Suudi Arabistan, uzun vadeli deniz kuvvetleri tedarik planı kapsamında Almanya merkezli Thyssenkrupp Marine Systems (TKMS) ile MEKO A-200 sınıfı fırkateynlerin olası tedariki üzerine ön görüşmelere başladı. 5 Kasım 2025 tarihinde Tactical Report tarafından aktarılan bilgilere göre, bu temaslar Suudi Kraliyet Donanması’nın (RSNF) filosunu modernize etmeye ve ülke içindeki sanayi kapasitesini artırmaya yönelik stratejik bir çabanın parçası olarak değerlendiriliyor. Bu çaba, aynı zamanda 2030 Vizyonu’nun savunma sanayiini yerlileştirme hedefleriyle de örtüşüyor.
MEKO A-200’e yönelik ilgi, Suudi Arabistan’ın Aralık 2024’te İspanyol Navantia şirketi ile imzaladığı üç ek Avante 2200 korvet anlaşmasının ardından geldi. Bu korvetler, önceki teslimatları tamamlayıcı nitelikte olup, ülkenin donanma modernizasyonunun ikinci aşamasını oluşturuyor. RSNF’nin önümüzdeki yıllarda dört milyar doların üzerinde bir bütçeyi deniz kuvvetleri tedarik hattını güçlendirmek için ayırdığı tahmin ediliyor. Bu kapsamda yalnızca fırkateynler değil, Alman yapımı devriye botları ve potansiyel denizaltılar da değerlendirilen sistemler arasında yer alıyor. Ancak denizaltı projeleri henüz başlangıç aşamasında bulunuyor.
Bu stratejinin temel amacı, Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ndeki kritik deniz ticaret yollarını korumak, deniz savunma kapasitesini artırmak ve bakım ile üretim süreçlerini yerlileştirerek yabancı tedarikçilere olan bağımlılığı azaltmak. TKMS ile yürütülen görüşmelerin ilerlemesi durumunda, müzakereler yalnızca gemi tedarikini değil, şirketin sunduğu tüm yaşam döngüsü destek hizmetlerini de içerecek şekilde genişleyebilir. TKMS, uluslararası standartlar (örneğin ASD S2000M) çerçevesinde sunduğu Entegre Ürün Desteği kapsamında bakım, modernizasyon, onarım, hizmet içi destek, danışmanlık ve lojistik veri yönetimi gibi birçok alanda hizmet veriyor. Ayrıca, özel aletler, yedek parça temini ve test ekipmanlarının sağlanması, tedarik zinciri yönetimi, stok ve malzeme paketlerinin özelleştirilmiş olarak sunulması da bu kapsamda yer alıyor.
Şirketin eğitim çözümleri ise simülatör tabanlı eğitim, sanal ve artırılmış gerçeklik modülleri ile karargâh ve akademi binaları gibi kıyı tesislerinin kurulumu ve işletilmesini içeriyor. Bununla birlikte, TKMS müşterilerine sensörler, insansız yüzey ve hava sistemleri, otonom su altı araçları, enerji sistemleri ve yönlendirilmiş enerji teknolojileri gibi birçok alanda modernizasyon ve geri donatım (retrofit) seçenekleri de sunuyor. Bu alanların, Suudi Arabistan ile yürütülecek olası iş birliği çerçevesinde önemli yer tutması bekleniyor.
MEKO gemi ailesi, ilk olarak 1980’li yılların başında Blohm + Voss tarafından geliştirildi ve günümüzde TKMS tarafından yönetiliyor. “Mehrzweck-Kombination” (çok amaçlı kombinasyon) ifadesinin kısaltması olan MEKO, modüler yapıya sahip savaş gemileri tasarım felsefesini tanımlar. MEKO 200 serisi, hafif fırkateynler ile muhripler arasındaki boşluğu doldurmak üzere tasarlanmış olup, çok rollü operasyonlara uygun ölçeklenebilir bir platform sunuyor. Bu sınıf; Türkiye’nin MEKO 200TN (Yavuz ve Barbaros sınıfları), Yunanistan’ın MEKO 200HN (Hydra sınıfı), Portekiz’in MEKO 200PN (Vasco da Gama sınıfı) ve Avustralya ile Yeni Zelanda’nın Anzac sınıfı fırkateynleri gibi çeşitli kullanıcılar tarafından farklı konfigürasyonlarda kullanılıyor.
MEKO A-200 modeli, tam yükte yaklaşık 3.950 ton deplasmana, 121 metre uzunluğa ve 16,4 metre genişliğe sahip. Gemide yaklaşık 125 kişilik temel mürettebat görev yaparken, ek olarak 49 personel daha konuşlandırılabiliyor. Tahrik sistemi, 20 MW gücünde bir gaz türbiniyle çalışan su jeti ve iki adet 6 MW dizel motorla çalışan düşük sesli pervaneleri içeriyor. CODAG-WARP konfigürasyonu, dizel veya karma güç modlarında esnek çalışmayı mümkün kılıyor. MEKO A-200, 29 knot üzeri hıza ulaşabiliyor ve 16 knot hızda 6.500 deniz milinden fazla menzil sunuyor. Gemi, iki adet altı tonluk veya bir adet 11 tonluk helikopterin yanı sıra iki insansız hava aracını da taşıyabiliyor. Ayrıca, sekiz metrelik iki adet rijit şişme bot, gövde yanlarına monte edilmiş kurtarma sistemleriyle kullanılabiliyor. Ön gövde skegi ve aktif fin stabilizatörleri sayesinde gemi, deniz durumu 6’ya kadar olan koşullarda helikopter ve bot operasyonlarını sürdürebiliyor.
Yüksek mukavemetli çelikten inşa edilen gövde, birden fazla su geçirmez bölüme ayrılmış durumda ve her bölümde bağımsız kontrol, elektrik ve yangınla mücadele sistemleri yer alıyor. Bu yapı, hasar durumunda hayatta kalma oranını artırıyor. Geminin X formundaki gövde tasarımı radar kesit alanını azaltırken, geleneksel bacanın olmaması sayesinde egzoz gazları yatay ya da su seviyesinin altına yönlendirilerek aktif soğutma ile kızılötesi iz düşümü düşürülüyor. Triaxial manyetik bastırma sistemi, geminin manyetik imzasını azaltarak mayın tehditlerine karşı koruma sağlıyor. Gürültü azaltımı ise izole makine bölmeleri ve pervane sistemlerinin arka kısıma yerleştirilmesi sayesinde elde ediliyor. Bu özellikler, gemiyi denizaltı savunma görevleri için ideal hale getiriyor ve düşman tespit menzillerini düşürüyor.
MEKO A-200’ün iç yapısı, uzun süreli görevlerde az mürettebatla yüksek operasyonel verimlilik sağlamak üzere ileri otomasyon sistemleriyle donatıldı. Gemi, kıyı ve açık deniz görevlerinde esnek kullanım imkânı sunarken, ulusal ihtiyaçlara göre yüzey, denizaltı ve elektronik harp görevleri için özelleştirilebiliyor.
MEKO A-200’ün kullanıcı ülkelerdeki konfigürasyonları oldukça çeşitlilik gösteriyor. Güney Afrika’nın A-200SAN Valour sınıfı gemileri, CODAG-WARP sistemini ilk kullanan modeller olup Thales savaş yönetim sistemi ve çok amaçlı helikopter operasyon kabiliyetiyle donatıldı. Cezayir’in A-200AN Erradii sınıfında Oto Melara 127 mm ana top, Denel Dynamics Umkhonto-IR hava savunma füzeleri, Saab RBS-15 Mk3 gemisavar füzeleri, Thales Kingklip sonar, Saab CEROS 200 atış kontrol sistemi, Sea Giraffe AMB 3D radar ve Rheinmetall MASS karşı tedbir sistemleri bulunuyor. Mısır’ın A-200EN Al Aziz sınıfı ise 2022’den itibaren teslim edilmeye başlandı ve bu sınıflarda Oto Melara 127/64 LW top, 32 hücreli VL MICA NG hava savunma sistemi, sekiz adet MM40 Exocet gemisavar füzesi, NS-110 AESA radar ve Rheinmetall karşı tedbir sistemleri yer alıyor. MEKO A-200 ailesi, Avrupa ve Güney Afrika menşeli sistemleri entegre edebilme esnekliği sayesinde, kullanıcı ülkelerin ulusal gereksinimlerine ve sanayi katılım beklentilerine uyum sağlıyor. Bu yönüyle, Suudi Arabistan’ın tedarik öncelikleriyle de örtüşüyor.
MEKO A-200’ün olası tedariki, Suudi Arabistan’ın mevcut deniz filosuna stratejik bir katkı sunabilir. Hali hazırda hizmette bulunan üç Al Riyadh sınıfı fırkateyn, dört Al Madinah sınıfı gemi, 2018-2024 arasında üretilen beş Navantia yapımı Avante sınıfı korvet ve ABD’den tedarik edilen dört Çok Amaçlı Yüzey Muharebe Gemisi (MMSC), Suudi donanmasının çok katmanlı yapısını oluşturuyor. Bu sistemler, Batılı tedariklere devam, teknoloji transferiyle yerli entegrasyon ve nihayetinde orta ölçekli gemilerin yerli üretimi olmak üzere üç aşamalı bir modelin parçası olarak değerlendiriliyor. Bu süreçte, Suudi Arabistan Askeri Sanayii Şirketi (SAMI) teknoloji entegrasyonu ve ortaklıkları yürütürken, Sofon Industries ise tersane altyapısının geliştirilmesi ve gelecekte insansız gemi entegrasyonları gibi alanlarda öncülük ediyor.
Donanmanın Batı’daki Cidde merkezli Kızıldeniz Filosu ve Doğu’daki Cübeyl merkezli Körfez Filosu, farklı tehdit ortamlarında faaliyet gösteriyor. Her iki filo da artan asimetrik tehditler, deniz ticaret yollarına ve enerji altyapısına yönelik saldırılarla karşı karşıya. Bu nedenle ağ tabanlı gözetim, hava savunması ve denizaltı savunma kabiliyetlerinin güçlendirilmesi öncelikli hale geldi. Öte yandan, yerli gemi inşa altyapısının sınırlı olması, uzman insan kaynağı eksikliği ve farklı yabancı sistemlerin entegrasyonunun karmaşıklığı gibi zorluklar, tedarik takvimini etkileyebilecek potansiyel riskler oluşturuyor.
TKMS ile yürütülen bu görüşmelerin bir anlaşmaya dönüşmesi durumunda, MEKO A-200 fırkateynlerinin tedariki Suudi Arabistan için yalnızca operasyonel bir kazanım değil, aynı zamanda tedarikçi çeşitliliği, bölgesel birlikte çalışabilirlik ve savunma sanayiinde yerlileşme açısından da kritik bir dönüm noktası olabilir. Bu gelişme, 2030 Vizyonu doğrultusunda savunma sanayiinin sürdürülebilirliğini artırmaya yönelik somut bir adım anlamına gelebilir.
Kaynak: Army Recognition