Bilindiği üzere, dünyanın en ‘totaliter’ kurumu olan dinlerde, (tüm kurumlar totaliter değil midir zaten?) birçok hayvanın, bitkinin yenmesi yasaklanmış, alkol zinhar haram kılınmıştır.
Mesela, Yahudilik ve İslamiyet’te domuz eti yemek kesin olarak yasaktır.
Supper at Emmaus. Caravaggio, Public domain, via Wikimedia Commons
Aslında benzer “gıda tabuları” dünyanın pek çok kültüründe karşımıza çıkar ve temelinde insanı gerçek zarardan koruma amacı yatar.
A 15th-century Iranian manuscript of the Shahnama (“The Book of Kings)” depicts a lavish banquet. © Museum Associates / LACMA
İslam’da yiyecek kuralları çok nettir. Domuz eti ve domuzdan elde edilen her ürün kesinlikle haramdır. Bunun yanında kan, kendiliğinden ölmüş hayvanlar (leş), Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanlar da yasaktır. Sarhoşluk veren içkiler ve alkol haram kabul edilir. Ayrıca yırtıcı hayvanlar, pençeli kuşlar ve köpek gibi hayvanların eti de yenmez. Müslümanlar için yiyeceklerin helal olması, yalnızca fiziksel temizlik değil, ruhsal saflığın da bir göstergesidir.
Detail from “Jews Praying in the Synagogue on Yom Kippur” by Maurycy Gottlieb, 1878. (Wikimedia Commons)
Yahudilikte, koşer kuralları hayatın her alanında yiyecekleri şekillendirir. Domuz eti kesinlikle yasaktır; tıpkı tavşan ve deve gibi “çift tırnaklı ama geviş getirmeyen” hayvanlar da sofraya giremez. Deniz ürünlerinde yalnızca yüzgeci ve pulu olan balıklara izin verilir; karides, yengeç, istiridye gibi kabuklular yasaktır. Kan/kanlı yemek yasaktır ve et ile süt ürünleri aynı sofrada dahi buluşturulmaz. Koşer mutfağı, hem kutsallığın hem de düzenin bir simgesi kabul edilir.
Hristiyanlıkta ise yasaklar mezheplere göre değişiyor. Katolikler için bir dönem Cuma günleri kırmızı et yemek yasaktı. Günümüzde bu uygulama daha esnek olsa da hala yaygın. Ortodoks Hristiyanlar Paskalya öncesi Büyük Perhiz döneminde et, süt ve bazen balıktan uzak durur. Az önce bahsettiğimiz “Yedinci Gün Adventistleri” ise çok daha katı kurallara sahip. Domuz eti, kabuklu deniz ürünleri ve alkol yasaktır.
Hinduizmde, bilindiği üzere inek kutsaldır, bu yüzden inek eti kesinlikle yasaktır. Çoğu Hindu vejetaryendir, çünkü canlıya zarar vermemek temel bir ilkedir onlar için. Et yiyenler olsa bile, hiçbir Hindu sığır eti yemez. Bu yasak, dini bir kuraldan çok, inancın merkezindeki kutsal saygının yansımasıdır.
iStock
Budizmde yiyecek yasakları mezhepten mezhebe değişir, fakat ortak nokta şiddetten ve öldürmekten kaçınmaktır. Birçok Budist de vejetaryendir. Bazı geleneklerde sadece et değil, keskin kokulu yiyecekler de (soğan, sarımsak, pırasa) yasaktır. Bu besinlerin zihni kışkırttığına ve meditasyonu zorlaştırdığına inanılır.
Ranakpur’daki Jain tapınağı
Jainizmde yiyecek yasakları en katı hâlini alır. Jainler kesin vejetaryendir. Hatta sadece et değil, soğan, sarımsak, patates gibi kök bitkileri bile yemezler. Çünkü bu bitkiler topraktan sökülürken toprağın altındaki mikro canlılara zarar verir. Bal bile yasaktır, çünkü arıya zarar verildiği düşünülür. Jain mutfağı, canlıya zarar vermeme ilkesinin günlük hayattaki en uç ifadesidir diyebiliriz.
Rastafaryanlıkta ise beslenme “Ital diet” adı verilen doğal ve katkısız yiyeceklerle şekillenir. Domuz eti yasak, alkol çoğunlukla hoş karşılanmaz, fakat esrar, dini ritüellerin bir parçası olarak kutsal kabul edilir.
Bütün bu farklılıklar gösteriyor ki, yiyecek kuralları sadece mideyi değil, aynı zamanda ruhu da besleyen bir düzen kuruyor adeta. Dinlerdeki yasaklı yiyecekler, aslında birer inanç dili, insanın kutsal ile bağını koruması için konmuş işaretlerdir.
Lares and Genius. Fragment: sacrifice of a pig. Naples, National Archaeological Museum, Hall LXXV (Napoli, Museo archeologico nazionale) Fresco from Pompeii (VII. 6. 38). Fourth style. 69–79 CE.
Peki domuz neden yasaklandı?
Domuz, koyun ve sığır gibi hayvanlarla Orta Doğu’da evcilleştirilmiş ve insanlar tarafından beslenmiştir.
Aslında domuz doğası gereği temiz bir hayvandır. Ancak dar bir alanda beslendiğinde, stres nedeniyle kendi dışkısına ve çamura bulanarak dolaşır, bu da onu “temiz” olmaktan uzaklaştırır.
Antik çağ insanı için domuz, değerli bir protein kaynağıydı, (Avrupa için hala öyle) fakat beraberinde parazitler ve hastalık riski de taşıyordu. Bu riskin göz ardı edilemeyeceğini düşünen topluluklar, domuz yetiştiriciliğini ve etini yasakladı. Nitekim İsrail’in dağlık bölgelerinde MÖ 1200 öncesine ait yerleşimlerde domuz yetiştiriciliğine dair hiçbir iz bulunmaması, domuz yasağının o dönemde yerleşmiş bir tabu olduğunu gösteriyor.
Daha sonra Yahudilik kurumsallaştığında, bu ve benzeri yasaklar “Tanrı’nın emirleri” olarak yazılı hale geldi.
Tanrının sofra kuralları: Helal, koşer ve ötesi was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.