Sessizliğin vicdanı

Özlem SİPAHİOĞLU

Ukraynalı yazar Andrey Kurkov, Çağdaş Avrupa Edebiyatının sessiz ama derinden sarsıcı seslerinden biri. Onun kalemi, savaşın ortasında bile vicdanın sessiz çırpınışlarını duyurur. Gri Arılarda Kurkov, Donbas’ın gri savaş hattında sıkışmış bir köyün hikâyesi aracılığıyla, insana ve doğaya dair temel soruları sorguluyor: İnsan, yıkımın ortasında nasıl hâlâ insan kalabilir? Vicdan, kaosun içinde ne kadar güçlü kalabilir?

Romanın kahramanı Sergeyiç, ağır bir akciğer hastalığı nedeniyle hayatını arılarına adayan bir adam. Çevresinde mermiler patlarken, o kovanlarını yaşatmayı sürdürür; çünkü Kurkov’a göre gerçek direniş, silah tutmakla değil, yaşamı korumakla ölçülür. Arıların sessiz vızıltısı, savaşın gürültüsüne karşı bir denge ve bir vicdan simgesi olarak öne çıkar; doğanın sürekliliği, insanın yıkıcılığına karşı sessiz ama keskin bir eleştiridir. Sergeyiç’in yolculuğu yalnızca bir coğrafi geçiş değil; aynı zamanda kaostan sessizliğe, karmaşadan dengeye uzanan etik bir keşif.

Kurkov ile Gri Arılar ile ilgili merak ettiklerimizi konuştuk.

Gri Arılarda, savaşın en kaotik anlarında bile sessizlik baskındır. Sizin için sessizlik bir kaçış mı, yoksa ince bir direniş mi?

Savaş zamanında ve savaş içindeki bir ülkede yaşarken, sessizlik savaş gürültüsünün tam tersidir; dinlenme ve gevşeme anlarını yaratır. Ama sessizlik aynı zamanda düşmanın yeni bir saldırı planladığı zamandır. Bu yüzden daha fazla tehlikeye, daha fazla savaşa hazırlanılan bir zamandır. Ses dünyası, sessizlikle doğal ve doğal olmayan gürültü arasında bitmeyen bir çatışmadır. Doğanın bakış açısından, insan kaynaklı tüm savaş sesleri doğal değildir. Doğadaki diğer tüm “gürültü üreticileri” ise doğaldır. Kurkov için sessizlik bir nimettir. Ancak bir arkadaşının savaşı duymamak için her gün ve her gece kulak tıkacı kullandığını, bu sessizliğin ölüm nedeni olmamasını umduğunu söylüyor.

Romanınızdaki arılar yalnızca doğanın bir sembolü değil; adeta insan vicdanının kendisini temsil ediyorlar. Arıları hikâyenin merkezine almayı neden seçtiniz?

Arılar, doğadaki en iyi örgütlenmiş kolektif canlılardır. Doğanın ulaştığı en yüksek toplumsal başarıdır ve insanlar onlara gıpta etmelidir. Romanın kahramanı Sergeyiç için en önemli şey olan uyumun örneğini verirler. Arıcı olan insanları değiştirirler; onları daha doğal, daha nazik ve daha hoşgörülü kılarlar. Doğa tarafından kendilerini savunmak üzere programlanmış olan arılar, düşmanlarıyla savaşırken kovan ailesi uğruna kendilerini feda ederler.

Sergeyiç nadiren konuşur; gözlemler, dinler, dayanır. Gürültünün yüceltildiği bir çağda böyle sessiz bir kahraman yaratma fikri nereden doğdu?

Çok konuşan insanlar çoğu zaman sözlerinin etkisini önceden düşünmeye vakit bulamaz. Az konuşanlar ise her kelimenin bedelini bilir. Sergeyiç kısmen bir “insan arı”, kısmen insandır; diğer insanları gözlemler ve “onlarda neyin yanlış olduğunu” anlamaya çalışır. Savaşın dışarıdan bakan bir figürüdür ama yavaş yavaş bu savaşta kimin haklı, kimin haksız olduğunu öğrenir. Aynı zamanda Donbass halkını da temsil eder: siyasetin dışında bırakılan, kime oy vereceklerini ve neye inanacaklarını oligarşilerin söylediği insanları.

Donbas’ın “Gri Bölge”si hem fiziksel hem de ahlaki bir mekân. Sizce etik ya da duygusal anlamdaki “gri alanlar” günümüzün yeni normali hâline mi geldi?

Evet. Ama birden fazla “gri bölge” türü var. Avrupa’daki gri bölge, yakın zamana kadar hayatın istikrarlı görünmesi nedeniyle pek çok insanın apolitikleşmesiyle oluştu. Ukrayna’daki gri bölgeler -yalnızca Kırım ve Donbass’ta değil, diğer bölgelerde de- siyasi ve ahlaki kayıtsızlıkla tanımlanabilir; bu da büyük toplumsal ve siyasi sorunlara yol açar. Eğer örneğin yolsuzluğu geleneğin bir parçası, sıradan bir şey olarak kabul ederseniz, etik ilkeler işlemez. İnsanların pasifliği ahlaki peyzajı kolayca yok eder. 2022’deki geniş çaplı Rus işgali gibi büyük ve dramatik olaylar pek çok insanı uyandırdı; ahlaki ilkeleri daha görünür ve daha önemli hâle getirdi. İnsanlar birbirine yardım etmeye başladı; savaş yüzünden yerlerinden edilenler, ihtiyaçları olmasa da yardım teklifleri aldı.

