Dünya Ruh Sağlığı gününde Çocuk Psikiyatrisinin günümüz dünyasındaki genişleyen ve değişen rolünü Etkin Çocuk Psikiyatristleri İnisiyatifi ile bir Instagram canlı yayınında tartıştık.
Çocuk ruh sağlığının toplumsal belirleyicilerinin üzerinde özellikle durduğumuz bu tartışmayı İnisiyatif adına Çocuk ve Ergen Psikiyatristi, Dr Melodi Dinçel ile birlikte yürüttük.
EÇPİ: Çocuk ve ergen psikiyatrisi geçmişten bugüne nasıl bir dönüşüm geçirdi? Bugünün dünyasında bu alanın yeri nedir?
“Çok temel bir değişimden söz ediyoruz. Çocuk psikiyatrisi artık yalnızca çocukların bireysel belirtilerine bakan bir tıp alanı değil; sosyal bilimlerle, eğitim politikalarıyla, dijital kültürle, şehir planlamasıyla, hatta iklim krizinin çocuk üzerindeki etkileriyle kesişen geniş bir disiplin hâline geldi.
Geçmişte hâkim yaklaşım, çocuğun davranışlarını daha çok ailesiyle ve bireysel özellikleriyle açıklamaktı. ‘Aile içi ilişki nasıldır?’, ‘Çocuk hangi özellikleriyle zorlanıyor?’ gibi sorular merkezdeydi. Bu sorular hâlâ önemli, fakat artık tek başına açıklayıcı değiller.
Bugün bir çocuğun davranışını anlamaya çalışırken neredeyse otomatik olarak şunu soruyoruz:
‘Bu çocuk hangi sosyal bağlam içinde büyüyor?’
Çünkü davranışların önemli kısmı koşullarla şekilleniyor. Sosyal eşitsizlik, yoksulluk, eğitim kalitesi, mahalle güvenliği, dijital platformlara erişim, ebeveynlerin çalışma koşulları… Bunların hepsi, çocuğun ruh sağlığında doğrudan belirleyici.
Bilimsel veriler artık çok net:
Çocuğun beyninin gelişimi, içinde yaşadığı çevrenin niteliğinden etkilenir.
Dolayısıyla çocuk psikiyatrisi, yalnızca klinik odağı olan bir alan olmaktan çıkıp, çocuğun yaşamını bütüncül biçimde ele alan bir toplum bilimi hâline dönüştü.
Bu dönüşüm bizi hem zorlayan hem de alanı zenginleştiren bir şey. Çünkü bugün çocuk psikiyatristine düşen ‘iş listesi’ yalnızca bir semptomu ya da onun iç dünyasını tanımayı veya dönüştürmeyi değil, çocuğun kendisi ve ailesi ile sınırlı olmayan dünyasını anlamak ve çocuğun gelişimine göre düzenlemeyi içermekte.”
EÇPİ: Toplumsal eşitsizlikler çocukların ruh sağlığını nasıl etkiliyor? Bu alandaki bilimsel bulgular bize ne söylüyor?
YY: “Son yirmi yılda yayımlanan büyük ölçekli araştırmaların neredeyse tamamı aynı noktaya işaret ediyor:
Toplumsal eşitsizlikler çocukların davranışları ve ruh sağlığı üzerinde güçlü etkiler yaratıyor.
Uzunlamasına çalışmalar—yani aynı çocukları yıllarca izleyen araştırmalar—şunu gösteriyor:
• yoksulluk,
• ayrımcılık,
• eğitime erişimdeki zorluklar,
• güvenli sosyal alanların olmayışı,
• aile üzerindeki ekonomik baskı
çocuklarda davranış sorunlarını, kaygı ve depresyon riskini, hatta ileriki yaşlarda suçluluk oranlarını artırıyor.
Ama burada çok önemli bir ayrım var: Bu yok’lar ve ruh sağlığına dönük bağlantılar kaçınılmaz değil.
Dünyanın pek çok yerinde yapılan araştırmalar, çocuklara kaliteli eğitim sağlandığında, spor ve sanat imkânları yaygınlaştırıldığında, çocuğun yaşam alanı güvenli hâle getirildiğinde—yani iyi oluşu destekleyen çevresel yatırımlar yapıldığında— ruh sağlığı açısından yüksek biyolojik, psikolojik ve sosyal riskleri taşıyan çocukların bile çok daha sağlıklı, üretken, umutlu bireylere dönüştüğünü gösteriyor.
