Özge Mumcu Aybars ve Umut Davası…

Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve 22 faili meçhul cinayeti kapsayan “Umut Davasının” 13’üncü duruşması, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde geçen hafta yapıldı. Duruşmaya, dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar katıldı ve İstanbul Anadolu 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nden “Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi “(SEGBİS) aracılığıyla 33 yıl sonra ilk kez, tanık olarak dinlendi. Duruşma da eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın,” Uğur Mumcu için sarfettiği “Benim bu konu ile ilgili alnım ak. Sanki kast-ı mahsusa varmış gibi yansıtılıyor. Tuğla çekme diye bir sözüm yoktur. Bunun aslı astarı da yoktur” “ifadesi, haftanın en önemli haberi oldu. Bu sözler, “faili Meçhul Cinayetleri” takip eden ve Ağar’ı yakından bilen insanlar adına da sürpriz olmadı(!)

Dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan’ın hazırladığı dosya ile açılan bu dava, Türkiye’deki “Faili Belli Cinayetleri, faillerini, arkalarındaki gücü ve katledilme nedenlerini “bilmemiz açısından büyük önem taşıyor. Ülkemizdeki aydınları katleden ve toplumda infial yaratan  bu örgütün adının “Tevhidi Selam diğer isminin de  Kudüs Ordusu” olduğu belirtilen dosyada belirlenen katillerden, “bombayı koyan Oğuz Demir, “hâlâ bulunamadığı için mahkeme yıllardır devam ediyor. O gün mahkemeye katılan Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu Aybars, geçmişin karanlık örtüsünün açılması için Ağar’a çok önemli sorular sordu. Özge Mumcu Aybars “Kısa Dalga’daki” köşesinde, “Kara kutu, sabun ve tuğla” başlıklı yazıda duruşmayı, babasının suikastı öncesinde ve sonrasında yaşananları aktardı. Aybars, “ülkenin “kara Kutusu” olduğunu” düşündüğü Mehmet Ağar’a sorduğu soruların cevaplarında, “Türkiye’deki Faili Belli cinayetlerinin,” doğrudan olmasa da herkesin aklını aydınlatacak bilgi ve karinelere ulaşmasını sağlamaya yeter” olacağının altını çiziyor. Aybars diyor ki; “Ağar’ın beyanlarını dinlerken babamın 3 Mayıs 1992’de Milliyet’te yazdıkları aklıma geldi: “Babamın gazeteciliği, yolsuzluk dosyalarıyla hükümetleri deviren, farklı kaynaklarla kurduğu güven ilişkisine dayanan bir gazetecilikti. İşte bu yüzden kara kutular ondan korkardı. Çünkü gazeteci, kara kutunun gizlediklerini açığa çıkaran kişidir…”

Devamla; “Mehmet Ağar yıllardır devletin “kara kutusu” olarak bilinir. Kara kutunun görevi, uçak düştüğünde gerçeği ortaya çıkarmaktır. Bizdeki kara kutular ise tam tersine, devletin her çarpışmasında gerçeği karanlığa gömen bir işlev görür. Kaç tane kara kutu vardır bu ülkede? Onu sanırım kimse kesin olarak söyleyemez.”

∗∗∗

Aybars’ın bu sözleri söylemesinin nedeni, yıllar sonra Ağar’ın meşhur “Duvar-Tuğla” yani “Tuğlayı çekersem duvar yıkılır” anlatımını inkâr etmesidir!

Oysa Aybars’ın açıklamasına göre, Ağar ile Güldal Mumcu’nun yaptıkları konuşma Avukatı Emin Değer tarafından kayıt altına alınmış…

Aybars’ın söz ettiği Kayıtta; ”O görüşmede Güldal Mumcu; suikasta ilişkin varsayımlardan, iddialardan, kanıtlardan söz ederek, “Sahte tanıklar. Tahrif edilmiş belgeler, yılgın savcılarla soruşturma gölgeleniyor. Buna karşın şüpheliler listesi uzadıkça uzuyor. Zanlı adları karanlıkta bir duvar gibi tuğla tuğla örülüyor.” Dedi…

Sonra; “*Güldal tekrar söz aldı, “‘Görüyorsunuz Ağar’ dedi. ‘Olay bir yerde bitmiyor. Her şey bir tuğla üst üste yığılmış gibi bir duvar halinde yükseldi önümüze’ dedi. ‘Altından bir tuğla çekerseniz hepsi yıkılır’ dedi.

Güldal Mumcu. ‘Çekin yıkılsın’ dedi. M. Ağar,” ‘’yapamam” dedi. Güldal Mumcu,” Neden yapamazsınız?” dedi.

M. Ağar tekrar,” yapamam “dedi. Güldal Mumcu, ‘’O halde çekilin’’ dedi, ‘Başkası yapsın’.

M. Ağar, ‘Onu da yapamam’ dedi.

∗∗∗

Bu kayıt, yıllardır söylenir, yazılır ve TV’lerdeki açık oturumlarda tartışmıştır. Ama, bugüne kadar Mehmet Ağar bu sözleri,” yanlış anlaşılmıştır diye “. Tekzip dahi etmemiştir. Dahası düzelten hiçbir girişimde bulunmamıştır. Ayrıca, mahkeme sırasında müşteki avukatların,” Mahkeme kayıtları da gösteriyor ki, Ağar da bu örgütün figürlerinden biri” deniliyor” sözleri üzerine, Mehmet Ağar’ın “Bizim Gladyo ile işimiz olmaz. Yaptıklarımız tamamen yasal çerçevede Bakanlık işleriydi” şeklinde karşılık vermesi ve Susurluk olayları sonrasında ortaya çıkan yasadışı faaliyetler için söylediği, “bin operasyonda öldürdüklerini” açıklaması da unutulmamalıdır.

∗∗∗

Türkiye kara bir dönemden geçiyor. Ülkemiz, yurttaşların can ve malını koruyan, kurumları denetleyen, tarafsız, bağımsız evrensel ilkelere uyan “Hukuk devleti olmaktan” çıkarılınca,” mafya, siyasetçi ve bürokratın elinde, sömürülen, soyulan ve çürüyen bir oyuncak haline geldi.

Bu dava gösterdi ki, “Geçmişi bilirsek, geleceği sağlam temeller üzerine kurabiliriz!’’