Tükenen Pilin uhu

Tükenen Pilin Ruhu

“Enerji, evrenin ruhudur.” sözü; galaksileri yaratan gücü, kaslarımızdaki hareketi, kulaklıklarımıza gelen sesi, çakmaktan yayılan ısıyı, büyük patlamanın çekirdeğine sığan ve sonsuza yakınsayan enerjinin ne olduğunu açıklayan sade ve oldukça felsefi bir yanıttır. Enerji; gözle görünmeyen ama her an hissedilebilen, her şeyin kaynağı, yaratılamayan ve yok edilemeyen, hareketi ve zamanı yaratan olgudur. Edebi bir anlatımla; “Madde enerjinin tortusudur.” diyebiliriz ve uzayda her ne oluyorsa madde ve enerjinin dönüşümünden ibarettir.

Photo by Leon-Pascal Jc on Unsplash

Madde ve enerji arasındaki diyalektik organik yaşamın temel dinamiğidir. Canlı; enerji ve maddenin sıra dışı bir şekilde bir arada bulunmasıdır. Enerjisi günden güne azalan canlı giderek maddeye yaklaşır ve nihayetinde ölür. Bu yüzden canlı sürekli olarak enerji peşinde koşar. Enerjisini yenileyebilmesi için beslenmesi, sıcaklığını sabit tutabilmesi için ısınması, kaybolan enerjisinin ölümsüz bir parçasını geleceğe aktarabilmesi için üremesi gerekir.

Her canlı gibi insan da enerji peşindedir. Modern zamanlara kadar enerji tüketimi; vücut hareketi, düşünme, ısınma ve kimi temel -sınırlı sayıdaki lüks- eşyaların üretimi için gereken enerji miktarı ile sınırlıydı. Ancak son yüzyılda enerji tüketimi -insanın toplumsal, tarihsel günahları neticesinde- azami bir düzeye ulaşmıştır.

Yaşanan teknik atılımlar; ulaşım, barınma, iletişim, üretim alanlarında muazzam gelişmelere neden olmuş, bir transistordan uçak gemisine kadar türlü skaladaki metanın üretimi ve tüketimi kişi başına düşen enerji miktarını üstel bir şekilde artırmıştır.

Aslında yaşanan, insanın gelişmişlik düzeyi ölçüsünde artırdığı enerjiyi neredeyse sonsuz sayıdaki metaya dönüştürmesinin hikâyesidir. İnsanlığın öyküsü henüz bitmedi lakin sona kaç sayfa kaldığı artık önemli bir tartışma konusu.

Biz boyumuzu aşan bu konuları bir kenara bırakıp anlatmak istediğimiz konuya biraz daha yaklaşmaya çalışalım. İnsan, doymak bilmeyen enerji ihtiyacı ve giderek keskinleşen konfor isteğiyle enerji kullanımını bir adım daha öteye taşıdı; enerjinin bir kısmını depolanabilir hâle getirdi. Piller, 19. Yüzyıldan itibaren giderek geliştirildi ve yaygınlaştı. Süreç içerisinde insan, -faydacı ve kısa vadeli davranış tarzına uygun olarak geri dönüşümlü olarak adlandırılan- geri dönüşümsüz piller üretti ve pillerin yarattığı kirliliği hiç umursanmadan “evrenin ruhu”nu kendisine en yakın konumda kullanmaya devam etti.

Artık günlük eylemlerimizin önemli bir kısmı şarjlı aletlere bağlı. Cep telefonu, tablet, dizüstü bilgisayar, kablosuz süpürge, elektrikli diş fırçası, akıllı saat, tıraş makinası, kulaklık ve hoparlörler, uzaktan kumanda, dron, oyun konsolu, matkap ve vidalama makinası, çeşitli iş aletleri, elektrikle bisiklet, scooter, motosiklet, araba… Liste bu şekilde uzayıp gidiyor.

Photo by Roberto Sorin on Unsplash

Tabiatımız gereği yaşadığımız ortam bizi şekillendirir ve değiştirir; hem bedenimizi hem de ruhumuzu. Modern çağda yaşadığımız ortam büyük oranda -belki de tamamıyla- ürettiğimiz nesnelerle kaplıdır. Meta uzayında tenimiz neredeyse doğal olan hiçbir şeye temas etmeden, zamanımız akıp geçer. Birkaç besin maddesi, hava, su -artık toprak çoktan zapt edilmiştir- ve bedenlerimiz haricinde duyu organlarımız ve zihnimiz sadece metaları algılar, hisseder ve anlamlandırır. Bizler metalarla ilişkilendikçe onlar da düşüncelerimizi, yaşayışımızı, beğenilerimizi, hislerimizi, zekâmızı özetle ruhumuzu şekillendirir.

Bizi şekillendiren diğer metaları bir kenara bırakıp yazımızın konusu şarjlı piller ve onlarla aramızdaki garip benzeşim üzerine düşünelim. Şarjlı piller herhangi bir ürünle ilişki içerisine girmezlerse işlevleri bulunmaz. İnsan da üretici gücüyle ya diğer insanlarla iletişim hâlindedir ya da bir veya daha çok ürünle etkileşim içerisindedir. Enerjisini tüketim ya da üretim için kullanır ve yeterli enerjisi kalmayınca uyku, beslenme, tatil, boş zaman gibi yöntemlerle kendini şarj eder.

