Self-Sabotage — Kendine Kurduğun Pusu

Self-Sabotage — Kendine Kurduğun Pusu

Gerçekten bir başka kişisel gelişim kokan yazıya ihtiyacımız var mı?

Black Swan’dan Wild’a uzanan bir yolculuk: insanın kendine kurduğu pusular ve dönüş ihtimali.

“Hep birinin kızı, annesi ya da karısı oldum.
Kendi hayatımın direksiyonuna hiç oturamadım.”

 — Wild (2014)

Şefkatli olmak ve özgürlük düşkünlüğü aynı potada eridiğinde, çektiğimiz sınırların bulanıklaşmasına neden olabilir.
Silikleşmesine, değişmesine, uzamasına veya kısalmasına…
Bu durum, karşı tarafın aklını karıştırdığı gibi bizim, kendimizin de sağlıklı sınırları olan bir ilişkide olma isteğimizi sabote eder.
Yani kendi kendimizi sabote ederiz.

Self-sabotage kavramı çeşitli farklı cümlelerle sanatta da karşımıza çıkar:

“Çekil kendi yolundan.” — Rupi Kaur
“Ne yaptın sen sana?” — Oruç Aruoba
“The only person standing in your way is you,
Kendi yolunda duran bir tek sensin.” — Black Swan (2010), Dir. Darren Aronofsky (IMDb)

Kendi potansiyelini engellemek olarak da bahsedebileceğimiz bu kavram, sadece sınır ve ilişki özelinde değil; tabii ki hayatımızın gidişatını belirleyen birçok konuda karşımıza çıkar:

  • Çok istediğimiz bir işin mülakatına gitmemek,
  • Gerçekten hoşlandığımız biriyle olan iletişimi sürdürmemek / baltalamak,
  • Çok önem verdiğimiz bir sınava çalışmamak,
  • Bitmiş bir ilişkiyi zorla devam ettirmek,
  • Partnerimize yalan söylemek / aldatmak,
  • Beklediğimiz bir fırsatla karşılaştığımızda düşük performans göstermek,
  • Geleceğimiz için önem arz eden bir işi / projeyi yarıda bırakmak…

Bunların birçoğu istemsizdir; başarısızlık korkusundan beslenir.
Kendimizi belli bir döngünün içinde dönerken buluruz.
Her ne kadar istesek de, diğer yolu seçtiğimizde yaşayacaklarımızı kaldıramayacağımıza inanırız:

  • “Ben bu işi asla yapamam, bu iş için yeterli olamam.”
  • “Ben bu ilişki sonrasında toparlanamam, bir başkasıyla birlikte olamam.”
    (Bir ilişkinin bitmesi de toplum nezdinde “başarısızlık” olarak görülebilir ve başarısız görülmek istemeyebiliriz.)
  • “Ben bu sınavı geçip bu okula girsem zaten bu bölümü okuyamam; mezun olsam iş bulamam.”
  • “Bu kadın / erkek benimle olsa bile ben bu ilişkiye yetemem. Öyle bir gücüm yok.”
  • “İlişki içindeyken, bu kadın / erkek zaten beni bırakacak; bir vadede beni yetersiz görecek.
    Önce ben yalan söyleyeyim / aldatayım; böylece beni bırakmasının nedeni yetersizliğim değil, benim onu aldatmam olur.”

The Survivors (Netflix, IMDb) dizisinde çok benzer bir sekans vardı.
İyi giden ilişkisinde, birlikte olduğu kadını sevmesine rağmen, kendisinin onun gözünde yetersiz olacağını düşündüğü için partnerini aldatıyordu.
Ve açıklaması da yukarıdakine benzerdi.

Annihilation by Pinterest.

Annihilation (2018, IMDb) filminde “self-destruction” kavramı, başrolün eşiyle olan ilişkisi üzerinden benzer biçimde açıklanıyordu.
Aşağıda bu sahnenin repliklerini paylaşıyorum:

Lena:
Kocam neden intihar sayılabilecek bir göreve gönüllü oldu?

Dr. Ventress:
Gerçekten intihar mı ettiğini sanıyorsun?
Bizim yaptığımız şey bu mu? İntihar mı ediyoruz?

Lena:
Onu değerlendirmiş olmalısın. Profili çıkarmışsındır.
Bir şeyler söylemiştir mutlaka.

Dr. Ventress:
Psikolog olarak mı soruyorsun bana?

Lena:
Evet.

