Tatar neden kaybetti, Erhürman nasıl kazandı?

Pazar günü Kuzey Kıbrıs’ta gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kazananı Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) adayı  Tufan Erhürman oldu. AKP-MHP destekli Ersin Tatar’ı tarihi bir farkla yenen Erhürman’ın elde ettiği başarı gözleri Kuzey Kıbrıs’a çevirdi. (Erhürman %62,76 – Tatar %35,81) Avrupa basınına göre Kıbrıslı Türk adayın ezici zaferi barış umutlarını artırdı ve müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için fırsat kapısını araladı. Türkiye’de ise, Tatar’ın yenilgisini AKP-MHP iktidarının yenilgisi olarak okuyanlar hiç de az değil. Ülkenin seçimsiz-sandıksız bir sürece doğru sürüklendiğinden endişe eden pek çok kişi, Kuzey Kıbrıs’taki koltuk değişimiyle ilgili ‘darısı başımıza’ temennisinde bulundu. Peki buraya nasıl gelindi? Muhalefetin adayı Erhürman nasıl kazandı, Türkiye’nin desteklediği Tatar neden kaybetti?  

“TATAR FAZLA ÜZÜLMESİN”

Ersin Tatar’ın, arkasında güçlü bir halk desteği olduğunu söyleyemeyiz. 2020 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimleri olaylı ve tartışmalı geçmişti. Rakibi Mustafa Akıncı, seçim sürecinde kendisi, ailesi ve çalışma arkadaşlarının MİT aracılığıyla tehdit edildiğini ve adaylıktan çekilmesinin istendiğini iddia etmişti. Akıncı, birkaç bin oyla ikinci turda Tatar’a yenildi. Son seçimde Erhürman’a desteğini açıklayan Akıncı, dün yaptığı açıklamada, Tatar’ın fazla üzülmesine gerek olmadığını çünkü hak ederek kazanmadığı bir makamı şimdi hak ederek kazanan birine devredeceğini söyledi. Akıncı’ya göre Tatar, AKP-MHP ittifakının, başta MİT olmak üzere tüm devlet aygıtlarının tehdit ve baskısı ve 2022 yılında öldürülen Halil Falyalı’nın milyonlarca liralık kara parasının etkisiyle elde edilen bir makamda bulunuyordu. 

CÜBBELİNİN SANDIĞA ETKİSİ

Bu seçimde de AKP’li, MHP’li BBP’li ve Zafer Partili isimler Tatar’a destek olmak için adayı arşınladı. Hemşehri dernekleri ve kahvehanelerde ‘iki devletli çözüm’ anlatıldı. Kuzey Kıbrıs’ta, bugüne kadar gerçekleştirilen tek bir seçim yoktur ki, Türkiye’nin etkisi veya müdahalesi olmasın. Ancak Kıbrıslı Türklerin üzerinde ortaklaştığı bir konu var, o da 2020 yılında AKP-MHP iktidarının herhangi diplomatik maskeye ihtiyaç duymadan, açık bir şekilde müdehale ettiği seçim hafızalara kazınmıştı. Türkiye’nin, Tatar’a destek için son kozu ise Cübbeli oldu. Bölgenin en laik toplumu olan Kıbrıslı Türkleri, Ersin Tatar’a oy versinler diye Cübbeliyle etkilemeye çalışmanın alay konusu olmaktan başka şansı yoktu.  

MUHAFAZAKÂRLAŞTIRMA ÇABASI TERS TEPTİ

Sandığı etkilemeye yönelik bu müdehalelerin yanında, Ersin Tatar’ı destekleyen iktidarın büyük ortağı UBP’de de işler yolunda gitmedi. Parti içindeki çatışmalar ve tartışmalı kongre süreçleri uzun süre gündemi meşgul etti. Başbakan Ünal Üstel’in önünün açılmasında yine Tatar ve Türkiye’nin etkisi olduğu konuşuldu. Parti içi çekişmelerle birlikte insan kayırma, rüşvet, yolsuzluk, sahte diploma skandalı gibi olaylar halkın iktidara yönelik tepkisini artırdı. Türkiye’deki ekonomik dalgalanmadan doğrudan etkilenen Kuzey Kıbrıs’ta enflasyonun yüksek seyretmesi ve sebep olduğu geçim sıkıntısı da seçmen tercihlerinde belirleyici oldu. Ekonominin kötü gidişatının yanında, AKP-MHP destekli hükümet, ortaokul ve liselerde türban kullanımının önünü açacak tüzük değişikliği yaptı. Tarikat yurtları ve imam hatip okullarının sayılarının her geçen gün arttığı adada, bu tarz hamleler, muhafazakar bir yaşam tarzı dayatması olarak görüldü ve halk eğitim sendikalarının öncülüğünde tüzüğün iptali için günlerce eylem yaptı. Bu süreçte yaşanan en çarpıcı gelişmelerden biri, Ersin Tatar’ın eşi Sibel Tatar’ın başörtüsü tüzüğüne karşı çıkarak tartışmalara katılmış olmasıydı. Sağ seçmenin yüksek oranda seküler bir hayatı benimsediği Kuzey Kıbrıs’ta, Tatar ve iktidarın, Türkiye’den transfer ettikleri muhafazakarlaştırma girişimleri ters tepti.  

