Sende Eksik Olan Ne?

Aradığın parçayı dışarıda değil, içeride bıraktığın yerde bulacaksın.

Hiçbir şey eksik görünmüyor ama içinden bir şey eksik gibi.
İşler yolunda, hedefler tutuyor, insanlar seni takdir ediyor…
Ama içerde bir boşluk var.
Tanımı yok, sesi kısık ama hep orada.
Sanki bir şey kaçırıyormuşsun gibi — oysa her şeye sahipsin.

Bu his, çağımızın en sessiz salgını.
Dışarıdan “tam” görünen herkesin içinde, görünmez bir eksik var.
Ve ne kadar çok şey eklersen, o boşluk sanki o kadar büyüyor.

Belki de mesele eksik olmamızda değil;
tamamlanma fikrini yanlış yerden beklememizde.

Photo by Tanja Tepavac on Unsplash

Eksiklik, Aslında Bir “Sahip Olma” Kaybıdır

Psikolojide buna “Eksik Nesne” kuramı derler.
Ama basitçe söyleyelim:
Eksik olan şey, bir unvan ya da ilişki değil — kendine sahip olma duygusudur.

Büyürken hep bir parçamızı geride bırakırız.
Toplumun, ailenin, “başarılı insan” tanımının içine sığmak için:

  • Oyun oynamayı severken, disiplinli bir öğrenci olmak uğruna oyuncu yanımızı bırakırız.
  • Kriz anlarında güçlü görünmek için kırılganlığımızı bastırırız.
  • Herkesi memnun etmek için kendi ihtiyaçlarımızı sustururuz.

Yıllar geçer, diplomanı alırsın, işin olur, biriyle olursun…
Ama bir sabah durup düşünürsün:

“Tamam da, ben neredeyim?”

İşte o anda hissettiğin şey eksiklik değil;
bir zamanlar bıraktığın kendine özlemdir.

“Arayış” Kültürünün Sonsuz Döngüsü

Eksikliğin bizi dışarıya yönlendirmesi tesadüf değil.
Kültür, bizi sürekli bir şeyin peşinde olma haline alıştırdı.

Daha iyi iş, daha iyi ilişki, daha iyi benlik, daha iyi huzur…
Ama hiçbir “daha iyi”, seni kendine yaklaştırmaz; sadece yorar.

Eksiklik hissi çoğu zaman bir kayıp değil;
içsel bir uyumsuzluk alarmıdır.
Çünkü bazen yaptığın şey, bastırdığın yanınla çelişir.
O yüzden tatminsiz hissedersin.

Koçluk dili hep “hedef koy” der.
Ama hedef koymadan önce şu soruyu sormalısın:

“Bu hedefi, hangi parçamla gerçekleştirmeye çalışıyorum?”

Eğer o parça yorgunsa, hiçbir hedef seni tatmin etmez.

Sessizlik: Eksik Parçanın Konuştuğu Yer

Modern çağ bizi sesle doldurdu.
Artık kendi iç sesimizi duyamıyoruz.
Sessizlik konforsuz, huzursuz — hatta bazen “boş” geliyor.

Çünkü sessizlikte kimliğin maskesiz haliyle karşılaşıyorsun.
Ve o hal, çoğu zaman “eksik” hissettiriyor.
Ama o eksiklik, bir ceza değil — bir davet.
Yıllardır susturduğun tarafına geri dön çağrısı.

Kendine sor:

  • Eğer yarın tüm başarılarımı kaybetsem, yine de kendimi değerli hisseder miyim?
  • Eksik dediğim şey gerçekten bana mı ait, yoksa toplumun istediği bir şey mi?

Kimlik, Eklemek Değil Ayıklamaktır

Kendimizi tanımak, yeni parçalar eklemek değil; fazlalıkları ayıklamaktır.
O “eksik” hissettiğin yan aslında kaybolmadı,
sadece seni gürültüden korumak için sustu.

Tamamlanmak, bir şeyi bulmak değil;
artık hiçbir şeyi ispat etmeye çalışmamaktır.

Bir gün o boşlukla barıştığında fark edeceksin:
Aslında eksik değilmişsin — sadece uzun süredir kendini duymuyormuşsun.

Ve o gün geldiğinde…

“Şimdi buradayım. Daha fazlasına gerek yok.”
diyebileceksin.

Ben de o döngüye kapıldım bir zamanlar.
Bir şeyleri tamamladıkça neden daha çok boşluk hissettiğimi anlamaya çalıştım.
Sonra fark ettim:
Eksik olan şey hiç dışarıda olmamış.
Bir ödül, bir başarı, bir insan değilmiş mesele.
Sadece susturduğum tarafım, yıllar sonra yeniden sesleniyormuş bana.

Ve o sesi ilk kez duyduğumda… korkmadım. Dinledim.
Çünkü anladım:
Tamamlanmak, hiçbir şeyi elde etmekle ilgili değilmiş.
Kendini yeniden duymaya izin vermekle ilgiliymiş.

Sende Eksik Olan Ne? was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.