Bu da bize şunu hatırlatıyor:
Çocuk psikiyatrisi yalnızca tek tek bireyleri tedavi edici olmakla yetinemez, aynı zamanda ruh sağlığını koruyucu ve çocuk-ergen gelişimini sağlama alıcı bir alandır. Bu korumanın yolu sosyal adaletten, eşitlik ve özgürlükten geçer.
Çocuğun özdenetimi, dikkat kapasitesi, dürtüselliği, duygusal tepkileri… Hepsi biyolojik faktörler kadar sosyal faktörlere de duyarlı. Dolayısıyla klinikte gördüğümüz pek çok zorluk, çocuğun bireysel ‘iradesiyle’ açıklanamaz, zorluklar her ne kadar o çocuğun davranışlarında, anne-babasının, okulunun tutumunda tezahür etse de…
Örneğin ‘Bu çocuk neden böyle davranıyor?’ sorusunun cevabı çoğu zaman çocuğun içinde bulunduğu bağlamda bulunabilir. Kendini kontrol ya da özdenetim kavramını düşünelim. Bir çocuğun beyin gelişimi henüz biyolojik olarak tam olgunlaşmamışken, onu yaşamın anaforları ile karşı karşıya bıraktığımızda özdenetimini nasıl sağlayacak? Yaşına uygun bir hayat sürdüremiyorsa, örneğin, çocuk işçiliğini düşünün. Kazaya açık bir işyerinde, özdenetim beklediğimiz bir görevde kendini nasıl denetleyecek?
Çocuk psikiyatrisi ‘istenmeyen’ ya da ‘uyumsuz’ davranışı anlamak ve gelişimin önünü tıkamaktan çıkartmak için için çocuğun içinde yaşadığı dünyaya bakmak gereğini görmekte, görmek zorunda zaten…
EÇPİ: Depremler, pandemi, küresel çatışmalar, ekonomik kriz… Dünya Sağlık Örgütü’nün bu yılki temasını ‘acil durumlarda ruh sağlığı’ olarak seçmesi sizce neyi işaret ediyor?
YY: “İşaret ettiği şey net: Bugünün çocukları, insanlık tarihinin en yüksek belirsizlik dönemlerinden birinde büyüyor.
Ekolojik kriz, sosyal kırılganlıklar, artan afetler, pandemi sonrası yeniden yapılanma, ekonomik zorlanmalar… Bunların tümü çocukların stres düzenleme sistemini etkiliyor.
Ancak burada yanlış bilinen bir şey var: Travmanın nedeni tek başına yaşanan felaket değildir.
Travmanın etkisini belirleyen şey, o felaket sonrası çocuğa ve çevresindeki gelişim ağına sağlanan destektir.
1999 ve 2023 depremlerinde sahada gördüğümüz tablo çok öğreticiydi.
Barınma, güvenli alan, sıcak yemek, düzenli uyku, okulun yeniden açılması, rutinin geri dönmesi… Bunlar çocukları travma sonrası stres bozukluğundan koruyan en güçlü etkenler.
Aynı şey pandemi için de geçerliydi. Uzun süre kapalı kalan okullar, sosyal kopukluk, fiziksel aktivitenin azalması… Bunlar ruhsal sorunları artırdı. Okullar erken açıldığında ise çocukların ruh sağlığında belirgin bir iyileşme oldu.
Bu nedenle çocuk ruh sağlığı, artık afet yönetiminin, sosyal dayanıklılık politikalarının, eğitim sisteminin, şehir planlamasının ayrılmaz bir parçasıdır.
Çocuk psikiyatrisi afetten sonra ruhsal olarak incinmiş olanların tedavisini yapmakla sınırlı değildir; afetlere hazırlanmış bir toplumun savunucusu olmayı da gerektirir.”
EÇPİ: Dijital çağda büyüyen çocuklar: Sosyal medya, ekran bağımlılığı ve algoritmalar. Bu tablo çocuk psikiyatrisi açısından nasıl anlamlandırılmalı?
YY: “Dijital platformlar, çocukların günlük hayatında neredeyse temel yaşam etkinliği hâline geldi. Çocuklar yalnızca eğlenmek için değil; bilgi edinmek, sosyalleşmek, kendilerini ifade etmek, merak ettiklerini öğrenmek için de dijital ortamlara başvuruyor.
Bu durum çok boyutlu.
Bir yandan yaratıcı, öğretici, ilham verici alanlar açıyor.
Öte yandan ise riskli bir yapısı var:
Algoritmalar çocukların zihin/beyin gelişimini gözeterek tasarlanmadı.