KÜLLİYE-KARA PARA-BESLEME KRİZİ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla Lefkoşa’da yapılan külliye çok tepki çekti. Harcanan para, yapımı için tercih edilen yerde ağaçların kesilmesi, binanın ada mimarisine uymayan yapısı ve belki de en önemlisi, eski cumhurbaşkanlığı binasından Erdoğan’ın ‘gecekondu’ olarak bahsetmesi toplumada gergilik yaratmıştı. 2011 yılındaki ‘besleme krizi’ hala unutulmamıştı. Çözümün, ada halkının kendi kaderini tayin etmesiyle sağlanabileceğeni ve Türkiye’nin ülkenin içişlerine karışmasına karşı olduklarını açıklayan işçi sendikaları için Erdoğan, ‘marjinaller, beslemeler’ demişti. Bu küçümseyen hoyrat dilin sebep olduğu rahatsızlık yıllar içinde arttı. Ve hiç kuşkusuz, dünyada tanınmadığı için ve uluslararası hukukun dışında kalan Kuzey Kıbrıs bugün kara paranın merkezi olarak görülüyor ve fuhuş, yasa dışı bahis, insan ticareti, uyuşturucu çeteleri ve tetikçilerle anılıyor. Hükümet bu yıl, hali hazırda otuzdan fazla olan kumarhane sayısını ikiye katlayacak bir düzenlemeyi meclisten geçirdi. Kara parayla mücadelenin artırılması gerekirken de, kaynağı sorulmayacak paraları adaya sokmak kolaylaştırılsın isteniyor.   

ERHÜRMAN’IN SAĞ SEÇMEN BAŞARISI

Bütün bunlar, genç ve diyalog yanlısı Tufan Erhürman’ı bir adım öne çıkardı. Ersin Tatar’ın, toplum lideri olarak beş yıl boyunca tek bir müzakere masasına oturmamış olması, vaktinin çoğunu Türkiye’deki çeşitli şenlik ve açılışlarda geçirmesi antipati topladı. Erhürman, kendi partisi CTP  ve diğer bir sol parti olan Toplumcu Demokrasi Partisi’nin (TDP) desteğinin yanı sıra, Tatar’ı ve hükümeti başarısız bulan sağ seçmenin de oyunu almayı başardı. İsias Otel’de evlatlarını kaybeden ailelerin Türkiye’deki adalet mücadelesi sürüyor. Bütün ülkeyi yakan bu acılı süreçte yaşananlarında da sandığa yansımış olabileceğini söylemek hata olmaz. Ersin Tatar, Türkiye destekli seçim kampanyasında her ne kadar ‘iki devletli çözümü’ öne çıkarıp, Tufan Erhürman’ı Türkiye’yi dışlayıcı ‘federasyon’ destekçisi olmakla suçlasa da, aslında üzerinde en az konuşulan konu bu oldu. Kıbrıs Türk toplumu, yarım asırı geçen sorunun bir bakıma yorgunu sayılır ancak müzakerelerin tamamen kesilmiş olmasından da memnun değildi. ‘İki devletli çözüm’ tezinin izolasyonu artırdığı yaşanarak görüldü.  

“ZOR OLAN ŞİMDİ BAŞLIYOR”

Erdoğan, Türkiye’nin ‘iki devletli çözüm’ politikasında kararlı olduğunu ve kim seçilirse seçilsin fark etmeyeceğini söyledi. Erhürman, ılımlı ve diyaloga açık bir çizgide ilerliyor. Tatar’ın ayırıcı ‘iki devletlilik’ tezine karşı Erhürman’ın Kuzey Kıbrıs’ı, AB’nin bir parçası yapma fikri daha geniş bir kesim tarafından kabul görüyor. Ancak kara para ve mafya düzeni adada kalıcı bir barışın önünde engel oluşturuyor ve çözüm için kolları sıvamadıkça bu karanlık düzen daha da derinleşiyor. Erhürman, kısa vadede halkın çok fazla beklentisiyle muhatap olacağa benziyor. Söz verdiği gibi müzakere sürecini başlatabilcek mi? ‘İki devletli çözüm’ yönteminden Türkiye’yi nasıl vazgeçirecek? Federasyon tezini açık şekilde savunabilecek mi? AKP’nin, Kıbrıslı Türklerin yaşam tarzına müdahale eden, dini, muhafazakar dayatmaları karşısında net bir tavır alabilecek mi? ‘İstisnai’  denilerek dağıtılan vatandaşlıkların önünü kesebilecek mi? Erdoğan’ın, Kıbrıslı Türklerin iradesine saygı gösteren açıklamaları bir yandan Erhürman’ın ‘ılımlı’ tavırlarını desteklerken, diğer yandan Devlet Bahçeli’nin sert sözleriyle, ama sen yine de ‘sınırlarını bil’ mesajı mı verilmek isteniyor? Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler ışığında Kıbrıs’la ilgili nasıl bir plan masada, onu zaman içinde göreceğiz. Mustafa Akıncı’nın dediği gibi: “Seçim kazanmak kolay değil, zordur. Ama daha da zor olan şimdi başlıyor.”