söylemek istiyorum…”

Henüz emekli olup, inzivaya çekilip, asude yıllar yaşamaya da hazır değilim. Hala ‘bir şeyler yapmam gerek’ hissi var içimde. Düşe kalka edindiğim tecrübeler belki birilerinin işine yarar. Özellikle gençlere bir faydam olması gerek, hissediyorum.

-Madem hesaplaşıyoruz sıkı hesaplaşalım o zaman. Diğerlerini konuştuk, peki senin filtrelerin nasıl dostum? Bir zırh gibi kuşandığın personanı az gevşetmeyi düşünür müsün? Oldun mu sen sahi?

-Olmadım. Çok zor… Olmak dediğimiz şey olmaya çalışmak galiba. Böyle bir dertle ancak, olma yolunda olunuyor. Yoksa filtrelerle saklaya saklaya insan kendini tanıyamadan bu dünyadan göçüp gidiyor… Ne acı. Kendimle de son zamanlarda en fazla kavga ettiğim konu bu. Çok isterdim düşünmeden konuşabilen korkusuzca hatalar yapabilen biri olmayı… Ama en başından beri değil. Şimdi. Çünkü hem şimdiki benin tecrübeleri gerek, tahayyül ettiğim tüm hayat biçimlerinin gerçekten iyi, mutlu, coşkulu olabilmesi için. Hem de ancak şimdi, hemen hemen filtresiz sunulacak bir ‘ben’e kavuşmak üzereyim diyebilirim:) 40’larından önceki yıllarda tam bir benliğe sahip olmaya yetmiyor galiba insanın yaşadıkları (70 yaşındakiler de 70 inden önce diyecektir. Tekamül ancak ölümle bitiyor olsa gerek) Bunlar için mücadele ederken, bunlar gibi meseleleri olmayan, kendini aynada gördüğünden ibaret sanan, belki de gerçekten öyle olan sığ insanlara tahammülüm azalıyor. Özellikle artık genç olmayanlara…

– Gelelim tahammüle. ‘Haml’ fiil kökü ile yüklenme manasında tahammül… Yaş ilerledikçe, yüklenme kapasitesi, ‘istiap haddi’ giderek düşüyor insanın haliyle. Hem fiziki hem diğer alanlarda… O sebeple ‘bu lüzumlu şu lüzumsuz’ ayrımları daha keskin olmaya başlıyor. Lüzumsuz olanları hayatında daha fazla taşıyamıyor, atıyorsun. Bu noktada karşımıza çıkan iki önemli soru:

1-Atabiliyor musun gerçekten? ve

2-Neler lüzumsuz?

Farkındalık, ayrımlarımızı bilişsel ve duygusal olarak keskinleştirse de; fiillerimizi, eskiden beri gelen temayüllerimiz yönetmeye devam ediyor. Fiillerimizi yöneten temayüller; elbette en çok sosyal normlarla şekillenmiş. Yani tahammül edemediğine ‘aptalsın, sana vaktim yok’ diyemiyorsun da; sessizce uzaklaşıyorsun (bazen onu da yapamıyorsun). Ya da haksız bulduğun biriyle tek çıkar yolu fiziki kavga olan bir tartışmaya girmiyorsun. Neden? Deneyimin yoktu, korktun:) Ya da daha trajik; konforunla, alışkanlıklarınla bağlanmış elin kolun; sana nefes aldıracak şeyleri yapmaya korkuyorsun. Eh bu durumda farkındalık içinde patlıyor. Bal gibi de tahammül ediyorsun… Ama için içini yiyor: “Bu yaşta hala…” deyip hayıflanıyorsun kendine.

-Fakat bu şekilde devam edemeyeceğimiz açık aziz dostum. Ya da devam ettiğimiz aynı yolda aynı kalamayacağız.

  • Bir şey yapmalı: Daha iyi şeyler.
  • Daha çok kendini yansıtmalı.
  • Daha az tahammül etmeli.
  • Daha çok şarkı söylemeli ama kendi şarkılarını.
  • Daha çok halden anlayanlarla birlikte olmalı.
  • Daha çok konuşmalı ama:

“Ağlamadan
dillerim dolaşmadan

üzerime yüreğimden başka muska takmadan”.

Hayatımın bir sonraki bölümü için sabırsızlanıyorum. Her bölümde bir öncekinden daha kendim olduğumu düşünüyorum.

Öyleyse gelsin hayat bildiği gibi…

YAŞLANMA CESARETİ: 46’YA VEDA-5 was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.