Trump ticaret savaşlarıyla gündemi meşgul ederken; küresel sermaye çoktan düşük karbonlu üretime akıyor. Tedarik zincirleri Güneydoğu Asya, Doğu Avrupa ve Orta Amerika’ya kayıyor. Çinli şirketler, Körfez fonları ve Avrupalı üreticiler düşük karbonlu üretim hattını en hızlı nerede kuracakları peşinde.
Rakamlar net: BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı’na göre 2024’te Avrupa, Güney Amerika ve Asya’nın bir kısmında doğrudan yatırımlar gerilerken, Afrika’ya girişler yüzde 75 artıp 97 milyar dolara, Güneydoğu Asya’ya girişler yüzde 10 artıp 225 milyar dolara çıktı. Körfez fonları liman, havaalanı ve enerji altyapısına akıyor. Çin kaynaklı yeşil yatırımlar güneş, rüzgâr, batarya, yeni nesil araçlar, şarj ağları ve yeşil hidrojen gibi alanlarda 2022’den beri 54 ülkeye 220 milyar dolar taahhütle yayılmakta.
AKP siyasetinin bürokratik kurum aklını yok etmesi ve cumhurbaşkanlığı sisteminin doğası gereği Türkiye uzun zamandır “kaliteli” doğrudan yabancı yatırım çekemiyor. Türkiye bu yeni değer zincirinin dışında kalırsa, önümüzdeki yıllarda da yüksek enflasyon, düşük büyüme, yüksek işsizlik ve düşük ücret kısır döngüsünde kalacak. Oysa coğrafi konum ve genç nüfus hâlâ avantaj. Seçim net: Eski dünyanın “ucuz emek, yüksek karbon” yolu mu; yoksa yeni dünyanın “yeşil teknoloji, düşük karbon” rotası mı? İlki bolca teşvik; ikincisi hukuk, öngörülebilir kural ve güven istiyor.
Karbonu düşük, verimliliği yüksek üretim sadece “panel-türbin dikmek” de değil; yerinde üretim, teknoloji ve beceri transferi demek. Bu nedenle dünyadaki bu son dalga Türkiye’de üç cephe açısından hayatî önemde.
AB Sınırda Karbon Düzenlemesi 2026’da başlayacak. Yarın “karbonu yüksek” üretim süreçlerine ek vergi konmasıyla Türkiye’de tüm sektörlerin maliyetleri artacak. Düşük karbonlu üretime yatırım yapan Türk şirketleriyse pazarda rekabet gücüne sahip olacak.
Yerli yenilenebilir ekipman, depolama ve şebeke yatırımları enerji ithalat faturasını düşürecek ve sanayici öngörülebilir elektrik fiyatına sahip olacak. Hem cari açığı hem enflasyonu dizginleyecek.
Batarya hatları, güç elektroniği, malzeme bilimi, yazılım ve servis ihracatı yepyeni iş alanları ve genç işsizliğini düşürmek demek. Keza “yeşil fabrika” merkezli yeni bir ekosistem doğuyor ve buna altyapıyla, insana yatırımla hazırlık yapmak gerekiyor.
NEDEN ÇEKEMİYORUZ?
Çünkü yatırımcı kural arıyor, bizde teşvik listesi var. Yatırımcı öngörülebilirlik istiyor bizde yönetim yargıdan ekonomiye günübirlik. 2023 seçimleri ardından Katar’dan geleceği ilan edilen 50 milyar dolar yatırım sermayesinin aradan geçen iki yılda hala Türkiye’ye uğramamış olması rastlantı değil.
TÜRKİYE NE YAPMALI?
Pazar erişimini “yerinde katma değer” şartına bağlayan ülkeler oyunun kurallarını değiştirdi. Örnekler yol gösterici ama sadece yatırımı çekmek yetmiyor. Ücretler, iş güvenliği, çevre ve yerli tedarik zinciri güçlenmiyorsa, fayda dar bölgede kalıyor. Bunun ilacı da yine kural: güçlü denetim, şeffaflık, bölgesel planlama. Akıllı yerli katkı modeli kurarken amaç, tedarik zincirini bozmadan yerli ekosistem kurmak.
“Ulusal Emisyon Ticareti Sistemi” için çok yıllı fiyat aralığı ilan edilmesi ise öngörülebilirliği artırmanın önemli bir parçası. Bu sistemden elde edilecek gelir deprem vergisinde olduğu gibi “yol yaptık” diye siyasetin finansmanına değil, amacına uygun şekilde sanayide karbon azaltımı, enerji verimliliği ve araştırma-geliştirme projelerine bağlanmalı.
Yeşil dönüşümde cazip yatırım alanı olmak için elektrik dağıtımının yeniden kamulaştırılması, 5-10 yıllık bağlantı kapasitesi planı yapılmalı.
Kalkınma bankaları, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, Uluslararası Finans Kurumu ve Körfez fonlarıyla karma finans havuzu oluşturan örnekler var. Yatırım harcamasına peşin destek yerine, performansa bağlı işletme dönemi ödemeleri tercih edilmeli.
Türkiye’de eğitim sisteminin siyasallaşmasının en ağır sonucu kuşkusuz beceri açığı. Yeşil dönüşümü sürdürülebilir ve istihdamı artırıcı hale çevirmek için kurulacak “düşük karbonlu organize sanayi bölgelerinde” beceri eğitimi odaklı “Gigafabrika Akademileri” kurulabilir.
Yeşil dönüşüm yatırımının sokakta görünüp toplumsal desteğin artması için yerel yönetimlerin bu sürece entegrasyonu şart.
Bu önerilerin hemen hepsi dünyadan. Türkiye’nin bu değişimi yakalaması, değer zincirinin vazgeçilmez bir parçası olması için de artık zaman sınırlı.