Şili’de hafta sonu gerçekleştirilen başkanlık seçimlerinin ilk turunda en yüksek oyu, sol cephenin adayı Komünist Parti üyesi Jeannette Jara aldı. Ancak seçim dengeleri göz önüne alınırsa 14 Aralık’taki ikinci turda aşırı-sağ politikacı Jose Antonio Kast’ın ipi göğüsleme olasılığı çok daha yüksek.
Şöyle ki, Jara oyların %26,8’ini toplarken, Kast %24’te kaldı. Ne var ki, merkez-sağ koalisyonun %12,7 oy alarak 5’inci sırada kalan adayı Evelyn Matthei ve %13,9 oyla 4’üncü sıradaki ultra liberal, Youtuber Johannes Kaiser beklendiği üzere Kast’ı destekleyeceklerini açıkladılar. Sürpriz biçimde %19,6 oyla 3’üncü sıraya yerleşen yine sağcı, zamanının çoğunu ABD’de geçiren, televizyon ve radyolarda keskin ekonomi yorumlarıyla popülarite kazanan iş adamı Franco Parisi ise doğrudan bir adres göstermeyip işi “adayların seçmenleri cezbetme becerisine bırakacağını” beyan etti.
EMEKÇİ KÖKENLİ BİR ADAY
Jara 14 yaşından beri Şili Komünist Partisi’nin üyesi ve emekçi bir aileden geliyor. Adaylığı 1969 seçimlerinde ünlü şair Pablo Neruda’nın Komünist Partisi’nden başkan adayı olduğu hatırlanınca sembolik bir önem de taşıyor. Ömrü emek örgütlenmelerinin içinde geçmiş bir aktivist. 2021 başkanlık seçimlerinde %56 oyla seçilen eski öğrenci lideri sosyalist Gabriel Boric’in kabinesinde Çalışma Bakanı olarak görev yapıyordu. Büyük umutlar bağlanan Boric tüm iyi niyetine karşın beklentileri karşılayamadı ve giderek popülaritesini kaybetti.
Bunun çeşitli nedenleri var. Birincisi, vadedilen Anayasa değişikliği, komisyondaki bazı grupların maksimalist taleplerinin halkta karşılık bulmaması nedeniyle 2023 referandumunda reddedildi. Sonuçta faşist diktatör Augusto Pinochet döneminin anayasası yürürlükte kaldı. İkincisi, Şili 17 bin doları aşan kişi başına geliriyle Latin Amerika’nın en zengin ülkesi. Ekonomi büyük ölçüde ihracatın %50’sini oluşturan bakır ve diğer mineral fiyatlarına bağlı. Bakır fiyatlarının Covid pandemisi sonrası sıçramasına karşın genelde düşük seyretmesi ekonomik büyüme oranlarını aşağı çekti. Üçüncüsü, Şili diğer tüm Latin Amerika coğrafyası gibi gelir ve servet dağılımı uçurumlarının çok derin olduğu bir ülke. Özellikle yoksul kesimlerin beklentilerinin yüksek olduğu Boric, güç ve mülkiyet ilişkilerine dokunamayıp, özellikle madenlerin kamulaştırılmasına yönelik adımlar atamayıp gelir adaletsizliğini törpüleyici küçük hamlelerle yetinince halk desteğini büyük ölçüde kaybetti. Dördüncüsü de bölgenin en huzurlu ülkesi kabul edilen Şili’de asayiş sorunu baş gösterdi, çetelerin adam kaçırma, gasp, darp vakaları arttı. Özellikle Venezuela kökenli mafya örgütlerinin cürümleri toplumda büyük bir tepki yarattı.
