Özgür Zincirler

Özgürlük Mü Yoksa Egemen Sınıfın Daha Çok Egemenleşmesi Üzerine Bir Politika mı?

Günümüzün özgürlük anlayışı, bireysel bir erdem olmaktan çıkmış; kapitalist düzenin sürdürülebilirlik stratejisine dönüşmüştür. Çağımızda özgürlük kavramının kelime anlamının kaybedildiği görüşündeyim. Modernleşme ve sanayileşme ile birlikte gerilen zaman ve üretim çarkı, anlam ve konseptlerin önemini yitirmesine neden olmuştur. Bu kadar hız ve sürdürme odaklı bir politikaya sahip bencil yapıda kayıplar, yıkımlar ve çoğunlukla duygusal zeka temelli gelişen idealist prensipler yer bulunmakta epey zorlanıyor. Böylelikle mantık zincirleri örülmeden önce, paranın yön verdiği bir anlayış oluşuyor. Erdemli idealler kapitalist çarkın trenine yetişebilmek için fazla yavaş kalıyor.

Özgürlük kavramı ruhları boşaltılmış kelimelerle süslenerek çarpık anlayışlar içinde sömürülüyor. Çok yaşasın ki kapitalizm sadece bedenlerimizi ve emeğimizi değil, fikir yapımızı ve gelişme olanaklarımızı da ellerimizden çalıyor. Ruhlarımız da sömürülüyor. Bu yazı Marx temelinde bir kapitalist eleştiri şeklinde uzayıp gider biliyorum, o yüzden burada durup özgürlük kavramının doğasına yöneliyoruz. Kısaca bir tanıma ihtiyacımız varsa zamanının önde gelenlerinden Rousseau’nun bir sözü ile hem konumuza hem de tanımımıza yatırım yapmış olacağıma inanıyorum. “İnsanın özgürlüğü istediği her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır.” Bu sözün de işaret ettiği nokta ile ters düşen günümüzde “her şeyi yapabilirim” anlayışının bir özgürlükten ziyade normlar ve ahlaki yetilerde şeffaflaşma ile oluşan bir kontrol sistemi olduğunu savunuyorum.

Les Piliers de la société by George Grosz namely Propagandada 1926.

Bu görüşü kapital sistemle birlikte anlatmamın sebebi de var elbette. Bu şeffaflaşmanın sistemli ve kontrollü bir şekilde yapıldığı görüşündeyim. Bu kontrollü sistemin ise üretim kaynaklarına sahip eller tarafından dizayn edildiğini düşünüyorum. Egemen sınıf, üretim araçlarına böylelikle de düşünsel araçlara sahip olduğu için kendi anlayışını egemen kılar. Böylelikle sonsuz bir özgürlük anlayışı içinde kendi kaynaklarını herhangi bir norm ve sınır engeline bağlı kalmadan büyütebilme olanağı bulur. Burada pozitif psikoloji destekçi bir insan severlikten çok manipülatif bir sömürü yolu vardır.

Özgürlük, kuralsızlıkla olduğu gibi şeffaflıkla ve yargısızlıkla bütünleşmiştir. Bu haliyle aslında özgürlüğün yapmak ve yapmamak karşısında seçim yapabilme yetisini doğuracak dualistik doğayı engelleyen belirsizlikle yönsüz kalmış insanlar topluluğu yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu çağda özgürlük kelimesi yeni bir anlam kazanmıştır. Özgürlük belirsizlik, yönsüzlük ve zincirler olmuştur.

