Vera C. Rubin Gözlemevi ilk ışığı henüz bu yılın haziran ayında almış olsa da tam performans çalışmaya başlaması için hala biraz zamana ihtiyacı var. Buna rağmen yapılan açılış gözlemleri bile birçok gökcismine ve gökadaların geçmiş yaşamlarına dair bilmediğimiz ne kadar çok şey olduğunu ortaya koyuyor.
Büyük gözlemevleri ilk açıldıkları dönemlerde yapılan gözlemler planlanırken birkaç temel amaç dikkate alınır. Öncelikle gözlemevinin hedeflerini gözeten bilimsel alanlardaki proje ekipleri, bilimsel danışma kurulları ve paydaşlar tarafından önerilen projelere yer verilir. Operasyonel sınırların daha iyi belirlenmesi amacıyla hava koşulları, kaynağın gökyüzündeki konumu, teleskobun mekanik sınırlamaları ve veri işleme kapasitesi gibi teknik kısıtların teyit edilmesi ve test edilmesine yönelik gözlemler de öncelikler arasındadır.
Yapılan plan ilk veri sürümü, data release 1, DR1 olarak yayınlanırken amaç, paydaşlara ve uluslararası olası ortaklara erken bir bildirimde bulunmak, veri işleme tekniklerinin geliştirilmesi için malzeme sağlamak ve olası zorlukların sahada tecrübe edilmesine olanak tanımaktır. İlk veriler alınırken tespit edilen hatalar, kalibrasyon sorunları ve dedektörlerin sınırları gibi konular, ilerleyen dönemlerde alınacak gözlem talepleri için belirleyici olması olası sistemsel bilgilerini ve sınırlarını netleştirmesi açısından önemlidir. Bir bakıma cihazları tanıma evresi olarak da düşünebileceğimiz bu süreçte, ilerleyen zamanlarda tam perfomansa geçildiğinde elde edilmesi mümkün olan kimi sönük kaynaklar eksik olabilir. Bu verilerde kalibrasyon eksiklikleri veya hataları nedeniyle hassasiyet sınırlı olabilir ve bazı sistematik hatalar kendini gösterebilir. DR1 benzeri ilk veriler, ilerleyen zamanlarda veri analizlerinin olabildiğince otomatize edilmesi için de bir temel teşkil eder. Tüm bunlar göz önüne alındığında pek de heyecan verici olması beklenmeyen bu ilk veri seti, söz konusu Vera C. Rubin Gözlemevi olunca, tam aksine, tüm bu acemilik döneminin kaçınılmaz pürüzlerinin arasından bile bize nasıl yeni ufuklar açabildiğini ortaya koyuyor.
İLK VERİ SETİNDEN ŞAŞKINLIK VEREN GÖRÜNTÜLER
Gökadaların geçmişine, evrimine ve birbirleriyle etkileşimine baktığımızda dev sarmal gökadaların civarlarında bulunan ufak gökadaları himayelerine alıp sonra da onları çiğ çiğ yemeleri pek de şaşılacak bir şey değil ne yazık ki. Dev sarmal bir gökada olan Girdap Gökadası’nın yakınındaki cüce NGC 5195’le etkileşimi, ya da Anten Gökadaları olarak bilinen ve karşılıklı etkileşimleri açıkça görülebilen NGC 4038 ile NGC 4039 çifti, bu duruma verilebilecek en meşhur örnekler arasında yer alıyor. Gökadalar arasında yamyamlık sıradan ve bilindik bir durum iken yine de Vera C. Rubin Gözlemevi’nin ilk veri setinde, onlarca yıldır gözler önünde bulunan gökadalar arasında daha önce hiç fark edilmemiş derecede ince, uzun ve son derece sönük bir yıldız akıntısının açığa çıkması, derin gökyüzü gözlemlerinde bambaşka bir dönemin kapılarının aralandığını gösteriyor.
Tıpkı kendi gökadamız Samanyolu gibi bir sarmal gökada olan M61’in dünyanın en büyük ve en hassas dijital kamerası olan 3.2 gigapixelli LLSTCam ile elde edilen görüntülerine bakılırsa, galaktik bir fırtınaya ev sahipliği yaptığı söylenebilir. M61 gökadasının etrafını sarmalayan bu akıntıya bir yıldız ırmağı demek yanlış olmaz. Kendisinden kat be kat büyük M61 gökadasının yakınlarında bir cüce gökadanın, M61’in kütleçekimsel cazibesine kapılarak, yıldızlarını bir akıntı halinde M61’e aktarmaya başlamış olması kuvvetle muhtemel. Her ne kadar bu durum araştırmacılar için bilindik olsa da 10.000 ışık yılı genişliğinde ve yaklaşık 163.000 ışık yılı uzunluğundaki bu yıldız akıntısı, Samanyolu’nun 100.000 ışık yılı civarındaki görülür genişliğini bile aşıyor. Şimdiye kadar bilinen böylesi yıldız akıntıları ancak on binlerce ışık yılı mertebesi uzunluğundayken bu gözlem Vera C. Rubin’den alınan ilk veri setinde bile ne kadar sönük ve derinlere uzanan yapıları ortaya çıkarabildiğini gösteriyor. M61’in çevresindeki bu dev akıntının daha bu aşamada fark edilebilmiş olması, ilerleyen yıllarda benzer sönük ve geniş yapıları çok daha sık, hatta belki de hiç beklemediğimiz kadar bolca gün yüzüne çıkaracağının da habercisi.
Yaklaşık 55 milyon ışık yılı ötemizde bulunan ve NGC 4304 olarak da bilinen M61’in oldukça çok çalışılmış bir yapı olduğu göz önüne alındığında, bu yıldız akıntısının ya da daha bilimsel deyişle kütleçekimsel kuyruğun daha önce fark edilmemiş olması araştırmacıları hayrete düşürüyor. Mutlak ölçekte Güneş’ten 100 milyon kat daha parlak olan bu yapıyı bile mevcut teknikler ve aletlerle görememiş olduğumuz düşünüldüğünde, Vera Rubin gözlemevi tam performans aktif hale geldiği zaman kim bilir bizi daha ne sürprizler bekliyor.