Veda gibi ama değil de…

Bazen bir mesaj gelmeyince, her şey sarsılıyor; bir anda, fark etmeden kopuyoruz.

Bir taraftan bakıyorum, bir taraftan görüyorum…

Güneşe veda ediyoruz, ama her gün yeniden doğuyor. Bu yüzden bu başlık altına bu görseli uygun buldum. Sizce de olmuş mu? 🙂

Photo by Prince Patel on Unsplash

Gelmeyen mesajı düşünürken birden gerçek bir sarsıntı oldu… Deprem oldu yani. Neyse ki henüz Allah bize acıyor. (Umarım hep acır; başka bir felaket yaşamayız. Çünkü işimiz kalmış Allah’a…)

Hayır, o mesaj yine gelmedi. Birçok kişi yazıyor, o yazmıyor. Hayattaki esas önemli olan şeyler geliyor aklına.. O artık bitti… Gün geçtikçe soğuyorum, uzaklaşıyorum. Hani henüz arandaki bağ kopmaz. Sıcak kalır, hep şanslar verirsin ya… Belli bir andan sonra o bağ zayıflıyor. Sıcaklık yerine soğukluk alıyor. Bazen bir anda bıçak gibi kısa sürede; bazense aylar, yıllar alıyor.

Bir de şöyle bir durum söz konusu… Ne olursa olsun, karşındakinin bağını hissedersin ya, o yüzden için rahattır ve uzakta da olsan yakındır. Heh, işte artık ben karşı tarafında bağının zayıfladığını hissediyorum. O bitişi hissetmek, bendekini de öldürüyor. Çünkü ben sevgi ve ilgi ile besleniyorum (pek çok kişi gibi). O olmayınca benim de duygum bitiyor. Çocuk değilim; tek taraflı bir şey çekici değil, aksine son derece itici geliyor bana.

Oho… Eskiden imkânsız ne tatlıydı, ne yüceydi… Üzerine ne hayaller kurulur, ne umutlar edilirdi. Yaş büyüdükçe, yaşın içine yaşanmışlıklar katıldıkça tam tersi oluyor. İmkânı varsa, karşılıklıysa, alma-verme dengesi varsa kıymetli ve yüce… O zaman sarıp sarmalayasım geliyor, o da sarıldıkça.

Bu yoksa, hiçbir şey yok artık… Bir de neyin iyiye neyin kötüye gittiğini fark etmek zor değil. Bir kere mantık ön planda oldu mu, duygularda haliyle zayıf kalıyor. Çünkü mantık duyguları dizginlemeyi öğreniyor ve istesen de öyle kocaman sevemiyorsun. Bir gün tam da olması gerektiği gibi olduğunda bile bu böyle… Kötü bir şey değil; bu sağlıklı olan.

Bir arkadaşımla konuşmuştuk bunu… O benden de yaşça büyük ve fazla tecrübeli. Çok sevmek, aşık olmak çocuk işi… Güvenmek ve kendini orada iyi hissetmek gerçek olan. Ben kendimi koruyorum. Belki de bu yüzden eskisinden daha az kırılıyorum. Baktığımda, o kırıldığım, üzüldüğüm şeyler bile o ana, o kişiye ait değil. Geçmişte aldığın o ilk savunmasız darbelere…

Tekrar onları hatırlayıp üzülüyor insan. İlk aşkı gibi, ilk hayal kırıklığı da aynı şey… Döngüye kızıyor insan, karşındaki duruma ya da şahsa değil… Sonra çabuk geçiyorsun üstünden, o ayrı; çünkü nereden atlayıp, zıplayacağını, o duvarı aşacağını biliyorsun. Biriken kirli su birikintilerinin üzerine sıçramasına müsaade etmiyorsun; çünkü adımların belli artık, ezberlemişsin.

Aynı hisleri ezberlemişsin. Peki bilmediklerin? İşte orada hâlâ acemisin. O yüzden hâlâ bazı şeylere üzülüyorum ya da hâlâ en içten şekilde çocukça gülebiliyorum.

Bir de “gözden ırak olan gönülden de ırak mı?” Ben buna hep “olur mu, hiç öyle şey” derdim. Bugünse kararım: Sürekli görmek alışkanlık, hiç görmemekse unutturuyor her şeyi…

“Alıştım bir tanem, alıştım sana,” diyen Ümit Besen aşkın en doğru tanımını yapmıştır. Aşk alışmaktır… Bu kötü değil; tabii nasıl bir alışkanlık olduğuna da bağlı 🙂

İşte, görmemeye de, görmeye de insan alışıyor ve uyuşuyor. Görmesem de artık olur diyorsun; bir bakmışsın sen veda bile etmeden kopup gitmiş iletişimin.

Bununla ilgili, sayılmaz ama sonunu buna bağladığım kısa bir şiirim var, onu da paylaşmak isterim:

Güneşe bakamamaktan olsa gerek, gece lambalarına olan ilgimiz,
Bakar bakar karanlığın içindeki ışıkla günü düşünürüz,
Gün ağarınca varlığını unuttunuz, yıldızları arar gözlerimiz,
Bir süre sonra Güneş’i, Yıldızları unutur, sokak lambalarına ve gölgelere alışıveririz.
İnsanoğlu böyledir işte, varlığa da, yokluğa da çabuk alışır.
Göre göre yahut görmeye görmeye…

Evet, bazen alıştığım şey sahte olabilir; ama hakikat gizlenmişse eğer ne gelir elden…
Biz yazarların, yazmayı sevenlerin kaderi midir bilmem; ama arar, arar, bulamaz, bulduğumuz da pek aradığımız değildir. 🙂

Uzun lafın kısası, içimde bir kopuş var… Biraz da sonbaharın etkisi, mevsim geçişi olsa gerek… Kim bilir, belki bir dokunuş bir çok şeyi değiştirecektir. Belki de kaybolup, her şeyi…

Bir gelişme olursa onu da yazarız; en iyi bildiğimiz iş ne de olsa. 🙂

Çokça sevgiler,
G.A.

Bu yazıyı okurken hangi kalp size daha yakın geldiyse, yorumlarda paylaşarak yazıma katkı sağlarsanız çok mutlu olurum.

❤️🧡💛💚💙💜
💖💗💓💞💝💘💟
🖤🤍💔

Tüm yazılarıma ücretsiz Medium profilimden erişebilir ve abone olabilirsiniz.

Yazılarımla ilgili sorularınız veya geri bildirimleriniz için bana her zaman adresinden ulaşabilirsiniz.

Veda gibi ama değil de… was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.