Bir şehrin kalbine yerleşen ve her gün tekrarlanan o büyük, görünmez kalabalık, modern insanın günlük hayatıdır.
Bu, aceleyle tüketilen bir kahve kokusu, ekranlardan yansıyan soğuk mavi bir ışık ve bir amaca doğru atılan binlerce adımdan oluşan karmaşık bir yoldur. Sabahın ilk saatlerinden gecenin sessizliğine kadar, her birey bu ritmin hem oyuncusu hem de izleyicisidir.
Yaşam, alarm sesleriyle başlar. O birkaç saniyelik erteleme tuşuna basma anı, günün ilk büyük iç çatışmasıdır. Güneş henüz tam olarak yükselmemişken, yüzler makineleşmiş bir hızla hazırlanır. Eski çağlarda gündoğumu, tarlaya gitmek ya da ekmek pişirmek anlamına gelirdi; günümüzde ise genellikle trafik sıkışıklığı ya da toplu taşıma telaşı demektir.
İnsanlar, bir yandan telefonlarını kontrol ederken, diğer yandan da güne hazırlanırlar. Bu anlarda dikkat çeken, çoklu görev yapma becerisinin bir zorunluluğa dönüşmüş olmasıdır. Kahvaltı, e-postalar, haberler; hepsi aynı anda sindirilmeye çalışılır. Sabahın telaşı, modern insanın en belirgin özelliklerinden birini ortaya koyar.
Gün, beton ve cam yapılar arasında veya evlerin sessiz ofis köşelerinde ilerler. İş yaşamı, büyük ölçüde ekranlara bakmak ve soyut görevleri yönetmekten ibarettir. İnsanlar, fiziksel olarak birbirine yakın olsalar bile (bir ofiste veya kafede), zihinsel olarak kendi dijital evrenlerine çekilmiş durumdadırlar.
Öğle molası, bu tempoda kısa bir nefes alma noktasıdır. Ancak bu mola bile çoğu zaman, yeni bir sosyal etkileşimden çok, hızlıca tüketilen bir öğün ve sosyal medya akışını kontrol etme fırsatına dönüşür. Genellikle , pek çok kişinin yemeğini tek başına ve ekranına bakarak yediği fark edilir. Topluluk içinde olma ihtiyacı ile kişisel alan arayışı arasındaki ince çizgi, bu anlarda belirginleşir. İnsanlar, gün içinde yüzlerce dijital etkileşim yaşarken, derin ve anlamlı birkaç yüz yüze etkileşimi zor bulur.
Mesai saatleri sona erdiğinde, şehrin ritmi tekrar değişir. Bu, bireyin kendi hayatına geri döndüğü zamandır. Ancak bu geri dönüş, nadiren huzurlu bir dinlenmeye yol açar. Akşam, genellikle bir tüketim sarmalıdır: yiyecek, eğlence, bilgi…
Yemek hazırlama veya sipariş etme döngüsü, çoğu zaman aile içi bağlantının en yoğun yaşandığı anlardır. Ancak burada da dikkat, hemen ardından açılan televizyon ekranlarına ya da bireylerin ayrı odalarda kullandığı kişisel cihazlara kayar.
Gündelik hayatın en büyük ironilerinden biri, kazanılan boş zamanın bile çoğu zaman planlanmış bir aktivite (spor, kurs, hobi) ya da pasif bir eğlence (dizi/film izleme, oyun oynama) tarafından doldurulmasıdır. İnsanlar, düşünmekten ve sadece kendi olmaktan kaçınmak için sürekli bir meşguliyet arayışındadır.
Gecenin son saatleri, yatağa girerken yapılan son bir ekran kontrolü ve ertesi günün planlamasıdır. Bu an, günlük hayatın döngüselliğini en net gösteren zamandır. Ertesi gün her şey, aynı şekilde tekrarlanacaktır.
İnsanların günlük hayatı, yüzeysel bakıldığında bir rutinden ibaret gibi görünse de, derinde yatan sürekli bir anlam arayışıdır. Tekrarlanan görevler, bir güvence hissi verirken, bir yandan da daha fazlası olmalı hissini tetikler. Modern dünyada çok fazla düz çizgi ve dik açı var. Ama dünya öyle değil, hayat öyle değil…
Bir şey artık eskisi gibi olmaya devam ediyorsa ya da tam bir daire çizmişse, uzun bir değişim süreci yaşanmış olsa da, artık her şey eskiden olduğu gibidir.
TOPLULUK İÇİNDEKİ KİŞİSEL ALAN was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.