Illustration created using DALL·E
İçten çekmeli tuvalet kâğıtlığının ucunu,
son anda yakalamaya çalıştığım anlar var.
Elimle, dikkatimle, bazen telaşla…
Sadece kendim için değil.
Benden sonra gelen bir yabancının çaresizce uğraşmasını istemediğim için.
Çünkü gerçekten insan olmak,
sadece kendini değil,
ardındakini, yanındakini,
hatta hiç görmeyeceğini düşündüğün bir başkasını da önemsemek demek.
Bu dünyada herkese dostum ben.
Tanımadığım insanlara bile…
Çünkü ben şuna inanıyorum
Nazik olduğunda, dünya da sana nazikleşiyor.
Birbirimize yük olmamaya çalıştığımızda,
dünya taşınabilir hâle geliyor.
Ama ne yazık ki bu sadeliğe şaşırır olduk.
Birinin “düşünülmüş” bir davranışı karşısında
hem mutlu oluyoruz hem de hayret ediyoruz.
Vay be, ne kadar düşünceli.
Oysa bu, bizim normalimiz olmalıydı.
Olması gereken bu değil miydi?
İnsanlar birbirine şefkatle baktığında dünya güzelleşiyor.
Tıpkı bir kış günü,
üşürken sen istemeden omzuna atılan bir şal gibi.
Sıcak. Sessiz. Zarif bir iyilik gibi.
Ne borç yüklüyor,
ne karşılık bekliyor.
Sadece orada.
Sadece senin için…
Ben böyle bir dünyada yaşamak istiyorum.
Kimsenin (ama zaten bu onun görevi değil miydi)? diyeceği bir şey değil bu.
Görev değil, vicdan.
Zorunluluk değil, zarafet.
Görünmeyen güzelliğin ta kendisi.
Belki de insan olmak,
geride büyük izler bırakmak değil…
Kimseye yük bırakmadan sessizce geçip gitmektir.
Kapıyı usulca kapatmaktır.
Işığı açmadan da görebilmektir.
Geriye temiz bir masa,
kuru bir tuvalet kâğıdı ucu,
tertemiz bir kalp bırakmaktır.
Ve bazen düşünüyorum…
Bir gün biri bana gerçekten “Nasılsın?” diye sorsa,
ne hissederim acaba?
Belki de o soru benim omzuma atılan şal olacak.
Belki de ben,bir başkasının sırtına attığı şal olacağım.
Omzuma Atılan Şal was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.