Vira’nın Gölgeleri: Gölgelerle Yüzleşme — ÖFKE
Bir an düşünün. Kendinizi gerçekten ne kadar tanıyorsunuz?
Photo by The Prototype on Unsplash
Vira o gün kendini daha önce hiç hissetmediği kadar tuhaf hissediyordu. Aslında bir yıldır içinde değişen bir şeyler vardı. Hayat onun için bir yıl önce başlamıştı. 37 yaşına bastığında…
Kendisinde sevmediği yönlerini değiştirmek istediği için bir içsel yolculuğa çıkmıştı. Değiştirmek de değil aslında yok etmek, içinden söküp atmak istiyordu; çünkü “Ben bu değilim.” diyordu hep. İçinde kendisini sürekli aşağı çeken bir şeylerle yaşıyordu sanki. Böyle devam etmek istemiyordu. Artık kesinlikle bir şeyler yapmalıydı.
Oysa insanın ne olmadığını bilmesi için önce aslında ne olduğunu anlaması ve kabul etmesi gerekiyordu. Vira o zamanlar bunu henüz bilmiyordu. Nafile bir çaba içerisinde adeta boğuluyordu. Bu durum tam da çırpındıkça batmak gibiydi. Yüzme bilmediğin ve panik içinde kaldığın bir denizin ortasında çırpınarak kendini öldürmek gibiydi. Oysa yüzmeyi bilseydi bu denizden boğulmadan kurtulabilirdi; hatta denizin ortasında keyifle yüzebilirdi de.
İnsanlar öğrenmekle vakit kaybetmek istemezler; o değerli çabayı ve zamanı vermekten kaçınırlar ve hemen sonuç almak isterler. Bir sonuç alırlar da belki ama bu, asla uzun süreli ve etkili bir sonuç değildir. Vira da öğrenme kısmını atlayıp içindeki karanlıkla mücadeleye girişmişti. Kendisine ait olan ama olmasını asla istemediği bir parçasıyla sürekli kavgadaydı. Ve kavganın kazananı hep o kabul etmediği parçası oluyordu.
Bir ejderhayı ne kadar zincirlerseniz o kadar kaçıp kurtulma arzusu içinde olur ya, içindeki parçası da karanlıktan özgürlüğüne kavuşacağı anı bekliyordu adeta. Ancak uysallaştırılmamış bir ejderhanın özgürlüğüne kavuşması demek, önündeki ilk engeli, yani sahibini yok etmesi demekti. Bazı anlarda öyle hissediyordu ki, içindeki bu parça kendisini ele geçirecekti.
1. KISIM: BAŞLANGIÇ — GÖLGELERLE YÜZLEŞME
- Yıkıcı Öfkeli Kişilik x Bilge Ejderha
“Öfkeyle geçen her dakikanız, mutluluğunuzdan çalınmış 60 saniyedir.” — Ralph Waldo Emerson
Görsel, OpenAI’nin yapay zeka aracı kullanılarak oluşturulmuştur.
Vira mutsuzdu, çünkü sürekli öfkeliydi. İnsanlara, durumlara, geçmişine, geleceğine ve en çok da kendisine. Mutluluğunu ve huzurunu öfkesine kurban etmişti. Bu duygu tüm hayatını esir almıştı. Peki neden bu kadar öfkeliydi, bu öfkeyi nasıl alt edecekti?
Sevgi görmemiş çocukluğun denklemlerinin bir sonucuydu öfke. Babasından sevgiyi değil, öfkeyi öğrenmişti ve öğrendiği şeyi geliştirerek daha da büyütmüştü. Şimdi de kendi elleriyle büyüttüğü şeyi yok etmek istiyordu.
Tüm bunları düşünürken uyuyakalmış olmalıydı, çünkü gözlerini açtığında zifiri karanlık bir odadaydı. Daha önce hiç görmediği, hiç bulunmadığı bir yerdi burası. Emindi çünkü bu kadar ürkütücü ve soğuk bir yerde daha önce bulunmuş olsa hatırlardı. Burası unutulacak bir yer değildi. Acaba rüyada olabilir miydi? Öyleyse nasıl uyanacaktı?