Modern toplum insanı bir şarjlı pil kadar saflaştırmış ve işlevini basitleştirmiştir. Karmaşık görünen hayatımızda enerjimizi nelere harcadığımızı düşünelim ve yanıtı kendimizde arayalım. Günlük hayatı rutinlerin içerisine sıkışmış, haz kaynakları tüketime indirgenmiş, ilişkileri bireyselliğin neşteriyle doğranmış, günlük hayatının önemli bir kısmı sosyal medya mecralarında akan insanı anlamak bu konuda bize yardımcı olacaktır.

Beden ve ruhumuzun -ruhumuz yerine bilincimiz, beynimiz, karakterimiz, benliğimiz de konulabilir- bir pil olduğunu varsayarak şarj durumumuz hakkında biraz fikir yürütelim.

Sona, işlevsizliğe, ölüme yaklaşan bir pilin verimi giderek düşer, zamanla şarj oranı azalırken şarj edilme sıklığı artar. Bedenimiz de genetik ve çevresel faktörler neticesinde -diğer bütün piller gibi- günden güne yaşlanır ve şarj edilemez hâle geldiğinde ölür. Çevre ve sağlık koşulları iyileştikçe beden pilinin ömrü uzamıştır. Ancak verimi ömrünün erken yaşlarından itibaren olması gerekenden düşük düzeydedir. Zinde, sağlıklı ve tek derdi hayatta kalmak olmayan bir bedenin temel ihtiyaçları; doğal beslenme, yeterli hareket, zararlı alışkanlıklar ve kirleticilerden uzak temiz bir çevre vs.dir. Beden şarjını dolduracak bu imkânlara layıkıyla kaçımız sahibiz; dünya vatandaşlarının kaçı kirlilikten uzak, sağlıklı besinlere ulaşabilir, yoğun stresten azade -hatta stresi geçelim vücut bütünlüğü savaşla suçla tehdit edilmeden- yaşayabiliyor?

Photo by Red Dot on Unsplash

Bedenimizden sonra ruhumuza gelelim. Ruhumuz bilinç düzeyinde fazla dolu bir pili, ruhani tarafımız -bilinç dışında ne kalıyorsa- ömrünü tamamlamaya yakın tükenmiş bir pili andırıyor. Bilgi haznemiz -yoğun sosyal medya bombardımanı neticesinde- öylesine dolu ki herkes her şeyi biliyor, kimsenin yeni fikirlere ihtiyacı yok. Derin öğrenme için uzun okumalar yapmak bile gereksiz hâle gelmiş durumda. “Bilmiyorum.” diyebilme özgürlüğü neredeyse elimizden alınmış gibi. Artık herkes iyi vatandaş, örnek ebeveyn, muhteşem eş sevgili ve hayatın profesyoneli. Bu denli suç, haksızlık, şiddet, istismarın, bilinci patlayacak düzeyde şarj edilmiş insanlar arasında nasıl bu kadar yaygın olduğunu anlamak içi boş özgüvenimizi kavramakla ilişkili olabilir.

Duygusal olarak şarj olabilmemiz; doyurucu hazlarla tatmin olabilmemize bağlı. Kafamızın içi bu kadar doluyken sindirerek bünyeye alınması gereken hazları kabul etmemiz çok da mümkün görünmüyor. Modern zamanların hiçbir şeyde boşluğa tahammülü yok. Boş zaman yok, dinlenemiyoruz ve sürekli meşgulüz. Sessizlik -uyku haricinde- artık düşmanımız. Yalnızlığımızla dövüşüyoruz; film, müzik, kısa video, telefon, tablet ve elimizdeki bilumum araçla. Attığımız her yumruk sanki kendi midemize iniyor ve haz kaynaklarımız duygusal şarjımızı bir türlü dolduramıyor.

Şarjlı pilin ömrünü uzatacak, verimini artıracak şeyleri az çok hepimiz biliyoruz; sorunlarımızı çözecek teknik bilgiye, akla ve kültürümüzden gelen sezgilere sahibiz ancak tükenmişlik içerisinde kıvranıp duruyoruz. Koşulları iyileştirmek için irade göstermekle bu koşulların cenderesinde nesneleşmek çelişkisi içerisinde bulunuyoruz.

Vasıfsız uykuların koynundan kalktığımız her güne -fark etsek de etmesek de- aslında umutla başlıyoruz çünkü ancak bir şeylere dair umudu olan insan ayağa kalkabilir. Aslında her birimiz tükenen pilin ruhunu arıyoruz ve onu nerede bulacağımızı bilmiyoruz. Şarjımız an ve an azalırken bu bulmacayı nasıl çözeceğimizi bilmiyorum lakin çözümün kaynağını sorarsanız; ben yine de “umut” diyeceğim.

degersizkelimeler.com

Tükenen Pilin uhu was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.