Serbest fonlar ne işe yarar?

Yatırım fonları “tasarruf sahibinin en güvenli alternatifi” olarak bilinir. Banka mevduatına göre daha esnek, hisse senedine göre daha risksiz, düzenleyicinin gözetiminde bir alan… Fakat son haftalarda yaşananlar bu vitrinin ardında neler döndüğünü bütün çıplaklığıyla ortaya koydu. Fon satıp günlerce parasını alamayan yatırımcılar, TEFAS’ın takas saatini uzatma kararı, Takasbank’ın teminatları yükseltmesi… Belki de daha önemlisi, fonlara ilişkin itirazların artık piyasa içinden de alenen yükselmesi.

Sanki tek bir fonun ya da tek bir yöneticinin hatasıymış gibi sunulsa da yaşananlar münferit değil. Bu, serbest fonların belli çevrelerce nasıl sessiz bir fiyat şişirme mekanizmasına dönüştürüldüğünün, düzenleyici kurumların ise yıllardır bu tabloya göz yumduğunun göstergesidir. Serbest fonlara ve para piyasası fonlarına tanınan alan, zaman içinde piyasada manipülasyona imkan yaratmış durumda.

Sermaye Piyasası Kurulu’nun serbest fonlarla ilgili kitapçığına bakıldığında bile tablo çok şey anlatıyor. Portföy sınırlaması yok; fonların ne kadar risk alabileceğine ilişkin bir üst sınır yok; kaldıraç kullanımı neredeyse tamamen serbest; nitelikli yatırımcı tanımı ise sadece bir milyon liralık varlığı olan herkesi kapsıyor. Tüm bunlar kağıt üzerinde “esneklik” gibi dursa da pratikte fonları manipülasyona en açık yatırım aracına dönüştürüyor.

Son yıllarda bazı serbest fonların düşük likiditeli hisselerde yüksek pozisyon aldığı, fiyatları yukarı çektiği, getiri tablosunu parlatıp TEFAS’a açıldıktan sonra yeni gelen yatırımcıların parasını bu şişirmeyi sürdürmek için kullandığı artık sektör sırrı olmaktan çıktı. İşleyiş hep aynı: Fon, ilişkili taraflarla birlikte bir hissenin fiyatını yukarı itiyor, fonun getirisi bir anda “mucizevi” hale geliyor. Fon TEFAS’a açıldığında bu başarı hikâyesi yatırımcıyı çekiyor. Yeni parayla tekrar aynı hisse alınıyor, fiyat daha da yükseliyor; fon şişmeye devam ediyor. Sonra bir noktada ilk giren büyük oyuncular sessizce çıkıyor, zarar ise en son giren binlerce yatırımcıya kalıyor.

Bu düzenin görünmeyen araçlarından biri de para piyasası fonları. Normalde en düşük riskli alan olan bu fonlar, son dönemde manipülatif fiyat hareketlerini fonlayan bir arka kapıya dönüşmüş durumda. Borsa Para Piyasası’nda aynı üye üzerinden yapılan işlemlerin takasa girmemesi, dolayısıyla teminat gerektirmemesi, para piyasası fonlarının her gün yaklaşık 50 milyar TL’yi serbest fonlara adeta teminatsız kredi gibi aktarmasına imkân tanıyor. Yatırım fonlarının borsa dışı ters repo işlemlerine yönelik düzenleme olmadığı için ya teminatsız, ya da düşük teminatla işlem yapılması, bu fonları ve dolayısıyla milyonlarca tasarruf sahibini doğrudan riskin içine çekiyor.

Albatros PYŞ fonlarının temerrüde düşmesi ve ödemelerin gecikmesi de bu düzenin çöküş anını temsil ediyor. Operasyonların ardından fonlarda yoğun çıkış talebi oluştu, ancak portföydeki varlıkların ilişkili taraflarla yapılan işlemler nedeniyle satılamaması likiditeyi kilitledi. Hisselerin tabana oturduğu günlerde fonların elindeki varlıklar neredeyse kıpırdayamadı. Normalde aynı gün yatması gereken ödemeler iki, üç günü buldu. TEFAS’ın takas saatini uzatması, Takasbank’ın teminat oranlarını artırması, bu krizin sistemik bir riske dönüşme ihtimalinin ciddiyetini gösteriyor.

Yıllardır belli fonların belli hisselerde fiyat şişirdiği, ilişkili taraflarla teminatsız transferler yapıldığı, fiyatlamalarla yatırımcının yanıltıldığı biliniyordu. 

İlişkili taraf teknik bir tanımlama gibi duruyor ama ne demek olduğunu açık yazayım: “Sen, ben, bizim oğlan.”  Aynı gruba ait diğer şirketler ya da serbest fonlara ile yapılan işlemler. Bugün serbest fonlarda yaşananlar bir teknik aksaklık değil, bir yönetim sorunudur; yani fonların nasıl bir denetim boşluğunda yıllarca hareket ettiğinin, kimin neyi görmezden geldiğinin, hangi fiyat hareketlerine neden göz yumulduğunun açık bir göstergesi. 

Nitelikli yatırımcı sınırının yıllardır güncellenmemesi, serbest fonların TEFAS’a açılabilmesi, teminatlandırma rejimindeki boşluklar, bilgi akışının gecikmeli olması, fon yöneticilerinin ilişkili taraf işlemlerine yönelik yeterli denetimin bulunmaması… Bunların tamamı bilinmesine rağmen yıllarca değişmedi. Değişmediği gibi, bugün yaşanan kırılganlığın zeminini de oluşturdu.
Türkiye’de fonları bu hale getiren şey düzenlemelerin bilinçli olarak boş bırakıldığı bir ortam yaratılmasıdır. 

Bugün elde kalan tablo şudur: Fonlar manipülasyon için kullanılıyor, para piyasası fonları bu düzeni teminatsız finanse ediyor, şişirilen varlıklar çökünce yük küçük yatırımcının sırtına biniyor.

O yüzden artık şu soruyu sormadan geçemeyiz: Tasarruf sahibinin birikimi, kimin operasyonunu taşımak için kullanıldı?

Bu soruya açık, dürüst bir yanıt verilmeden fon sektöründe yaşanan çürümenin durma ihtimali yok. Kırılganlığın değil, sorumluluğun konuşulması gereken bir döneme giriyoruz. Finansal alanın geleceği de, milyonlarca yatırımcının birikiminin akıbeti de buna bağlı.