Etrafa bakındığında, öfkeli bakışlarla etrafa söylenip duran, durmadan şikayetlenen birini gördü. Sanki fazla basınçtan patlayacak bir balon gibi görünüyordu. Vira bu öfkeden şişmiş ve kıpkırmızı bir renge bürünmüş kadının yanına gidip ne olduğunu sormaya karar verdi ancak kadın Vira’yı görür görmez ona da bağırmaya ve üzerine yürüyerek yumruklar savurmaya başladı. Bir yandan da “Beni öfkelendiren her şeyden nefret ediyorum; nefret ettiğimde daha da öfkeleniyorum; öfkelendiğimde daha da nefret ediyorum” diye tekrarlayıp duruyordu. Vira bu kızıl öfkeyi sakinleştirmeliydi. Aslında bu halinin sebebini anlayabiliyordu çünkü kendisi de benzer öfke nöbetlerini defalarca kez yaşamıştı. Kadına bir an çok üzüldü. Çünkü öfke o kadar güçlü ve yıkıcı bir duyguydu ki sınır tanımazdı; “dur”dan anlamazdı; aklına eseni yapardı; çünkü beyninizin en ilkel kısmıyla hareket ederdi. O öfke sizi esir aldığında beynin bilinçli tarafını asla çalıştıramazdınız. En ilkel içgüdülerinizle hareket ettiğiniz içinse öfkenin sonu hep kötü biterdi. Öfke kesinlikle dizginlenmesi gereken bir duyguydu ve kontrol altına alınmalıydı.
Bir süre önce 1900'lü yıllarda yaşamış ünlü Psikiyatrist Carl Gustav Jung’un geliştirdiği “gölge” kavramı ve felsefesiyle ilgili bir şeyler okumuş ama üzerine pek düşünmemişti. Özümsenmeden okunan her bilgi gibi bu da zihninin karanlık geçitlerinde unutulup gitmişti. Şimdi okuduğu o şeyleri zihninin karanlıklarından aydınlığa çıkarmanın vaktiydi çünkü, belki işine yarayacak bir şeylere ulaşabilirdi.
Jung’a göre “gölge”, bilinçli kişiliğimizin kabul etmediği, bastırdığı ya da görmezden geldiği kişilik yönlerimizin toplamıydı. Bunlar genellikle toplumca onaylanmayan ya da bizim kendimize yakıştırmadığımız düşünceler, arzular, eğilimler, duygular ve davranışlardı. Jung’a göre bireyin gerçek anlamda kendini tanıması, “bütünleşmesi” ancak gölgesini tanıması ve kabul etmesiyle mümkündü. Çünkü gölge bilinçaltında kaldığı sürece, kişi kendini tam olarak anlayamaz ve içsel çatışmalar yaşamaya devam ederdi. Gölgeyle yüzleşmek, kendi içimizdeki karanlıkla yüzleşmek anlamına gelirdi. Bu da kişinin “iyi insan” imajını tehdit edebilirdi. Bu nedenle Jung, gölge çalışmasının hem içsel dürüstlük hem de duygusal dayanıklılık gerektirdiğini vurgulardı. Amaç, gölgeyi “yok etmek” değil, onunla sağlıklı bir ilişki kurmak ve onu kişilikle bütünleştirmekti. Bu da kişinin, hem ışığını hem karanlığını sahiplenmesiyle olurdu. Ona göre aydınlanma, hayal gücüne ışıklar saçmakla değil, karanlıkla yüzleşerek gerçekleşirdi.
Vira’nın beyninde adeta şimşek çakmıştı. Ne yapması gerektiğini hep biliyordu ama önceden okuduğunda nasıl anlamamıştı. Gerçekten de öğrendiğimiz bir bilgi, okuduğumuz bir kitap, izlediğimiz bir film, dinlediğimiz bir müzik her dönem insanda farklı bir etki bırakabiliyordu. Bu, kişinin bilincinin o an için ne kadar açık olduğuyla ilgili bir durumdu. Olaylara bilinçsiz bir şekilde baktığınızda anlayamıyordunuz ve yorum getiremiyordunuz. Mükemmel bir bilince sahip biz canlıların bu bilinci her an, hatta çoğunlukla ve hatta doğru bir şekilde kullanmayı bilmemesi ne acı bir şeydi.
Vira neyin içinde olduğunu anlamıştı. Galiba kendi zifiri karanlığındaydı. Bilincinin daha önce hiç uğramadığı, örümcek ağı bağlamış alt katmanlarındaydı. Öyleyse karşısındaki bu kızıl öfke de kendi öfkesiydi. Demek ki şimdiye kadar hep yok saydığı, hiç kabul etmek istemediği için bu kadar güçlenmiş, şiddeti daha da artmıştı. Demek ki bastırılan her duygu, her düşünce, her olay daha da güçleniyordu. Yok etmesi değil kabul etmesi ve dönüştürmesi gerekiyordu. Denemeye karar verdi.
