New York seçim sonuçlarının belli olduğu sabah oğlum aradı, piyangodan milyar çıkmış gibi uçuyor. Biraz ayakları yere bassın diye, “Başkasının zaferi ama!” dedim.
Dünyanın neresinde olursa olsun, bir solcuyu başkası saymam. Yine de onu kendine ait olmayan sonuçlara olumlu ya da olumsuz abartılı tepkiler vermemesi için uyarmaya çalıştım. Yoksa, tabii ben de mutluyum Mamdani’nin kazanmasından.
Memlekette şöyle havalar oluşuyor: New York’ta ya da daha ötelerde Latin Amerika’da bir yerde veya yakında Kıbrıs’ta bir seçim sonucu ortaya çıkıyor, “Tamam, bizde de olacak!” Başka zaferlerle yelkenleri dolduran bir müthiş umut…
Umut güzel bir şey ama zararlı olabileceğini de bilmeli! Eleştirel düşüncenin yerini alıyorsa, eylemi frenliyorsa, ayağınızı bastığınız toprakların gerçeklerini görmenizi engelliyorsa, o umut zararlı.
Başka yerlerde olup bitenlerden, sadece zaferlerden değil yenilgilerden de, dersler çıkarıyor ve kendi eyleminize yön vermekte yararlanıyorsanız ne ala. O zaman zaferler kadar yenilgiler de işe yarar, hedefinize yaklaştırır.
Merkez sol/sosyal demokrat çizgideki Portekiz Sosyalist Partisi, on yıl önce, Sol Blok ve Komünist Parti desteğiyle iktidara geldi, 2019’da oy oranını artırdı, 2022’de parlamentoda mutlak çoğunluğu sağladı, coştuk. Şimdi oy oranı 2015’in 1/3’ünün bile altında ve aşırı sağcı Chega ülkenin ikinci büyük partisi oldu.
Sol Blok ve Komünist Parti de düşüşte. Biraz da kendi aralarında konuşup hükümet programı ve uygulamaları üzerinde daha güçlü bir sol basınç oluşturmayıp, destekledikleri sosyal demokrat hükümetle tek tek iki zayıf güç olarak ilişki kurmalarıydı.
Yunanistan’da Syriza iktidarı ardından yaşananları da biliyorsunuz. AB’nin dayattığı kemer sıkma politikaları karşısında sol iddialarından geri adım atınca büyük düş kırıklığına yol açtılar.
AB üyesi ülkelerde sol iktidarların en büyük handikapı uygulayacakları politikalarda sıkı kısıtlamayla karşılaşmaları. “Müesses nizam” içinde sosyalist politikalar uygulamaktan söz ediyoruz. O nizam AB’de de var, ABD’de de!
Üstüne üstlük, şimdi ABD’de krallık heveslisi bir başkan var ve “müesses nizam”ın kural ve kurumlarını da keyfine göre eğip büküyor.
Mamdani seçim zaferiyle yarattığı umudun yanında elitlerin açık ve sinsi öfkesini de büyüttü. Verdiği sözleri yerine getiremezse, özellikle servet vergisi konusunda, şimdi
büyüttüğü umuttan daha büyük düş kırıklığına yol açacaktır.
Derdim oğlumun ya da bir başkasının sevincini kursağında bırakmak değil, tersine New York ve Mamdani’den burada da büyük sevinçler yaşamaya hizmet edecek dersler çıkaralım istiyorum.
Demokrat Parti’nin de kurumsal desteğini tam olarak almayan Mamdani’yi başarıya taşıyan, doğrudan parti bağı olmayan, New York’un her mahallesinden 100 binden fazla gönüllünün, çok net bir hedefe kilitlenmiş çalışmasıydı.
“Yaşanabilir bir kent” hedefini, herkesin anlayabileceği netlik ve somutlukta; kiraları dondurmak, toplu taşımayı ücretsiz yapmak, çocukların bakımını sağlamak, halk marketlerinde ucuz nitelikli gıda sumak şeklinde her eve girip anlattılar.
Dokunulmazlara karşı korkunun değil, cesaretin dilini geliştirdiler. Bunu Gazze’den söz ederken, milyarderlere kafa tutarken, farklı kimlikleri kucaklarken yaptılar. Trump’a “Bize ulaşmak istiyorsan, hepimizden geçmek zorundasın” diyerek “kurtuluş yok tek başına”yı Amerikancaya tercüme ettiler.
Mamdani düzene karşı yükselen derin tiksintinin içinden, insanların onu değiştirme arzunu somutlayan bir zafer çıkardı.
Bizim yapmamız gereken ise zilleri takıp oynamak değil de bu kıssadan hisse çıkarmak: Kralı alt etmenin yolu; parti ağlarının ötesinde bir kitlenin birlik ve mobilizasyonundan, kampanyanın merkezine insanların yaşamlarına dokunan çok somut önerileri koymaktan ve cesaretten geçiyor. Umut da burada!