Çocukların nörobiyolojik kırılganlıkları—örneğin, beyindeki ödül sistemlerinin hassasiyeti, dürtü kontrolünün henüz tam gelişmemiş olması—sosyal medya şirketlerinin iş modeline çok uygun bir zemin oluşturuyor. Bu nedenle çocukların ekran karşısında uzun süre kalması yalnızca bir ‘alışkanlık’ değil; beynin biyolojik yapısının bu ortamlara karşı duyarlı olmasından (ve bu duyarlılığın göz önüne alınmamasından) kaynaklanan bir durum.
Ailelerin çabası önemli, ama tek başına yeterli değil.
14 yaşındaki bir çocuğun dev teknoloji şirketlerinin algoritmalarıyla baş edebilmesini beklemek gerçekçi değildir.
Bugün çocuk psikiyatrisi dijital politikaların şekillenmesinde söz sahibi olmak zorunda. Çünkü bu alan, çocukların gelişim hakkı ve ruhsal iyiliğiyle doğrudan bağlantılı.”
EÇPİ: ‘Bunu yapma’ demek neden işe yaramıyor? Çocukların hayatına ekran dışı seçenekler eklemek neden bu kadar önemli?
YY: “Bir davranışı azaltmak istiyorsak, onun yerine geçecek anlamlı bir etkinlik sunmamız gerekir.
Ekranı yasaklamak, sınırlamak ya da azaltmak ancak çocuğun yaşamında başkalarıyla paylaşım, işbirliği yaptığı, kendi istek ve yatkınlıklarını keşfettiği bir doyum alanı olduğunda, işe yarar:
• Spor alanları
• Parklar
• Yürüyüş ve bisiklet yolları
• Kütüphaneler
• Sanat ve müzik atölyeleri
• Güvenli mahalleler
• Katılabileceği kulüpler
• Bunlar bir tür ruh sağlığı altyapısıdır.
Bugün ailelerin yaşadığı en büyük çıkmaz şu:
‘Tableti bırak ama ne yapacaksın?’
Çocuğa bu soruya verilecek doğal bir yanıt sunmayan bir toplum, aileleri tek başına bırakmış demektir.
Aile tutarlı olacaktır, örnek olacaktır, ama bu tek başına yeterli değildir. Sistem, içinde yaşanan ortam, çocuğu desteklemiyorsa, aşılamayan bir sosyal yalnızlaşmanın varlığında, ekranla mücadele ailelerin kişisel dayanıklılığına bırakılamaz.”
EÇPİ: Eğitim sistemi çocukların ruh sağlığını nasıl etkiliyor? Sınav baskısı, kalabalık sınıflar, öğretmen tükenmişliği…
YY: “Okul, çocuk için yalnızca ders öğrenilen bir yer değil. Okul duygusal düzenleme becerisinin, sosyal uyumun, kendilik algısının, özgüvenin ve özdenetimin geliştiği bir yaşam alanı.
Bu nedenle eğitim sistemi “iyi” olduğunda çocukların ruh sağlığı güçlenir, kötü olduğunda ise belirgin şekilde bozulur.
Bugün ne yazık ki ayıklamaya dönük eğitim sosyal bilimleri, kültürü, sanatı, sporu ve yaratıcılığı geri plana itiyor. Bir yerde itmek zorunda kalıyor. Öğrenme ve başarıdan ziyade kazanmak öncelikli. Üstelik bu halleriyle sınavların da eşitsizliği pekiştirici etkileri var.
Eğitimdeki eşitsizlikler büyüdükçe ruh sağlığındaki eşitsizlik de büyüyor.
Bazı çocuklar kaliteli eğitim alırken; bazıları okuldan kopuyor, erken yaşta çalışmak zorunda kalıyor, özellikle kız çocukları için ‘erken’ evlilik riski artıyor.
Bu yalnızca bir ‘eğitim problemi’ değil; çocuk hakları ihlali ve toplumsal geleceğin zayıflaması anlamına geliyor.
Ruh sağlığının en güçlü belirleyicilerinden birisi okul; çocuk psikiyatrisi okulda olan biten herşeyle ilişkili ve ilgilidir.”
EÇPİ: Genç uzmanlar arasında tükenmişlik yaygın. Çocuk psikiyatrisi mesleği gelecekte nereye gidiyor?
YY: “Bugün çocuk psikiyatrisi, kapsaması gereken bilgi ve beceri açısından tarihinde pek olmadığı kadar genişlediği, ya da genişlemek zorunda olduğu bir noktada. Tıp ve hekimlik için de aynı şeyi söyleyebiliriz, ancak çocuk psikiyatrisinde bu daha belirgin.
