Uraloğlu neden gülümsüyordu?

Gebze’de bir bina devrildi ve dört kişi öldü. Çevre binalarda oturan vatandaşlar, mikrofon tutulduğunda metro inşaatını suçluyorlar, “4 ay önce CİMER’e şikayet ettiklerini” söylüyorlardı.

29 Ekim’deki olayla ilgili ilk haberlerde bölge sakinlerinin bu yakınmaları hep satır aralarında kaldı. Metro inşaatını Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın yürüttüğüne de hiç değinmediler.

Sonraki günlerde satır aralarında bile metro inşaatından söz edilmez oldu. Yıkılan binanın yakınındaki 21 apartmanın da kolonlarında ve zeminde çatlaklar oluşması nedeniyle boşaltılmasına rağmen “Zeminde çökme, tasarımda hata” deyip geçiştirdiler.

Bereket muhalif medya, binaların altından geçen metro inşaatının ve tünel açarken patlatılan dinamitlerin yarattığı sarsıntının binaları etkilemesi olasılığı üzerinde durmaktan vazgeçmedi.

Fakat günlerce, teknik ekiplerin incelemesinin sürdüğü açıklamaları dışında bilgi gelmedi yetkililerden. Hatta Now TV’den Alican Uludağ’ın, “uzmanların, binanın tam altından geçen metro inşaatı nedeniyle yeraltındaki suların boşaldığını, oluşan boşlukların da zeminde çökmeye ve binanın yıkılmasına neden olduğunu belirledikleri” paylaşımına da erişim engeli getirildi.

Muhalif medyadan muhabirler, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu’nu bir hafta sonra Meclis’te yakalayıp sorabildiler. Uraloğlu, Sözcü TV’den Aslı Kurtuluş Mutlu’nun sorusunu yanıtlarken gülümsüyordu; olayın vahametinin ayırdında değildi. “Teknik sonuçları görmeden önyargıda bulunmanın doğru olmadığını” savundu, ama metro inşaatını da akladı:

“Metro inşaatı biteli iki yıl oldu, metroda hiçbir deformasyon yok, sonucunu görelim, bakanlık olarak da biz neyi yapmamız gerekir kararını vereceğiz.”

Uraloğlu’nun bu sözleri de muhalif medyada geniş yer buldu, ama Anadolu Ajansı ve İhlas Haber Ajansı ile ANKA ajansları geçmesine rağmen -Habertürk, TRT Haber ve NTV dışındaki- iktidar medyası bu haberi yok sayabildi. Bir mimar olan M. Sinan Genim de Milliyet’teki yazısında metro inşaatını tümüyle es geçerek, “Bodrum yoksa risk var” diye yazabildi.

Neyse ki, muhalif medya olayın peşini bırakmadı. Karar, iki gün sonra “Üç bakanın ihmali bir aileyi yok etti” manşetiyle, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin, 2017’de metro inşaatına başlarken hazırlattığı bir rapor uyarınca inşaatın zarar verebileceği 71 bina için kamulaştırma kararı alındığını ortaya çıkardı. Rapordan sonra 16 bina kamulaştırılıp boşaltılsa da Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, 2019’da inşaatı devraldıktan sonra kalan 55 binanın kamulaştırmasını durdurmuş. O gün gülümseyerek konuşan Uraloğlu’na, şimdi bu raporu sormak gerekiyor.

Gazetecilikte aslolan kamu yararıdır; insan yaşamıdır. Dört kişinin öldüğü ve onlarca binanın yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu bir vakada bile siyasi iktidarın zarar görmemesi kaygısıyla yapılan habercilik gazetecilik değil, halkla ilişkiler faaliyetidir. Gazetecilik böyle bir olayda önyargısız olarak bütün olasılıklar üzerinde durmayı, sorumlusunu ortaya çıkarmak için çaba harcamayı gerektirir. Muhatabı kim olursa olsun…

∗∗∗

“MEDYA MAHKEMESİ” KURDULAR

6 Kasım sabahı da güne, savcılığın, gazeteciler Aslı Aydıntaşbaş, Batuhan Çolak, Ruşen Çakır, Şaban Sevinç, Soner Yalçın ve Yavuz Oğhan (CHP İletişim Koordinatörü) hakkında gözaltı kararı aldığı haberiyle başladık. Daha neyle suçlandıklarını anlamaya kalmadan Sabah gazetesinin web sayfasında “suçlu” damgası basıldı meslektaşlarımıza:

“Basın ayağı deşifre oluyor: Para hareketleri ve örgüt lehine paylaşımları / İBB’ye yolsuzluk soruşturmasında yeni gelişme: 6 ismin ifadesi alınacak.”

Daha ifadeleri alınmadan, yargılama başlamadan suçlu olduklarına karar vermişlerdi. Gazeteciliği ve nesnel bir dil kullanmayı bırakmış, savcı ve yargıç gibi hüküm ilan ediyorlardı.