Kural 1: Var olan hiçbir düşünce, duygu, olgu, özellik yok olmaz. Şekil değiştirir, durum değiştirir, boyut değiştirir ancak özü korunur. O yüzden hiçbir şeyi yok etmeye ya da bastırmaya çalışma. Gerçek dönüşüm kendini iyi-kötü tüm parçalarınla kabul ettiğinde başlar. Kendini ve kendi iç ihtiyaçlarını anladığında ve baskıyla değil, anlayışla kontrol altına aldığında ve dönüştürdüğünde başlar. Bütünleşmek, kendinle el sıkışmak, anlaşmak demektir.
Kadın hala bıraktığı gibiydi hatta bıraktığından daha öfkeliydi. Kadına yaklaşarak nazikçe ellerini tuttu.
“Seni duyuyorum, seni görüyorum ve anlayışla kabul ediyorum. Hep yanında olacağım. Artık yalnız değilsin. Bu yolda beraber yürüyeceğiz. Ama anlaşmamız lazım. Sakinleşmelisin, çünkü etrafta bu kadar öfkeleneceğin hiçbir şey yok. Hatta tam tersi, her şey senin içinde. Kaynak sensin unutma ve ünlü filozof Osho’nun şu muhteşem tespitlerini hep hatırla.”
1.Tespit : “Öfken için türlü sebepler bulmaktan ve verdiğin tepkilerle ilgili kendini haklı çıkarmaktan vazgeç. Çünkü kaynak sensin ve en büyük zararı kendine verdin.
2.Tespit: “Kuru bir kuyuya kova sarkıtsan, dışarı hiçbir şey çıkmaz. Suyla dolu bir kuyuya kova sarkıtırsan su çıkar, ama su kuyudandır. Kova yalnızca onun dışarı çıkmasına yardımcı olur. Bu yüzden biri sana hakaret ettiğinde yalnızca içine bir kova sarkıtmış olur ve sonra kova içindeki öfke, nefret ya da ateşle dolar. Kaynak sensin, unutma.”
“Unutma! İçerde yerleşmiş bir öfke varsa dışarıdaki her şey bu öfkeyi tetikleyecektir. O yüzden sebepleri dışarıda arama; içeriye odaklanmak ve içerideki düğümleri tespit edip çözmek kritiktir. Her duygu bize bir şey anlatmak için gelir. Fark etmek o duyguyu dönüştürmenin ilk ve en önemli adımıdır. Fark ettikten sonra ise o duyguya saplanıp kalmamak, yakıp yıkmadan geçip gitmesine izin vermek gerekir. İçinde biriktirdiğin her olumsuz duygu, yaşam enerjinin serbestçe akmasına engel olur ve bu sıkışmışlık tükenmene sebep olur.”
“Öfke içimizdeki ateştir. Ancak onu doğru şekilde kullanmayı öğrenirsek o ateş bizi yakmaz, yolumuzu aydınlatır. İşte o zaman güçlü yanımıza, koruma kalkanımıza dönüşür.”
“Anlaştık mı? Yüklerinden kurtulmaya, dönüşmeye ve özgür hissetmeye hazır mısın?” dedi.
Karşısındaki dev kızıl öfke adeta hafifleyip küçülerek gülümsemeye başladı ve bilge bir ejderhaya dönüştü. Ejderhanın alevi kendi yolunu aydınlatırken aynı alev etrafı da aydınlattı ve bilge ejderha gökyüzüne doğru süzülerek karanlık mahzeninden çıktı…
“İnsan var oldukça gölgesi de olacaktır, olmalıdır da. Çünkü ışık varsa gölge vardır. Burada bize düşen karanlıkla bütünleşmektir. Onu yok saymak faydasız aksine tehlikelidir. Onun dilini anlayıp uzlaşmaktır çözüm. Fakat gölgeyle yüzleşmek cesaret ister, en aşağılık ve vahşi tarafınızla bir masada karşılıklı oturmak ve onun gözlerine bakmak… O masadan el sıkışarak kalkmak ‘büyük bir manevi güç’ ister.” — Carl Gustav Jung / Dışa Bakan Rüya Görür, İçe Bakan Uyanır
Duygularınızın düşmanı değil, dostu olabilmeniz dileğiyle…
Vira’nın Gölgeleri: Gölgelerle Yüzleşme — ÖFKE was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.