Uzun Halil PART 3

Aradan birkaç saat sonra nenenin kapısı çalmış.

– Tak tak tak!

Nene: Kimdir o?

Halil: Benim nene, benim Halil.

Nene: Geldim oğul, dur hele.

Nene kapıyı açar açmaz Halil içeriye dalmış.

Halil: Ne oluyor nene? Nereye gidiyorum ben? Bu olayın aslı ne? Neler oluyor nene? Muhtar her şeyi geveleyip durdu, bir şey demedi bana.

Nene: Gel oğul, gel otur şuraya. Anlatayım başımızdaki felaketi. Şimdi iyi dinle bu yaşlı neneni. Çok ama çok eskiden Rüzgârın oğlu esir edilmişti. Güneş yeri yeri kasıp kavuruyor; ekinler bitmiş, tohumlar çürümüş. Herkes elden ayaktan düşmüş. Susuzluk uzamış da uzamış.

Durumun iyi olmadığını anlayan köylüler çözüm bulmak için toplanmışlar. Çözümü kendileri bulamayınca karşı köyde yaşayan yaşlı bir adamın evine gitmişler. Yaşlı bilge, durumu nasıl çözeceklerini günlerce kitaplarda araştırmış. En sonda, bulduğu uzun bir kitabın sayfasında rastlamış Rüzgârın oğluna. Durumu anlayan yaşlı adam hemen çözüme odaklanmış ve onu ancak bir yetim kurtarabilirmiş. Çünkü yetim olan birisi sadece Pedar Dağları’nı geçebilirmiş.

Pedar Dağları, yetimin ayak bastığı tek yermiş; orada annesi babası ile bir daha buluşurmuş. Rüzgârın oğlu da yetimmiş. Ondan dolayı ona ancak yetim birisi yardım edebilirmiş.

Nene: Şimdi anladın mı Halil oğlum?

Halil: Anladım nene, anladım. Peki nasıl yapacağım? Nereye gideceğim? Nereden başlayacağım?

Nene: Oğlum, çok uzakta Sersi Dağları var. Oraya gideceksin, yolu çok zorlu olacak. Bizler sana inanç ile yardım edeceğiz. Bizlerden aldığın her bir malzeme ile hayatta kalma şansın olacak. Böylece her seferinde daha çok inanacaksın Rüzgârın oğluna ulaşana kadar. Son dağ olan Pedar Dağları’nda annen sana yardım edecek oğlum. Yarın herkes senin için toplanacak. Köyün ortasında herkes seninle olacak. Halil oğlum! Sen artık unutulmayacaksın. Herkes hatırlayacak seni. Şimdi git dinlen oğlum. Yarın yolun zorlu bir yol Halilim.

Halil eve geldiğinde evin önünde duran sıska bir köpeği görmüş. Soğuktan titreyen köpeği görünce kendince yalnızlığını düşünmüş. Köpeği eve almış, evin ocağına birkaç odun atmış. Dünden kalan yemeği biraz ısıttıktan sonra biraz kendisine, biraz da köpeğin önüne koymuş. Sıcak yer ve yemek gören köpek uykunun esiri olmuş. Duruma sevinen Halil de kendi yatağına geçmiş.

Aklından, “Bak bu hayvan nasıl da üşüdü dışarıda. Şimdi yaz olsa üşümezdi. Yarın gideceğim Kisto Dağları’na ne olursa olsun gideceğim. Bu kışa birisi son vermeli. Gerekirse son nefesimi verip savaşacağım Rüzgârın oğluyla.” diye geçirmiş. Gece sessizce karanlığını sürdürürken Halil uyuya kalmış yatağında.

Sabah büyük bir ses patlamış Halil’in kulağında ve bir anda yatağından fırlamış.

Muhtar: Halil! Oğul, neredesin Halil?!

Halil kapıyı hızla açmış.

Halil: Geldim, geldim! Hazırım ben, hadi gidelim!

Muhtar: Gel, gidelim. Herkes seni bekliyor.

Halil uzunca kürkünü almış ve muhtarı takip etmiş. Köyün kahvesine geldiklerinde tüm köylüleri orada görmüş. Herkesin elinde bir şeyler varmış: Kimisi yemek, kimisi giysi, kimisi bıçak, kimisi ateş çuvalı… Herkes ele avuca sığacak ne eşya varsa getirmiş. Fakat genel olarak kurutulmuş meyveler getirmiş köylüler.

Halil hepsini almış, bir çuvala doldurmuş. Çuvalı sırtlamış.

Herkesten helallik istedikten sonra yola koyulmak üzere kahvehaneden ayrılmış. Yol üzeri yaşlı bilge kadının evine uğramış.

Halil: Nene, nene! Ben geldim!

Nene: Halil oğlum! Umarım her şey yolundadır yetimim!

Halil: Yolunda nene. Gidiyorum şimdi ben.

Nene: Her şeyi aldın mı yanına?

Halil: Aldım nene, ben her şeyi.

Nene: Al bunu da oğlum.

Halil: Nedir ki bu nene?

Nene: Oğlum, bu çok eskiden kalan bir güneş kolyesi. Bunu boynuna tak.

Halil: Tamam nene, eline sağlık.

Nene: Haydi sağlıcakla Halilim.

Halil: Sağlıcakla nene.

Görseller ChatGBt ile ortak oluşturuldu.

Saygılarımla…

Uzun Halil PART 3 was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.