Dr. Ventress:
O hâlde psikolog olarak şunu söyleyebilirim:
İntihar ile kendini yok etme kavramlarını karıştırıyorsun.
İnsanların neredeyse hiçbiri gerçekten intihar etmez.
Ama hemen hemen hepimiz, bir şekilde, hayatımızın bir yerinde kendimizi yok ederiz.
İçki içeriz, sigara içeriz,
iyi giden bir işi sabote ederiz,
mutlu bir evliliği dağıtırız…
Ama bunlar bilinçli kararlar değildir.
Bunlar dürtülerdir.
Aslında bu konuda benden daha iyi açıklama yapabilecek birisin.

Lena:
Ne demek istiyorsun?

Dr. Ventress:
Sen bir biyologsun.
Kendini yok etme dürtüsü…
Bizim genetik yapımıza işlenmiş değil mi?
Her bir hücremizin içine programlanmış değil mi?

“Sick of Myself” Collage by Me.

Bir başka örnek olarak Sick of Myself (2022, IMDb) filmini gösterebiliriz.
Kendi kıyımımızı çoğu zaman kendimiz başlatırız.
“Görünür olmak” uğruna, görünmezliğe varana kadar kendimizi yok ederiz.

Baş karakter, partnerinin başarısı karşısında görünmez hissettikçe kendini sabote etmeye başlar.
Kendini görünür kılmak için harcadığı çaba zamanla kendi yıkımını getirir.
Aynı, ilişki içindeki “O beni terk etmeden önce ben bozarım.” diyen ses gibi…
Bu kez ses şöyle fısıldar: “Onlar beni görene kadar ben kendimi yok ederim.” Yaşadığımız şey, korkunun biçim değiştirmiş hâlidir.

(The Wild) Collage by Me.

Bazen de o döngüyü kırarız.
Yolunu yordamını bilmeden, içimizdeki acının, kaygının, yasın, korkunun içinden geçeriz.
Wild’daki Cheryl gibi, kendi içimize doğru bir yürüyüşe çıkarız.
Her adımda geçmişin yankılarını sırt çantamızda, heybemizde, karnımızda taşırız: suçluluk, korku, kayıp…
Ve bir an gelir, kendini sabote etmenin ilacının aslında kendine dönmek olduğunu anlarız.
Yıkımın içinden geçen yol, aslında eve giden yoldur.
İnsan eve dönendir.
O ev bazen acı verici, kaçmak istediğimiz bir yer gibi görünür;
ama bu, korkularımızın bize oynadığı bir kukla gösterisidir.
Evin özü iyileştiricidir.

“Annemin yetiştirdiği kadın olabilmem yıllarımı aldı.
Bunu onsuz yapabilmem ise dört yıl, yedi ay ve üç gün sürdü.
Yasımın vahşi ormanında kendimi kaybettikten sonra, kendi yolumu bulup o ormandan çıktım.”
 — Wild (2014), Dir. Jean-Marc Vallée (IMDb)

Wild, benim en sevdiğim filmlerden biridir.
Yası, kendini tüketmeyi ve kendini bulmayı çok güzel özetleyen bir yol filmi olmasıyla; manzaraları, gerçek bir hikâyeden uyarlanmasıyla hissettirdiği duyguların sahiciliği beni çok etkilemiştir.
“Bir kadın hikâyesi” olarak şu cümlesiyle nokta atışı yaptığını düşünüyorum:

“Hep birinin kızı, annesi ya da karısı oldum.
Kendi hayatımın direksiyonuna hiç oturamadım.”
 — Wild (2014)

Toplum içinde “kendi kuyunu kazma” olarak da adlandırabileceğimiz bu durum, hayattaki pek çok farklı anımıza uyarlanabilir.
Mutlaka benzer durumlardan, köşesinden, kenarından, düşüncesinden geçmişizdir.

Hayat hepimizin ilk denemesi; korkuya, varoluşun girdabına yem olmaya değil, hem kendimize hem de karşımızdakilere karşı kapsamlı bir anlayışa, şefkate ihtiyacımız var.
Biraz yavaşlayıp “Ben şu an bunu neden yapıyorum?” diye durup düşünmek pek çok açıdan yardımcı olabilir.
Kendimize haksızlık etmeden, karşı tarafı da incitmeden yaşamaya çalışmak mümkün.

Kolay mı? Değil.
Zorlar mı? Ziyadesiyle.

Biraz durup dinlenmemiz ve dinlememiz lazım; korkularımızı değil, kendimizi, karşımızdakini ve dünyayla olan ahengimizi.

Bu yazıyı Wild filminin soundtack’i olan First Aid Kit’ten Walk Unafraid ile bitirmek istiyorum. Sözleri ve müziği ile cesaret veren, gerçek bir hayat yolu şarkısı. Benim de hayatımın arka plan albümünde yıllardır yerini korur.

“Nos vemos en otra vida”

Xoxo Chica*

Self-Sabotage — Kendine Kurduğun Pusu was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.