Nörobilim, dijital davranış, sosyal politika, afet psikolojisi, okul temelli müdahaleler, aile dinamikleri, erken yaş travmaları, teknoloji etiği… Bunların hepsi artık alanımızın bir parçası.
Bu genişlik bir avantaj, ama aynı zamanda bir yük.
Tek başına yürünmeye çalışıldığında tükenmişlik kaçınılmaz oluyor.
Burada çözüm kişisel dayanıklılık tavsiyesi değil;
kolektif dayanışma kültürüdür.
Meslek örgütleri, ekip çalışması, süpervizyon, deneyim paylaşımı, bir arada üretme kültürü… Bunlar yalnızca mesleki kaliteyi değil, ruh sağlığını da korur.
Tükenmişlik bireysel bir ‘başaramama’ değildir.
Genellikle yetersiz destekle, aşırı yük ile ve sistemin sorunlarıyla ilgilidir.
Çocuk psikiyatrisi gelecekte daha da çok iş birliğine dayanacak. Multidisipliner ekipler, teknoloji okuryazarlığı, sahaya dokunan politikalar… Bunlar yeni dönemin gereklilikleri.”
EÇPİ: Otizm ve DEHB’li çocuklar için damgalanma hâlâ yaygın. Bu sorunu nasıl aşabiliriz?
YY: “Damgalanma yalnızca bir etiketleme değildir; çocuğun eğitimden, sosyal çevreden ve hatta geleceğinden dışlanması anlamına gelebilir. Maalesef bugün sınıf düzeni bozulduğunda dikkatler çoğu kez otizmli veya DEHB’li çocuklara çevriliyor. Oysa sınıf düzeninin bozulmasının nedenleri çoğu zaman sistemseldir:
• Kalabalık sınıflar
• Öğretmenin desteklenmemesi
• Kaynak eksikliği
• Okulların kapsayıcılığa hazır olmaması
Nörogelişimsel tanıları ve farklılıkları olan çocuklara yönelik bu hızlı yargı, hem bilimsel olarak hatalıdır hem de etik olarak kabul edilemez. Çocukların özel gereksinimleri onlara uygun bir eğitim ve sosyal çevre sağlanması gerektiğini gösteren bir işarettir; hak yaratan bir durumdur.
Nörogelişimsel çeşitlilik ile doğan sorunların kaynağını sadece bu sorunu yaşayan bireylerde aramak beyhude… Bu çocukların varlığı ortadan kaldırılacak ya da yok edilecek bir eksiklik değil, insan beyninin çeşitliliğinin göstergesidir. Bu çeşitliliğin bir gelişim engeli doğurması durumunda bu engelin kaldırılmasında çocuk psikiyatristlerinin ve beraber çalıştığımız mesleklerin kritik rolü vardır.
Diğer yandan çeşitlilik kavramını klinik bir perspektifle dengelemediğimizde, yani ortalamaya uymamanın, aşırılığın kişinin kendi yaşamına ve gelişimine zarar verici noktada olmasını ‘normalize’ ettiğimizde, sadece belirli işlevlerin ya da toplumsal normların yerine getirilmemesinden ibaret olmayan, ruh sağlığında bozulma sıkça karşımıza çıkıyor. Damgalanma yardım arayışını ve destek bulma olasılığını da azaltarak gelişimi daha da aksatıyor.
Çocukların ve ergenlerin ruh sağlığını korumanın bir parçası olarak ailelerin, öğretmenlerin, uzmanların ve meslek örgütlerinin damgalanmaya karşı güçlü bir söylem geliştirmesi zorunlu.”
EÇPİ: Çocuk psikiyatrisi bugün nereye bakıyor?
Çocuk psikiyatrisi çocuğu tek başına değil, hayatın tüm bağlamları içinde ele alan, bilimsel düşünüşe dayalı bir meslek alanı. Toplumsal eşitsizlikten dijital kültüre, afetlerden eğitime, nörobilimden sosyal politikalara… Çocukların iyi oluşu, tüm bu alanlarda alınan kararlara ve uygulamalara bağlı… Her ne kadar biz çocuk psikiyatristleri çocuk ve ergen (ve yakın çevresindekiler) ile tek tek, genellikle bir odada, toplumsal hayatın dışında karşılaşıyor olsak da, odamızda bütün bir dünya var. Bunu görmemezlik edemeyiz, etmemeliyiz.