Özetlersem sistem; uzun vadelerle yaratılan anlamların değil, enformasyonu besleyecek olan kısa vadeli ve hızlı sermaye biriktirme yollarının peşindedir. Yani anlamın değil, egemenliği buna bağlı olarak da paranın peşinde olan bir sistemle karşı karşıyayız. Bu yüzden kaynak sahipleri zaten gerçekliği yönlendirme konusunda avantaja sahip olmalarının getirdiği artı bir güç ile kendi yararlarına neden olan bir gerçekliği kurguluyorlar. Bu postmodern çağda büyük anlatılar ölmüş olabilir ancak şimdi de küçük anlatıların gürültülü yükselişi çağındayız. Bunu da anlamı boşaltılmış konseptlerin her şeye dönüşebilme becerileri ile yapmaktalar. Özgürlük kavramının ne anlatmak istediği belirsizleştirilerek her yoruma açık pozisyona ulaşmıştır. Böylece her şey bir satış nesnesine dönüşerek en büyük zincirlerimiz olmuştur. Bu belirsizlik ve yönsüzlük hali özgürlük değil, tam tersine esaretin kendisidir. Böyle bir çelişkinin içinde dikkat çekmek istediğim şey bu özgürlük mü yoksa egemenlerin daha da egemenleşme politikaları olarak sınırsızlığı, normsuzluğu, değer yargılarında kayboluşu ve şeffaflığı popülarize etmesi midir?

Bu yazımdan sonra özgürlüğün ne olduğu üzerine düşünmenizi istiyorum. Belirsizlik çerçevesinde yargı belirtmenin imkansızlığına ve düşüncenin gelişimi için dualiteye ihtiyacımız olduğunu da belirtmek istiyorum. Her şeyi geçerli gören, her şeye olumlu gözle bakan bir pozisyonda sınırlar ve yargıların gelişmeyeceği görüşündeyim. Ancak bu popülist pozitif bakış açısında istenen şeyin sınırlar ve yargılar olmadığından da eminim. Bu sınırsızlık, devasa bir bütçe büyümesi kolaylaşması için yapılmış bir pratik. Aslında özgürlük-sınırsızlık sizin için değil, sistemin büyümesi kolaylaşsın diye inşa edilmiş bir sistem. Bu özgürlük sistemin normsuzca büyümesi için yapılmış bir tuzak. Bireyler için değil, sistem için özgürlük!

Sonuç olarak, özgürlük kontroldür. Özgür olmak gerçekten nedir sorusu iyi düşünülmesi gereken önemli bir kavramdır. Yapılmak istenildiği gibi sınırsızlık, belirsizlik ya da yargısızlık değildir. Objektif olmayı ve farkındalığa sahip olmayı içerir. Bu iki taraf birbirinden ince bir çizgi ile ayrılır. Kapitalin hızlı çarkları arasında tüm bunların mantık zincirlerini ellerimizden kaçırmak çok kolay elbette. Çünkü bu hız bir hırsızın hızıyla eş değer. Sizler neler kaybediyor olduğunuzu anlayamadan kültürünüz, benliğiniz, prensipleriniz ve idealleriniz çalınıyor ve hatta özgürlük vaatleri arasında özgürlüğünüzden ediliyor olabilirsiniz. Gerçek özgürlük zincirler getirmez, zincirleriyle gelen ise özgürlük değildir. Zincirlerin özgür olmasına gelirsek.. işte tüm mesele buydu.

*Bu yazıda özgürlüğe yönelik eleştirel bir içerik bulunmamaktadır.

-Azra

Kaynakça (Türkçe):

  • Marx, K. (2019). Kapital: Politik Ekonomi Eleştirisi (Cilt 1). İstanbul: Sol Yayınları.
  • Rousseau, J.-J. (2010). Toplumsal Sözleşme. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
  • Baudrillard, J. (2011). Simülakrlar ve Simülasyon. İstanbul: Metis Yayınları.
  • Foucault, M. (2010). Gözetim ve Ceza: Hapishanenin Doğuşu. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
  • Bauman, Z. (2003). Akışkan Modernlik. İstanbul: İletişim Yayınları.
  • Han, B.-C. (2015). Şeffaflık Toplumu. İstanbul: Metis Yayınları.

Özgür Zincirler was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.