Jara seçim kampanyasında mevcut iktidarla arasına mesafe koymaya, komünist kimliğini de fazla öne çıkarmamaya çalıştı. Sosyal politika önerileriyle seçmenin kalbini kazanmaya gayret gösterdi. “Yaşanabilir gelir” adıyla asgari ücreti 810 dolara çıkarmaya söz verdi. Bilindiği gibi Şili’de 1980’de Pinochet diktatörlüğü sırasında Çalışma Bakanı Jose Pinera tarafından emeklilik sistemi büyük ölçüde özelleştirilmişti. Bu model daha 80’lerde Turgut Özal gibilerin ağzını sulandırmıştı. Ancak bu sistem büyük ölçüde borsa performansına dayalı olduğu için, giderek emekli maaşlarını reel anlamda geriletti. Bugün Şili’de emekli olunca, çalışırken alınan ücretin dörtte birinden yarısına kadar değişen bir maaşa talim ediliyor. Jara işveren katkısını zaman içinde %8,5’e kadar çıkartarak emekli maaşlarını iyileştirmeyi vadediyor. Ayrıca minimum emekli maaşını da hemen yükselteceğine söz veriyor. Ücretsiz kamusal kreş hizmeti sunarak da işçi sınıfının, özellikle çalışan annelerin üzerinden bu yükü almayı hedefliyor.
Gelgelelim ekonomik koşullara tepkinin yanında iki etmen daha Jara’nın aleyhine çalıştı. İlk defa, tüm yurttaşların oy kullanması, 100 dolarlık bir ceza dayatılarak zorunlu hale getirildi. Araştırmalar, normalde sandık başına gitmeyecek zoraki seçmenlerin çoğunlukla iktidara tepki duyduğunu, muhalif adaylara yöneldiğini gösterdi. Ayrıca oy hakkı verilen göçmen ve sığınmacıların büyük çoğunluğu Venezuela’daki Nicolas Maduro yönetiminden kaçanlar. Bunların sola karşı önyargıları nedeniyle, aslında kendileri için hayırlı bir gelecek önermeyen sağ adaylara yönelmeleri gibi garip bir çelişki de söz konusu.
LATİN AMERİKA’DA SARKAÇ SAĞA YÖNELDİ
Sağcı aday Kast, 9 çocuklu ultra muhafazakar bir Katolik. Bu seçimde merkez oyları almak için sansürlemesine rağmen, faşist Pinochet hayranlığıyla, kürtaj ve hemcins evliliğine karşıtlığıyla biliniyor. ABD Başkanı Donald Trump ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei’ye yakınlık duyan, Şili’nin kuzey sınırında duvarlar örmeyi planlayan otoriter bir kişilik. El Salvador Devlet Başkanı Nayib Bukele gibi aşırı cezalarla suç örgütlerini çökertmeyi, evraksız göçmenleri acilen sınır dışı etmeyi planlıyor. Kamu harcamalarını 6 milyar dolar kısmaya da söz verdi. Bunun kamu hizmetlerinin iyice sekteye uğraması, emekli ve kamu çalışanlarının maaşlarının reel anlamda düşmesi gibi olumsuz bir sonuç vermesi kaçınılmaz.
Ancak kabul edelim ki, Latin Amerika’da, Milei’nin Arjantin ara seçimleri zaferinden sonra “liberal rönesans” diye adlandırdığı bir sağ dalga egemen. Geçtiğimiz haftalarda 20 yıl aradan sonra Bolivya’da sağ aday Trump sempatizanı Rodrigo Paz’ın devlet başkanlığını kazanması sonrası, Peru ve Kolombiya’da da benzer bir senaryonun hayata geçmesi olasılığı yüksek. Neyse ki Latin Amerika’nın en büyük iki ülkesi Brezilya ve Meksika’da güçlü sol başkanlar Lula da Silva ve Claudia Sheinbaum iktidardalar.
Son zamanlarda sosyalist Zohran Mamdani’nin New York belediye başkanlığını kazanmasının yanında, Seattle belediye seçimlerinde de genç kadın aday, demokratik sosyalist Katie Wilson zafer kazandı. İrlanda’da ise 11 Kasım 2025’te solun ortak adayı, Jara ile benzer biçimde emek mücadelesinin içinden gelen Catherine Connolly sürpriz sayılan bir sonuçla başkanlık koltuğuna oturdu.
Dileğimiz Jara’nın da 14 Aralık seçimlerine kadar geçecek süreyi iyi değerlendirmesi, iletişim becerilerini kullanarak, sağcı Kast’ı teşhir ederek yenilgiye uğratması. Şili’de Pinochet ruhunun hortlamasının önüne geçmesi…