Şempanzelerin gözünden dünyayı gören kadın: Jane Goodall

Meriç Öztürk – @merichyoztyurk

Şu anda bu yazı yerine çok başka bir şey okuyor olabilirdiniz. Fakat bilim severleri derinden sarsan bir olayın ardından başka bir şeyi kaleme almak gerçekten çok zor olurdu. Hayvan davranışları konusunda çığır açan bakış açısıyla alandaki herkese ışık olan Jane Goodall 91 yaşında hayata gözlerini yumdu. Hayatını ekoloji ve dünya için harcayan bu bilim insanına bilim insanları ve bilim severler olarak minnet borçluyuz. 

Modern bilimin en sıra dışı figürlerinden biri olan Dr. Jane Goodall, yalnızca şempanzeleri gözlemleyen bir bilim insanı değildi; doğa korumacılığın vicdanı, çevre hareketinin küresel sesi ve umut kavramının ete kemiğe bürünmüş hâliydi. Yaşamı boyunca milyonlara dokunan Goodall, ardında hem bilimsel hem de etik açıdan sarsıcı bir miras bırakarak hayata veda etti. Onun ölümü, yalnızca bir bilim insanının değil, gezegenin en tutkulu savunucularından birinin kaybı olarak değerlendirilebilir. 

1934 yılında Londra’da doğan Valerie Jane Goodall, daha çocukken doğayla kurduğu bağla dikkat çekiyordu. Bahçede saatlerce böcekleri inceleyen, ağaçlara tırmanan ve hayvanlarla ilgili kitaplara gömülen bir çocuktan söz ediyoruz. Bilim dünyası kadınlara kapalıyken o, üniversite eğitimi bile almadan hayalini kurduğu Afrika’ya gitmenin yollarını aradı. Şans değil, kararlılık onu ünlü paleoantropolog Louis Leakey’le karşılaştırdı. Leakey, “bilimsel önyargılardan arınmış gözlemler yapabileceğine” inandığı Goodall’ı Tanzanya’ya, Gombe Ulusal Parkı’na gönderdi. 

Gombe’deki Sessiz Devrim 

1960 yılında başlayan saha çalışması, primatolojinin kaderini değiştirdi. Goodall, şempanzeleri uzaktan inceleyip veri toplamakla yetinmedi; onların dünyalarına girdi, onları birey olarak gördü, sabırla bekledi ve izledi. Tahta dalları alet olarak kullandıklarını tespit ettiğinde, o güne dek yalnızca insana atfedilen bir davranışı yıkmış oldu. Ayrıca şempanzelerin avlandığını, yas tuttuğunu, aile bağları kurduğunu, sosyal ittifaklar geliştirdiğini ve hatta saldırganlık sergileyebildiğini gösterdi. 

Bilimsel nesnellik adına hayvanlara numara vermek gelenekken o onlara isim verdi: Flo, David Greybeard, Fifi, Goliath… Bu yaklaşımı eleştiri topladı ama bu yıllar içinde etolojiyi dönüştürülen bir bakış haline geldi. Bugün hayvan davranışı araştırmaları büyük ölçüde onun açtığı yoladan ilerliyor. 

1986’da katıldığı bir konferansta ise, şempanze nüfuslarının hızla azaldığını ve kaçak avcılığın, habitat kaybının, ticaretin onları yok oluşa sürüklediğini öğrendi. O andan sonra laboratuvarı bırakıp kürsülerin ve toplulukların peşine düştü. Akademik çalışmalarını geride bırakıp aktivizme yöneldi. Bu dönüşüm, onu yalnızca şempanzelerin değil, tüm canlıların savunucusu yaptı. 

Kurucusu olduğu Jane Goodall Enstitüsü, Afrika’da habitat koruma, yeniden ağaçlandırma, yerel halkla işbirliği ve rehabilitasyon programlarıyla bugün onlarca ülkede faaliyet göstermeye devam ediyor. Enstitünün en özgün yönlerinden biri, doğayı korumayı yalnızca hayvanlarla sınırlamaması. Goodall’a göre çevreyi kurtarmak; eğitimi, kadınların güçlenmesini ve ekonomik sürdürülebilirliği de içeriyordu. 

Goodall’ın belki de en kalıcı projelerinden biri, gençler için tasarladığı Roots & Shoots (Kökler ve Filizler) programıydı. Çocuklara ve gençlere, “küçük eylemlerle büyük değişimler yaratılabileceğini” göstermek amacıyla kurduğu bu oluşum, bugün 100’den fazla ülkede hala etkin. Onun ölümünden sonra bile bu program, çevre hareketinin tabandan yükselen yüzü olarak anılmaya devam edecek. 

BM BARIŞ ELÇİSİ

Goodall yalnızca bilim dünyasında değil, politika ve küresel diplomasi alanında da etkili oldu. Birleşmiş Milletler tarafından “Barış Elçisi” ilan edildiğinde, hayvan haklarıyla ekolojiyi insan hakları mücadelesinin parçası haline getirmişti. Konuşmalarında “Umut, eylemle başlar” derken, salonlara sığmayan bir kararlılığı temsil ediyordu. 

İleri yaşına rağmen dünyayı dolaşmaktan vazgeçmedi. Uçuşlarını azalttı ama konuşmalarını, çevrimiçi konferanslarını, belgesel çekimlerini sürdürdü. Bilimsel bulgulardan çok, sorumluluk bilinci ve kolektif umut vurgusuyla hatırlandı. Ölümünden önce verdiği son röportajlardan birinde “Pes etme lüksümümüzün olmadığı bir dünyada yaşıyoruz” demişti. 

Goodall, insan ile hayvan arasındaki o çizginin hiçbir zaman düşündüğümüz kadar kalın olmadığını gösterdi. Şempanzelerle ilgili gözlemleri evrim tartışmalarını yeniden şekillendirdi. Onun çalışmaları, bugün primatların tıp araştırmalarında kullanılmasına dair etik yasakların temelini oluşturuyor. Ayrıca hayvanlara isim vermesi, bireyselliklerini kabul etmesi ve gözlemci rolünü duygusal bir farkındalıkla harmanlaması, bilimin katı tanımlarını sorgulayan yeni bir anlayış yarattı. 

Onun ardından kalan en büyük soru şu: “Şefkatle birleşmeyen bilgi, ne işe yarar?” Goodall hayatı boyunca bilgiyle merakı, merakla empatiyi, empatiyle eylemi birleştirdi. Veda ederken geride bıraktığı ses hâlâ yankılanıyor: “Gezegeni korumak hâlâ mümkün ama ancak birlikte hareket edersek.” 

Jane Goodall’ın ölümü, insanlığın doğayla kurduğu ilişkide metaforik bir sessizlik anı yarattı. Fakat onun başlattığı cümle yarım kalmadı; milyonlarca insan tarafından devam ettirilecek. Şempanzelerin gözlerinde gördüğü zeka, hüzün, merak ve oyun ruhu artık bilimsel bir veri değil, ortak bir sorumluluk simgesi. Goodall artık aramızda değil, ama düşüncesi ormanların, çocukların, hayvanların ve umut etmekten vazgeçmeyen herkesin içinde yaşamayı sürdürüyor.