Mobil Yazarın Dramı: Kaydır, Yaz, Kaydet, Dua Et!

Photo by Andrew Teoh on Unsplash

Telefon ekranında kurulan evrenler, boşa giden cümleler, parmak ucunda yazarlık dramı.

Yazmak… Evet, yazmak. Ama artık masa başında, büyük bir kahve eşliğinde değil, elimde telefonla, iki baş parmakla kelime dökmek. Klavyem cebimde, sessizlik mi? O da ne? Otobüsün zırıltısı, market kuyruğunun “kanka bak!” sesleri eşliğinde yazıyorum. Çünkü yazar olmak mı? Hayır, kelimeler beni sürüklüyor.

Mobil yazmak, özgürlük gibi geliyor ilk başta. Ne de olsa istediğin yerde yazabilirsin, ayağında terlik, pijamayla bile. Ama sonra anlıyorsun ki bu özgürlük, bir “parmak dansı”ndan ibaret. Yanlışlıkla ekranı aşağı kaydırdın mı? Kalbin bir an duruyor, yazdıkların “kaçtı” mı acaba? Terliyorsun, elin titriyor, ekran donuyor, bir cümle daha uçuyor evrene…

Şarj %3’te, ama kafandaki cümle %100 hazır. Karar vermek zorundasın: ya bu cümleyi bitirip şarjı kurtaracaksın ya da “kader” diyeceksin. Çünkü mobil yazmanın trajedisi, bazen “batarya” şarj yüzünden olur.

Yazarken otomatik düzeltmenin oyunlarına gelme! “Orada ‘sen’ yerine ‘ben’ dedin” dediğinde, kalbinde minik bir kırgınlık hissedersin. Çünkü o, senin değil; algoritmanın eseridir. “Evet otomatik düzeltme, bazen düşmanımdır” diyorsun kendi kendine.

Medium’a yazı hazırlamaksa apayrı bir oyun alanı. Kafanda büyük düşünceler, bolca kahve ve en iyisi olacak yazı arzusu var. Ama telefon ekranında yazarken, o büyük fikirler sanki küçülüyor. “Formatlama” mı? Başına dert. Paragraf atlamalar, kalın yazılar, link eklemek derken klavyenin tuşları bile sana küsebilir.

Yazı üzerinde çalışırken bazen ekran küçük geliyor, bazen yazı kayıyor. O anlarda "Bu telefon mu beni, ben mi telefonu yazar yaptım?" diye soruyorsun. Üstelik ortada kahve yok, sadece cepte ısıtılmış umut var.

Yazı bitti sandın mı? Olsun, telefon ekranı bazen her şeyi yutar, bazen iki cümlelik paragrafı üçe bölüp alt alta sıralar. Medium ise bazen “Taslak kaydedildi” diyor, bazen de “Ne yazıyordun?” diye unutkan öğretmen gibi. "Dua etmek lazım," diyorsun.

Sosyal medya bildirimleri kapalı değilse, yazının ortasında telefonun zıplatmasıyla “Acaba kim mesaj atmış?” diye kendini kaybedersin. Bir anlık dikkatsizlikle o en güzel cümlen “Kaydır ve sil” tuşuyla tarih olur.

Kendi kafanda “Şimdi yazdığım bu cümle güzel mi, yoksa saçma mı?” diye tartışırken, parmağın başka kelimeyi öneriyor, otomatik düzeltme ısrarla “hayat” yerine “hayal” yazıyor. Bazen yazı değil, kelime savaşına dönüşüyor.

Mobilde yazmak, bir yandan özgürlük; diğer yandan küçük trajediler zinciri. Sen o cümleyi yazarken telefon öyle garip titreşimler yapıyor ki, bazen sanki cebinle konuşuyor, “Dikkat et, ben buradayım!” diyor.

Medium’a koyduğun yazıysa, kocaman dünyaya açılan küçük bir pencere. Ama o pencereyi açmak için önce o telefondaki küçük tuşlarla savaşman gerekiyor. O savaşta bazen kahkaha, bazen hüzün saklı.

Ve evet, bazen o küçücük ekranın içinde koca bir evren yaratıyorsun. İki baş parmakla, otobüsün içinde, marketin ortasında, ya da gece yarısı yatakta. Kelimeler akıyor, bazen donuyor ama bir şekilde hep orada.

Yazdıkların, o küçük ekranda biriken cümleler, aslında hayatın küçük fotoğrafları. Kimi zaman absürt, kimi zaman trajik. Ama gerçek. O yüzden, bu mobil yazma işi biraz da hayatın ta kendisi gibi: karmaşık, hızlı, bazen sinir bozucu ama vazgeçilmez.

İşte bu yüzden, mobil yazarken yaşadığın tüm zorluklar, aslında yazmanın kendisi kadar değerli. Çünkü zorlandığın her an, kelimeler biraz daha derinleşiyor, biraz daha gerçek oluyor.

Ve sonunda, ekran klavyesinde yazdığın o bir cümle, bazen koca bir romanın başlangıcı oluyor. Kaydır, yaz, kaydet, dua et… İşte mobil yazarın dramı bu: özgürlükle trajedinin, kahkaha ile hüzünün buluştuğu yerde yazmak.

İletişim adresi:

İnstagram adresi: Nuri Sencer

Mobil Yazarın Dramı: Kaydır, Yaz, Kaydet, Dua Et! was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.