Sergeyiç’in savaşmak yerine arılarını kurtarmayı seçmesi neredeyse politik bir karar gibi. Eserlerinizde politik olan ile kişisel olan arasındaki çizgiyi nasıl belirliyorsunuz?

Ukrayna bireyci bir ülkedir; Ukraynalıların bireyci bir zihniyeti vardır, kolektif zihniyete sahip Rusların aksine. Bu nedenle Ukrayna’nın geleceği “bütün halk”a değil, her bir bireyin tutumuna bağlıdır. Savaş, herkesin kişisel bir anlayış geliştirmesini gerektirir. Sergeyiç, Donbass halkının çoğu gibi savaşı anlamıyordu ama yerel oligarşilerin ve Rusya’nın anti-Ukrayna propagandasını takip etmedi. Arılarını takip etti. Bu nedenle bir sonuca varması uzun zaman aldı. Doğa ise herhangi bir savaşın ilk kurbanıdır; tüm taraflar tarafından terk edilir. Sergeyiç tarafından değil. O, hem doğayı hem arılarını savunur; bir yandan da savaşın özünü anlamaya çalışır.

Sergeyiç’in Donbas’tan Kırım’a uzanan yolculuk sembolik bir geçişi temsil ediyor, çatışmadan sessizliğe, kaostan dengeye. Bu yolculuk, Ukrayna’nın kültürel ya da duygusal haritasına dair bir yansıma mı?

Bu romanda üç Ukrayna’yı göstermek istedim: işgal altındaki, özgür olan ve ilhak edilmiş Kırım. İlhak edilmiş Kırım’daki sessizlik yapaydır; FSB’nin Kırım Tatarlarını kontrol eden Rus gizli servisinin yarattığı bir korkuya dayanır. Ama Sergeyiç’in hayran olduğu Kırım’ın doğal gece sessizliği de vardır. Roman hem bir harita hem de bir yolculuktur, duygusal ve politik.

Gri Arıların ikinci yarısı, Kırım Tatarlarına ve onların sürgün tarihine yer veriyor. Onların hikâyesini yazarken kendinizi tarihsel bir sorumluluk altında hissettiniz mi?

Evet. Üstelik Ukraynalı yazarların Kırım hakkında çok az yazdığı bir dönemde, bu roman ilhak altındaki Kırım’daki yaşamı anlatan ilk kitaplardan biridir. Kırım Tatarlarının tarihine ve kültürüne her zaman ilgi duydum.

Gri Arıların film uyarlaması, romanın sade ve sessiz tonunu koruyor. Sinema, metninizin ahlaki ve metaforik katmanlarını tamamen yansıtabilir mi?

Öyle olmasını isterdim, ama bir kitap her zaman filmden daha fazla şey söyler. Filmin süresi kısaltmaları ve basitleştirmeleri gerektirir. Filmde Sergeyiç çok daha hızlı ve kararlı bir şekilde “Ukrayna tarafını” seçer. Ama filmi çok beğeniyorum. Romanla aynı atmosferi yansıtıyor ve Sergeyiç ile “düşman-dostu” Paşka karakterleri ustalıkla gösterilmiş.

Gri Arılarda hiçbir karakter tamamen masum ya da tamamen suçlu değil. Bu ahlaki belirsizlik sizce modern insanlığın bir yansıması mı, yoksa insan doğasının değişmeyen bir gerçeği mi?

Evet, siyah ve beyaz yoktur. Savaş, her şeyi bu iki renge bölmeye zorlar ve insanları radikalleştirir; neredeyse aynı şeyi düşünen ama küçük bir konuda farklı görüşe sahip olanlara bile tahammülsüz kılar. Evet, mutlak kötülük vardır ama insan doğasındaki “gri” alan daha yaygındır; insanlar aynı anda hem iyi hem kötüdür. Melekler nadirdir.

Romanın sonunda Sergeyiç küçük ama anlamlı bir zafer kazanıyor: arılarını yaşatmayı başarıyor. Günümüz dünyasında “yaşatmak” hâlâ bir direniş biçimi sayılabilir mi?

Elbette. İnsanlar arıları, meyve ağaçlarını, çiftlikleri kurtarıyor; sahipleriyle birlikte inekler ve keçiler bile taşınıyor. Bu hikâyelerin hepsi Ukrayna’nın geleceği adına umut veriyor. Hayatı ve doğayı takdir etmek, savaş zamanında Ukraynalılar için çok daha önemli hâle geldi; temel bir ihtiyaç hâline geldi çünkü öz güveni güçlendiriyor ve hayatta kalma arzusunu besliyor.