Halbuki bırakın gözaltını, yargılama tamamlanıp hakkındaki mahkûmiyet kararı kesinleşene kadar herkes suçsuz kabul edilir. Nitekim Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde “Gazeteci yargı sürecinde taraf olmamalıdır. Yargı kararı kesinleşmedikçe şüpheli ya da sanık suçlu ilan edilmemelidir” ilkesi yer alıyor. Mesleki dayanışmayı geçiyorum tabii…

Maalesef Akşam gazetesi de, savcılık operasyonundan altı ay kadar önce “İmamoğlu Medyası A. Ş.” başlıklı haberde, gözaltına alınanlar da dahil olmak üzere 11 gazeteciyi hedef göstermişti. O haber, muhataplarınca yalanlandı, suç duyurularında bulunuldu, ama Akşam, yine de gözaltılardan sonra “Biz yazmıştık” diye böbürlenmekten geri durmadı. Yazarlarından Kurtuluş Tayiz de “Jetonlu jurnal” yazısında tüm muhalif gazetecileri suçlamaktan kaçınmadı.

Akşam’ın haberinde, cümlelerin, Sabah ve Yeni Şafak gibi mecralarda olduğu gibi “iddia edildi” ve “öne sürüldü” yerine “tespit edildi”, “ortaya çıktı”, “belirlendi” diye bitmesi, gazetecilik dışına çıkıldığını somutluyor. “Mehya mahkemesi” kurmuş, kararı ilan ediyorlar.

Hem de bu yaklaşım son dönemde iktidar yanlısı medyada yayımlanan neredeyse tüm CHP’li belediyeler, muhalifler ve muhalif gazetecilere yönelik soruşturma haberlerinde geçerli. Haberler, polis, savcı ve yargıç diliyle oluşturuluyor; gazetecilik, soruşturmaları yürüten makamların uzantısı haline getiriliyor; gözaltına alınanlar, baştan suçlu gösteriliyor. Halen cezaevinde tutulan gazeteci arkadaşlarımız Fatih Altaylı, Merdan Yanardağ ve Furkan Karabay için de haberler hep aynı tarzda. Baştan damgalıyor, mahkûm ediyorlar kendilerince…

Üstelik suçlu ilan ettikleri kişiler aklandığında yargı kararını yok sayıyor, haber bile yapmıyorlar. Son örnek CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer hakkında “rüşvet aldığı” iddiasıyla yürütülen soruşturma haberleri. Ahmet Özer’i suçlu gösteren iktidar yanlısı medya, -bir iki istisna dışında- kovuşturmaya yer olmadığı kararını haber yapmadı. Bu da iktidar yanlısı medyanın bu soruşturmalarda taraf haline geldiğinin başka bir kanıtı…

∗∗∗

ÇATLI HABERİNDEKİ YANLIŞLAR

BirGün’ün, “Ermeni oyunculara ‘ASALA militanı ol’ teklifi” haberi, “Abdullah Çatlı’nın hayatını konu alan ve yönetmenliğini Onur Tan’ın üstlendiği ‘Çatlı’ filminin çekimlerine başlandı” cümlesiyle başlıyordu.

Abdullah Çatlı kim? Haberin internetteki versiyonunda vardı ama basılı gazetedeki haberde bu konuda bilgi yoktu; Çatlı’nın kim olduğundan söz edilmiyordu. Bu eksikliği görünce haberin kaynağını merak ettim; haberde kaynak da belirtilmemişti. Bu da yanlıştı.

Kısa bir internet taramasıyla haberin Agos gazetesinden alındığını buldum. Üstelik de Agos’un “Çatlı filmi: Ermeni oyunculara “ASALA militanını oynar mısın?’ teklifi götürüldü” başlıklı haberinin bir bölümü neredeyse aynen alıntılanmıştı!

Üstelik Agos’un haberinde Çatlı’nın kimliğiyle ilgili ayrıntılı bilgi vardı. Agos, haklı olarak “Çatlı, Türkiye’nin yakın tarihinin en tartışmalı ve karanlık isimlerinden biri” cümlesinin ardından Çatlı’nın 1978’de 7 TİP’li gencin öldürüldüğü “Bahçelievler Katliamı”nda azmettirici olmakla suçlandığı, devletin gizli operasyonlarında yer aldığı bilgisinin Susurluk skandalı sonrasında kamuoyuna yansıdığı gibi verileri sıralamıştı. Bu bilgiler BirGün’de alıntılanmamıştı.

Ayrıca ben de geçen ay, bu filmin çekimlerine başlanması hakkındaki haberleri değerlendirmiştim. Çatlı’nın Hürriyet’te “mafya lideri” olarak tanımlandığını, ama Haber3, Haberler.com, NTV, Türkiye, Türkgün, Odatv, Yeni Şafak gibi sitelerde Çatlı için “1996’da meydana gelen Susurluk kazasında hayatını kaybeden” demekle yetinilmesini “eksik, üstünkörü, emek harcanmamış haberler” diye eleştirmiştim.

