Netameli bir maden: Nadir toprak elementleri

Mehmet Torun – Maden Mühendisi

Sanayi devriminin ana madeni kömürdü, ikinci sanayi devrimine petrol damgasını vurdu, dijital dönüşümün madeni de nadir toprak elementleri (NTE) olacak. Söz konusu 17 element aslında ‘nadir’ oldukları için değil, doğada düşük tenörlerde (cevherdeki mineral oranı) bulundukları ve çok benzer kimyasal özellikler gösterdiklerinden ayrıştırılmaları, zenginleştirilmeleri zor olduğu için bu ismi almakta yoksa yerkabuğunda son derece yaygın. Bu madenler; akıllı telefonlardan bilgisayarlara, rüzgar türbinlerinin jeneratörlerinden elektrikli araç motorlarına, savunma ve uzay sanayinden, jet motorları ve radar sistemlerine kadar pek çok alanda kullanılmakta. 

ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’na (USGS) göre, Çin’in 44 milyon tonluk nadir toprak yataklarından sonra, Brezilya, Hindistan ve Avustralya toplamda yaklaşık 31,3 milyon tonla en büyük yataklara sahip. Türkiye’de Eskişehir-Beylikova’da büyük bir rezerv bulunduğu yetkililerce söylendi ancak tenör belirleme ve metal kazanımı konusunda daha alınacak epey yol var gibi.  

Dünyadaki nadir toprak elementleri madenciliğinin yaklaşık yüzde 70’i Çin’de yapılmakta. 2023 verilerine göre elementleri işleme kapasitesinin yüzde 87’si de Çin’de. Otomotiv parçaları, savaş uçakları ve tıbbi görüntüleme cihazları için gereken nadir toprak elementi mıknatıslarının yüzde 98’ini Çin üretiyor. Kısaca Çin, bu alanda dev bir tekel ve bu konumunu en az on yıl daha sürdürecek gibi. 

Çin, tekel olma konumunu siyasi alanda da lehine kullanmakta. 2010 yılında Japonya ile yaşadıkları krizde NTE ihracatını durdurmuştu. 2025 yılı başında da ABD ye aynı tarifeyi uyguladı. ABD ve AB ile birlikte tüm dünya ekonomisi Çin’den gelen bu madenlere bağımlı ve sanayileri durma noktasına gelebiliyor. ABD firmalarının yüzde 75’inin nadir toprak elementi stoklarının birkaç ay içinde tükeneceği söylenmekte. Böyle bir sonuç ekonominin çarklarının durması demek.

TİCARET SAVAŞININ UZANTISI

ABD, Çin’in tekelini kırmak için değişik manevralar yapmakta. ABD Başkanı Trump, 1 Kasım 2025 itibarıyla ABD’nin Çin’e şu anda ödediği tarifeye ek olarak yüzde 100 gümrük vergisi uygulayacağını duyurdu. Çin Ticaret Bakanlığı ise daha önceki ihracat kontrollerini yeni kısıtlamalar ekleyerek genişletti. Buna göre herhangi bir şirket, değerinin yüzde 0,1’inden fazlası nadir toprak elementlerinden oluşan ürünleri ihraç etmek için Çin’den izin almak zorunda kalacak. Bakanlık ayrıca ihracatı kısıtlanan nadir toprak elementlerinin listesini genişletti ve yabancı ordular tarafından kullanılmalarını yasakladı. Bu durum, iki ülke arasında süregelen teknoloji ve ticaret savaşının 2019’dan bu yana en şiddetli noktasına ulaştığını göstermekte. ABD’nin Ukrayna madenlerine el koyması ve Grönland’ı kendine bağlamak için baskı yapması NTE konusunun önemini bir kez daha vurgulamakta.  

Dijital endüstriden yenilenebilir enerjiye, uzay teknolojisinden silah sanayiine kadar tüm alanlarda ihtiyaç duyulan bu madenler için emperyalist ülkelerin şiddetli bir savaş içine girdikleri bir gerçek. Yüzyıllardır bu kaynaklara sahip olmak için acı ve gözyaşlarına neden olan ülkelerin bugün daha acımasız yöntemler uygulayacakları kesin. 

Ülkemizde bulunduğu bildirilen rezervler elbette çok önemli. Ancak rezervlere sahip olmak kadar, bu elementleri ürüne dönüştürebilmek daha stratejik. Bunun için yüksek teknolojiye dayalı zenginleştirme süreçleri gerekmekte. Türkiye bu alanda daha önce Çin ve Rusya ile görüşmeler yürütmüş, ancak herhangi anlaşmaya varılamamıştı. 6 Ekim 2025 tarihinde uluslararası basına yansıyan habere göre Türkiye’nin nadir toprak rezervlerini geliştirmek için ABD ile görüşmelerde bulunduğu öne sürülmekte. Cumhurbaşkanının ABD gezisi öncesi NTE konusunun masaya geleceği basında gündem olmuş ancak bu konuda resmi bir açıklama yapılmamıştı. Gelişmeleri dikkatle takip edenler için ABD’nin bu talebi şaşırtıcı olmaz. Çünkü kendisini dünyanın jandarması olarak gören emperyal güç, her türlü kaynağa ulaşmayı kendince mübah görebilir. Önemli olan bu kaynakların gözümüz gibi korunması için çelik gibi bir iradenin gösterilmesidir. Aksi halde -bilimsel ortaklık, teknoloji transferi ve ekonomik iş birliği- adı altında yapılacak her türlü ilişki sömürü ve talanın önünü sonuna kadar açacaktır.  

ÇEVRESEL FELAKET KAPIDA

Bu metallerin madenciliği büyük miktarda toksik atık üreten ağır kimyasal işlemler gerektirmekte ve bu durum çevresel felaketlere yol açmakta. Ayrıca bu metaller genellikle düşük cevher konsantrasyonlarında bulunduğundan, rafine ürünü elde etmek için büyük miktarda kayaçların işlenmesi gerekmekte. Bu nedenle birçok ülke bu maliyetli üretim sürecine mesafeli yaklaşmakta. 

Bugün ülkemizde uygulanan madencilik politikaları, hammadde ihracına dayanan sömürge madenciliğidir. Bu uygulamalarla uzun yıllardır bor, krom, manyezit, feldspat, bakır, kurşun -çinko, trona vb. madenlerimiz talan edilmekte. Son yıllarda ise altın rezervlerimizin çok uluslu şirketler ve yerli işbirlikçileri tarafından nasıl yağmalandığı kamuoyu tarafından bilinmekte.  

Maden rezervlerimizin halkımızın ve ülkemizin yararına kullanılması için her alanda bağımsızlığı önceleyen politik bir irade gösterilmesi şart. Bunun yanında yüksek teknoloji üretecek ve uygulayacak insan kaynağı yetiştirilmesi ülkemizin geleceği açısından büyük önem taşımakta. Bugünkü politikalar ve zihniyet devam ettiği müddetçe nadir toprak elementleri konusunda farklı bir sonuç beklemek ancak hayal olur. 

Toprak emperyalizminde hedef Eskişehir