BirGün/Ankara
Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin (TSBD) bu yıl 18’incisini düzenlediği Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi, Ankara’da ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde üç gün boyunca 122 oturumla gerçekleştirildi. Emek, toplumsal cinsiyet, sınıflar, siyasal rejimler, iktisadi kuram ve politik ekonomi başlıklarında 372 bildirinin sunulduğu kongre, “Dünya kapitalizmi nereye?” başlıklı oturumla sona erdi.
Prof. Dr. Seyhan Erdoğdu, oturumda “Kapitalizm nereye gidiyor?” sorusunun tüm dünyanın aktif bir biçimde tartıştığı bir soru olduğunu belirtti.
Kar oranlarının düşüşü, finansallaşmanın yarattığı kırılganlık, kamu borçlarının artışı ve militarizasyonu öne çıkaran Erdoğdu, şöyle konuştu:
“Ekolojik kriz, ekonomik krizin yarattığı ve derinleştirdiği bir sonuç. Sosyal krizin neoliberalizmin sonucu olacağı 1980’lerde tartışılıyordu. Dolayısıyla tüm bu sonuçlar sistemin içsel olarak var olan özellikleri. Günümüz kapitalizminin en önemli özelliklerinden birisi de önümüzdeki dönem hızla büyüyeceğini tahmin ettiğim, özel sermaye şirketlerinin sosyal yeniden üretime yönelik etkileri. Yeni faşizm dediğimiz kriz ise herkesin içinde yaşadığı bir politik kriz olarak gerçekleşiyor. Keza insanların mevcut sistemden hiçbir şey beklemediği bir kültürel krizle de karşı karşıyayız.
Sistem karşıtı politikaların hem sağda hem solda yükseldiğini görüyoruz. Solda kamusal alanın radikal bir biçimde özgürleştirilmesini talep eden çeşitli hareketler ortaya çıkıyor.”
Kapitalizmin çıkış arayışlarını eko-sosyalizm, feminist alternatifler ve post-Keynesyen politikalar üzerinden değerlendiren Erdoğdu, şu ifadeleri kullandı:
“Tek bir çıkış stratejisi de yok. Ancak bu dönemin dağınık ve siyasal bir hedefe yönelmeyen çok güçlü işçi hareketleri var. Türkiye’nin tarihi boyunca çok güçlü işçi hareketleri var. Şimdi müştereklere sahip çıkan zeytin, maden karşıtı derelere özgürlük vs. gibi hareketler var. Ancak siyasal bir talepte bulunmadıkları için eriyorlar. Küresel siyasal hareketler zayıfladı, dünya sosyal forumunun esamesi okunmuyor artık, şu an Gazze savunusu gibi yeni hareketler var ve neoliberal dalgaya karşı sosyal hareketler var. Sonuç Gramsci’ye atfedilen “aklın kötümserliği iradenin iyimserliği” sözüne geldi. Gerçekten bu sözü söylediği söylenen iki savaş arası dönemin koşullarıyla bu koşullar arasında büyük benzerlikler var. Bir de Keynes’in 1930’larda söylediği ‘Her şey güllük gülistanlık olacak, her şey çok güzel olacak ve bolca boş zaman olacak. Geleceğe baktığımızda ekonomik sorun insan ırkının kalıcı bir sorunu olmayacağı anlamına geliyor’ sözü var. Bugün liberal iktisatçıların bile böyle bir sözü yok artık. Shakespeare’de Macbeth eserin sonunda anlıyor ki kehanetler bir yandan umutlu sözlerde bulunurlar bir taraftan da kırarlar umudumuzu. Geçmişin bize verdiği derslerle geleceğe nasıl bakacağımızı düşündüğümüzde; aklım beni kötümserliğe sürüklüyor. Ancak neoliberalizme karşı dünyanın her yerinde verilen mücadelelere baktığımız zaman fısıltıyla bile olsa yapılan itirazlar geleceğe dair umuda sürüklüyor.”
Kapanış oturumunda konuşan Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, kapitalizmin güncel krizini ve geleceğine dair tartışmaları on başlıkta değerlendirdi.
Kozanoğlu, kapitalizmin yapısal bir kriz içinde olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:
“Kapitalizmin yapısal bir krizde olduğu söylenebilir. Buna çoklu krizli durum da deniyor. Durgunluğun yaygınlaşmasıyla ekonomik, savaşların yaygınlaşmasıyla jeopolitik, aşırı sağın yayılmasıyla ideolojik, küresel ısınma ve doğal felaketlerin arıtışıyla ekolojik, doğurganlık ve göç sorunları sebebiyle de coğrafi yönleri olan tüm bu yönlerin birbirini etkilediği bir kriz. Bugünkü savaşlar, doğa tahribatını da artırıyor, ekonomik kaynakların sosyal harcamalardan savaşa yönlendiriliyor, iş gücünü zayıflatıyor, düşmanlığı artırıyor.”
Konjonktürel eğilimlere değinerek şöyle devam etti:
“Sistem içerisinde konjonktürel eğilimler de var. Borçluluk artıyor, zenginliğin vergilendirilmemesi kamu borçlarını artırıyor. Yine çok yakından izlediğimiz, ticaret savaşlarıyla kendisini gösteren eğilimler çok ciddi bir belirsizlik ortamına yol açıyor ve yatırımları etkiliyor. Enflasyonu artırma tehlikesi yaratıyor. Trump’ın gümrük vergilerinden bir beklentisi zenginleri vergilendirmeden gelir sağlamak ikincisi mavi yakanın özlemlerini gidermek, ayrıca Çin’in hegemonyasını zayıflatmak ve diğer ülkelerden ekonomik politik tavizler koparabilmek. Tüm bunlar dünyada stagflasyon ve enflasyon tehlikesini artırıyor. Yapay zekâ henüz üretkenliği artırma yolunda mesafe alamadı. İşsizliği artırma riski bulunuyor. Keza çok ciddi enerji kullanıyor, fosil yakıt kullanımına devam edilmesini teşvik etme ihtimali var. Emtia fiyatlarında çok ciddi bir oynaklık yaratıyor savaşlar. 2007 krizini emlak piyasasındaki çalkantı derinden etkilemişti. Kriz potansiyeli sürüyor, emlak fiyatlarının düşüşü ihtimali fakirleşme duygusunu artırabilir. Küresel iklim krizinin yıkıcı etkisini giderek daha fazla hissediyoruz, tarımı çok etkiliyor.”
Kozanoğlu, son olarak neoliberal paradigmanın çözülüşüne işaret ederek konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
“Ekonominin diğer sosyal bilimler ve karar mekanizmaları üzerindeki egemenliğinin gerilemesi. Ekonominin diğer alanları kolonileştirilmesi, tartışılmayan özel bir alan olması anlayışı giderek erozyona uğruyor, Trump politikalarında görüldüğü gibi, sistem içinde de enflasyon tüm dünyada tartışılırken sermayenin bunu çıkarına kullanabildiği anlayışına yönelik araştırmaların artışı gibi. Neoliberal ekonominin sorgulatmayan paradigmasında bir dağılma söz konusu bu da daha radikal ve emekten yana mülkiyet ilişkilerini savunan tartışmalar artıyor.”