Hem de Abdullah Çatlı, Susurluk Skandalı’nın yıldönümü olan 3 Kasım’da, BirGün’ün manşetindeydi; mafya-devlet-siyaset ağındaki karanlık rolü anımsatılıyordu. Hal böyleyken BirGün’ün, Çatlı’nın kızlarının gözetiminde çekilen “Çatlı” filmi haberi daha özenli olmalıydı.

∗∗∗

“DENİZE DÜŞEN KADIN” HABERİNDE ÇUVALLAMA

Bir kadın, İstanbul Boğazı’nda Üsküdar Beylerbeyi açıklarında hareket halindeki bir feribottan düştüğünde 31 Ekim, saat 17.30 sıralarıydı.

Anadolu Ajansı ancak bir gün sonra 1 Kasım’da bu olayı haberleştirebildi; “Feribottan düşen kadın böyle kurtarıldı” haberinde ne olayın ne zaman meydana geldiği vardı, ne de kadının ve kurtaranın adı. Hatta kadının neden, nasıl denize düştüğü de öğrenilememiş, “Kadın yolcu, henüz bilinmeyen sebeple denize düştü” denmişti. Sadece görüntüye dayanarak haber yapılmıştı.

Demirören Haber Ajansı, AA’nın haberinden de bir gün sonra 2 Kasım’da “İstanbul Boğazı’nda boğulma tehlikesi geçiren kadını denize atlayarak kurtardı; o anlar kamerada” haberi geçti. Ayrıntıları saymazsak DHA’nın haberinin bir gün önceki AA haberine göre tek artısı, olay tarihi ve saatinin öğrenilmiş olmasıydı. Fakat bu haberde de olayın nedeni ve isimler yoktu.

Ne yazık ki, böyle bilinmeyenlerle dolu metin ve görüntü, AA ve DHA editörlerinin kontrolünden geçip yayımlanmakla kalmadı; CNN Türk, Halk TV, Habertürk, Haber7, TVNET, TRT Haber, Milliyet, Sabah ve Sözcü gibi onlarca mecrada aynen kullanıldı. Onlar da sorgulamadılar haberin çarpıklıklarını.

Neyse ki DHA işin peşini bırakmadı, ilk başta yapması gereken araştırmayı günler sonra yaptı; kadını kurtaranlar arasında olan yat kaptanı Orhan Kanburoğlu’nu bulup konuştu. Kaptan, olayın 31 Ekim’de meydana geldiğini, denize düşen kadının 69 yaşındaki turist Rana Parviz olduğunu, kurtaranın da turist olduğunu söylüyordu. Kurtaran turistin fotoğrafını da vermişti muhabirlere… DHA, bu bilgileri ve kadını kurtaran turistin fotoğrafını 4 Kasım’daki haberde aktardı.

Özetle, İstanbul’un orta yerinde yaşanan olay araştırılmıyor; cep telefonu görüntüsü üzerine döşeniliyor, eksiklikleriyle yayımlanıyor. Olaya ilişkin bilgiler ancak dört gün sonra öğrenilip, tamamlanıyor; sonra da yeni bir haber gibi sunuluyor! Tam bir gazetecilik çuvallaması.

Gazeteci, önce araştırır, sonra yazar. Neden, ne zaman ve kim gibi temel soruların yanıtını öğrenmeden haber oluşturulmaz. Önce yayımlayıp sonra araştırmak yanlışa davetiye çıkarır.

∗∗∗

TEK CÜMLEYLE:

TGRT Haber’in sahibi Mücahid Ören’in katıldığı bayiler toplantısının haberi, ana haber bülteni ile Cem Küçük’ün sabah programı ve “Haberin İçinden” programlarında da tekrarlandı; Türkiye gazetesi de “Yeni fabrika müjdesi” diye geniş yer ayırdı.

Yeni Şafak, “İki kıta arası 47. kez koşuldu” haberinde organizasyon sahibi İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile koşuyu başlatan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den söz etmedi.

Habertürk’te M. Akif Ersoy, haberlerin sonunda “Amerika Başkanı Trump’sız bir ana haber bültenimiz tabii ki olamaz. Hemen gidelim ve yeni neler ‘yumurtladığına’ bakalım” dedi.

Gazeteci Serdar Akinan’ın, TÜGVA ile ilgili bir görüntü ekleyerek, bu vakfın “FETÖ taktiğiyle örgütlendiğini” öne süren paylaşımına erişim engeli getirildi.

Akşam, AKP’li Pursaklar Belediyesi’nin yarım sayfa tanıtımını “Geleceğin bilim insanları yetişiyor” başlığı altında haber gibi ve “İlan” olduğu uyarısı koymadan yayımladı.

Hürriyet, “Hürriyet yazdı, erişim engeli geldi” yazan Hürriyet ile “Ev hayali kuran vatandaşa tuzak” haberini anımsatan Akşam, sahte sitelerin engellenmesini sahiplenme yarışına girdi.

Cezaevindeki hücresinde ölü bulunan Thodex kurucusu Faruk Fatih Özer’in intihar yönteminin medyada ayrıntılı olarak aktarılması sorunluydu.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: