Hayatın Gözleri , bizi üç yerde birleştirir.
Bunların ilki, gerçeği olduğu gibi gördüğümüz fiziksel göz.
İkincisi, duygularımızı fark ettiğimiz kalbin gözü.
Üçüncüsü ise, hayatımızı anlamlandırmaya yarayan aklın gözleridir.
Hayatın gözleri, dünyadaki renkler, sözler ve hareketleri algılamamızı sağlayan gözlerimizdir. Onlar, bize somut gerçekliği sunar. Güneşi, denizi, sevdiklerimizin yüzlerini…
Ancak hayatın gözleri sadece retinaya düşen ışıkla sınırlı değildir. Asıl derinlikler, ruhun ve bilincin içinde saklıdır.
Hayatın en değerli dersleri, acı ve neşe, sevgi ve kayıp gibi karşıtlıkların harmanlandığı duygusal alanda gizlidir.
İşte burada da kalbin gözleri devreye girer. Bu gözler, başkasının acısını hissetme, kuralsız sevme ve empati kurma yeteneğimizdir.
Kalbinin gözleri, kişisel dünyamızın izlerini taşır. Bir annenin çocuğuna olan sevgisini, bir dostun samimiyetini, doğanın sessiz gücünü bu gözlerle görürüz. Bu gözler, insani bağ kurmak ve yalnız olmadığımızı idrak etmemize yardımcı olur.
Bazen en parlak ışık, en karanlık deneyimlerden doğar. Kalbinin gözleri, kaybedilen ve hüsran anlarında dahi bir anlam kırıntısı bulmamızı, büyümemizi ve daha dirençli olmamızı sağlar.
Varoluşsal sorgulamalar, neden-sonuç ilişkileri ve bilgelik arayışı ise aklın gözleri ile gerçekleşir. Bu gözler, olayları analiz etme, görünümleri ayrıştırma ve hayatın büyük tablosunu anlama çabamızı temsil eder.
Aklın gözleri, bir eylemin uzun vadeli olmadığını görmemizi, geçmişteki hatalardan ders çıkarmamızı ve geleceğe daha sağlam adımlar atmamıza katkıda bulunur. Bu da hayatı pasif bir şekilde deneyimlemek yerine, onu aktif bir şekilde yönlendirmemizi sağlar.
Dünyayı sadece fiziksel gözlerimizle seyredersek, bir gölge olarak kalırız.
Onu kalbimizle seyredersek hisseder,
Onu aklımızla seyredersek de anlamını keşfederiz.
Sen şeklin seyrinde misin, yoksa mananın izinde mi?
ÜÇ GÖZLÜ HAYAT was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.