Ezgi DENİZ
Artan siyasi baskının yanı sıra, toplumsal muhalefetin yükselmesi tüm siyasi partileri hizaya getirmiş durumda. Özellikle savaş karşıtlığı ekseninde gelişen toplumsal itiraz giderek yükseldi ve bir meşru zemin yarattı. Almanya’da “İsrail hükümetini” eleştirmek dahi, bir antisemitizm propagandası olarak görülürken bugün Almanya kamuoyunun yüzde 60’ı Filistin’in devlet olarak tanınması gerektiğini savunuyor. Sadece yüzde 22’lik bir kesim buna karşı olduğunu beyan ederken, geri kalan kesim çekimser kalmayı tercih ediyor (Ağustos 2025, Statista Reserach Department). Toplumun bu itirazı İsrail-Filistin meselesinin ötesinde, bir eşiğin aşıldığını da gösteriyor. Almanya toplumu uzun yıllar sonra emperyalist müdahalelere karşı hassasiyetini geliştirdi ve bir korku duvarını aşarak İsrail´in Ortadoğu’da meşruiyetini sorgulamaya başladı.
Toplumsal itiraz siyasi partilere rağmen kendi dinamikleri içinde örgütlenme becerisi gösterdi. Özellikle, siyasal İslam´ın araçsallaştırdığı Filistin´in bağımsızlığını, sol-sosyalist kesimlerin sahiplenmesi ve mücadeleyi yükseltmesi, toplum nezdinde meşruiyetini kabullendirdi. Bu süreçte Filistin halkının “kendi kaderini tayin hakkını destekleyen” grupların başında İsrailli ve Yahudi aydınları, sol-sosyalistleri geliyor. ABD´deve Avrupa´da tüm baskılara rağmen sokaklardan üniversitelere; Filistinli kardeşlerinin yanında olan “aydın” İsrailliler ve Yahudiler, bu mücadelenin önemli yapı taşlarından birisini oluşturdular. 2023 yılında ABD’nin başkenti Washington’da bulunan ABD Kongre binası Capitol Hillde, Filistin’e destek gösterisi düzenleyen Yahudi aktivistlere (Jewish Voice for Peace) polis müdahalesi çokça konuşulmuştu. Benzer bir şekilde de Berlin´de ki Yahudi aktivistler (Jüdische Stimme für den gerechten Frieden in Nahost) sayısız polis şiddetine ve yargı baskısına maruz kalmıştı ve kalmaya devam etmekte.
Filistin mücadelesi birçok parti ve örgütlerde derin bir fay hattı yarattı. Die Linke (Alman Sol Parti) geçtiğimiz mayıs ayında Chemnitz´de gerçekleştirdiği parti kongresinde İsrail-Filistin meselesinde bir bütünlük gösteremedi. Ayni zamanda parti içi çelişkilerin kamuoyuna yansıması, partiye yönelik birçok eleştirinin dozunun artmasına neden oldu. Kongrede verilen bir önergede İsrail eleştirişinin antisemitizm olmadığı” yönünde kabulü, Thüringen Eyalet Başkanı partili Bodo Ramaleow sosyal medya hesabından sert sözler ile eleştirdi: “Bilim ve analiz meselesi olan bir konuyu nasıl karara bağlayabiliriz? Tutum meselesi olan bir konuyu çoğunlukla nasıl belirleyebiliriz? İsrail’i yok etmek, Yahudileri ortadan kaldırmak veya sürgün etmek isteyenler antisemittir!”.
Toplumsal itiraza tepkisiz kalamayan Die Linke, geçtiğimiz günlerde Berlin´de gerçeklesen „Tüm Gözler Gazze´de“ mitingine katılma çağrısı yaptı. Bu çağrı kimi partililer tarafından eleştiri yağmuruna tutuldu. Die Linke´de ki mevcut anti-alman akımlar, İsrail yanlısı tutumlarında direnirken, parti içi kimi çatlaklar oluşmakta. Parti sözcüleri ise seçmenlerinin baskısı ile artık daha da net bir tavır sergilemeye çalışıyorlar, ancak ideolojik bir bütünlük söz konusu değil. Ulrike Eifler gibi milletvekillerinin Filistin´i destekleyen sosyal medya paylaşımlarının ardından, Die Linke´de ki anti-alman akımlar Eifler´in partiden ihracını talep ettiler. Bunun üzerine Die Linke parti yönetimi “Filistinlilerle dayanışma içinde” olduklarını ve “rehinelerin serbest bırakılmasını” talep ettiklerini beyan etti. “Hamas’ın terörünü ve İsrail ordusunun uluslararası hukuka aykırı her türlü savaş eylemini kınıyoruz. İsrail Devleti’nin var olma hakkı bizim için tartışılmaz.” Diye açıklamayı bitiren parti yönetiminin gelecek süreçte nasıl bir tutum sergileyeceği merak konusu.
Alman sol partiler ve örgütler yoğun bir tartışma süreci yürütürken, Sosyal Demokratların nerede durduğu ise merak konusu. Gelinen noktada partinin bütünlüklü bir politika izlemediği gözlemleniyor. Filistin´de yaşanan soykırıma dair bir açıklama yapmayan SPD temkinli olmayı tercih ediyor. Koalisyon hükümetinin bir parçası olan SPD´li dışişleri bakanı Johann Wadephul ise „iki devletli“ çözüm önerisini desteklerken, barış şartlarının oluşması için somut bir öneride bulunmuyor. SPD´li Milletvekili Siemtje Mölleré göre ise “Filistin´i devlet olarak kabul etmek tabu konusu değil”, ancak “bunun savaşı bitirmeyeceği kanısında”. “Savaş’ın bitmesi için öncelikle Hamas’ın varlığının ortadan kalkması” gerektiğini savunuyor.
Geçtiğimiz dönem koalisyon hükümetinde olan Birlik90/Yeşiller Partisi açıkça İsrail’in yanında yer aldığını beyan etti. İsrail´in Filistin´e saldırılarını meşru müdafaa hakkı olarak gördüğünü açıkladı. Parti, federal seçimlerdeki hayal kırıcı sonuçların ardından, Yeşiller’in koalisyon hükümeti sırasındaki tutumunun seçmenlerin Die Linke’ye kaymasına neden olduğu gerekçesiyle, özel olarak bir Orta Doğu komisyonu kurdu. Partinin eş başkanlarından Franziska Brantner İsrail´e diplomatik yaptırım uygulanması gerektiğini ancak, İsrail´in “var olma hakkını” sonuna kadar savunacağını dile getirdi. Parti yönetiminin son gelişmelere dair açıklaması henüz kamuoyu ile paylaşılmadı.
Dünya solu için Filistin direnişi ile dayanışma bir kırılma yaratırken, sokaklarda direnişin tohumları atıldı. Avrupa´da aşırı sağ yükselirken, Filistin direnişi toplumsal sol muhalefetin birleştiricisi oldu.