Olgu, sürekli tekrar eder, dolayısıyla öngörülebilir olandır. Olay ise hiç hesapta yokken birdenbire gerçekleşir ve olgular düzenini bozar. İlişkilerimiz, alışkanlıklarımız artık eskisi gibi değildir. Olguların düzeninde aynı olan sürekli geri döner. Olay ise olgular düzeninde gerçekleşen bir kırılmadır. Olgu ve olayı karşıt kutuplara yerleştirmek alışkanlık olmuştur. İkili karşıtlıklara dayalı düşünce, şeyleri birbirleriyle çatıştırmayı sever. Olgu ve olayın birbirleriyle çatışmadığını, bırakın birbirlerini dışlamayı, aksine iç içe geçtiklerini, yeri ve zamanı geldiğinde birbirlerine dönüşebileceklerini kavrayamaz. Zira olgu olarak nitelediğimiz şeyler, hep aynı şekilde geri dönmez. Her tekrar ettiklerinde küçük de olsa bir fark ortaya çıkar ve fark edemesek de, ki bu bizim algısal yetersizliğimizden kaynaklanır, şeyler değişir. Olgu olarak tanımladığımız şeyler asla olaylardan muaf değillerdir. Şeylerin başlarına, bizim ayırdına varamadığımız peş peşe mikro olaylar gelir ve sonunda olgular olaylara dönüşürler: “O kadar değiştim ki sizi tanıyamadım” (Oscar Wilde). Olaya dönüşen olguların sadece kendi ezberleri bozulmaz, diğerlerinin de ezberlerini bozarlar.
Fakat olaylara da alışılır. Bir süre sonra olaylar olgulara dönüşür ve düzen yeniden kurulur. Olguların düzeni ezberlerin, alışkanlıkların düzenidir. İnsan bir kere alışmaya görsün, çok geçmeden olgular arasında bir olguya dönüşür ve olgu olarak kalmakta ısrar ettiği müddetçe mevcut düzenini sürdürecektir. Olgular düzeninde nesne ile özne yer değiştirebilir. Sisifos mu kayayı yoksa kaya mı Sisifos’u taşır? Ayırt edilemez. Özneler ve nesneler, ilk hareket verildikten sonra sonsuza kadar çalışacak şekilde tasarlanmış bir makinenin, ‘perpetuum mobile’ düzeneğinin parçalarıdır. Bıraksalar, Sisifos ve kaya, aynı hareketi sonsuza dek tekrarlayabilir. Fakat bir süre sonra bünyelerde Locke’un “uneasyness”, fizikçinin entropi dediği bir tür rahatsızlık, huzursuzluk belirir. Kimileri buna rahat batması da diyebilir. Görünürde her şey yolunda gitmektedir, fakat parçaların huzursuzluğu makineye de yansır ve yavaşlar. Ve perpetuum mobile’ye ilk hareketini veren kuvvetin yeniden devreye girmesi ve makinenin işleyişini yavaşlatan huzursuz parçalara şiddet uygulaması gerekmektedir. Makine belki bir süre daha düzenli çalışmayı sürdürebilir, fakat bünyelerde huzursuzluk giderek artmakta ve makinenin işleyişi düzensizleşmektedir. Parçalara sürekli ve daha da şiddetli kuvvet uygulamaktan başka çare kalmamıştır.
Makinenin sahibi asla şiddet sever, sadist biri değildir. O, makinesini enerji harcamaya gerek olmadan sonsuza kadar tıkır tıkır çalışacak şekilde tasarlamıştır. Perpetuum mobile’ye ilk hareketini verdikten sonra kenara çekilir ve programlandığı gibi Sisifos’un, sürekli düşen kayayı bıkmadan usanmadan tepeye taşımasını bekler. Fakat yanılmıştır; Sisifos’un salt bilinçten oluşan bir varlık olduğunu varsaymış, bir bilinçdışının olabileceğini hesaba katmamıştır. Locke’un “uneasyness” dediği varlıktaki huzursuzluk, tam olarak algılanamayan, bilinçdışındaki mikro algılardan kaynaklanmaktadır. Bir şeylerin olup bittiğini hisseder, fakat dile getiremez, huzursuzdur. “Hareketsiz durduğunda bile, bilinçli algısı iyi çerçevelenmiş olsa bile bu, bir şeylerin kaynaşıp durduğu anlamına gelir: küçük algılar, akışkan küçük algıları dürten küçük iştahlar… işte durum budur” (Deleuze). Ve küçük algılar bilinç düzeyine çıkıp algılanabilir hale geldiklerinde bilinç değişir ve artık olgulardan değil, olaylardan söz edebiliriz. Sıradan bir olgu olarak tasarlanmış Sisifos “ben başkasıdır” dediği an olaya dönüşür. Olay, perpetuum mobile’de geçer ve makine artık eskisi gibi çalışmamaktadır.
Lisa’nın bir perpetuum mobile icat ettiğini duyunca baba Homer’in tepkisi, “bu evde biz termodinamiğin yasalarına itaat ederiz” olmuştur (Simpsonlar). Makinenin sürekli tekrar eden bir olgusu olmayı istemez. Makinenin yasalarına itaat edenler dönüşemezler, olay oluşları engellenmiştir. Umutları vardır; makine el değiştirebilir, belki yeni sahibi hapsedildikleri olgu hapishanesinden onları kurtarabilir. Fakat bu imkânsızdır; makine olgulardan oluşur ve huzursuzluk üretmek doğasında vardır. Olaya dönüşmek kaçınılmazdır.