Liyakat taze bitti… Raflardan kaldırıldı, yerini bulmak artık imkânsız. Ne yazık ki boşluk da bırakılmadı, çünkü yerine hızla biat kondu.
Bir toplumun geleceğini inşa eden en temel malzeme olan liyakat, sanki tarihi geçmiş bir ürünmüş gibi çöpe atıldı. Oysa liyakat emek, bilgi ve adaletin dengesi demekti. Şimdi önümüzde duran raflarda yalnızca sorgusuz itaat, sadakat ve kayıtsız şartsız bağlılık var.
Peki, böyle bir düzende nefes almak, umut etmek, üretmek mümkün mü?
Biat Nedir?
Biat, Arapça beyʿa sözcüğünden gelir ve kök itibarıyla “satın alma, akit yapma” anlamını taşır. İlk dönem İslam toplumlarında, halifeye bağlılık göstermek için el sıkışılarak yapılan bu akit, zamanla “sorgusuz bağlılık” ve “itaat” anlamını kazanmıştır. Bugün, ilk ortaya çıktığı tarihsel bağlamından farklı olarak, siyasi ve toplumsal bir pratik haline gelmiştir.
Biat, bireyin özgür iradesiyle değil, çoğu zaman otoritenin gölgesinde gerçekleşen bir bağlılık ritüelidir. Günümüzde ise biat, sorgulamadan kabul etmek, koşulsuz sadakat göstermek ve eleştirmeden itaat etmek anlamında kullanılmaktadır.
Tarih boyunca biat, iktidarların sürekliliğini sağlamanın en kestirme yolu olmuştur. Çünkü liyakat; bilgi, beceri, deneyim ve adalet gerektirirken, biat yalnızca sadakat ve itaati talep eder. Bu nedenle biat, yönetenlerin işine gelir ama toplumların ilerlemesini sekteye uğratır. Liyakatin olmadığı yerde kurumlar yozlaşır, adalet sistemi işlememeye başlar, insanların gelecek hayalleri bir kişinin ya da grubun keyfine bağlanır.
Biat kültürü, yalnızca siyasal alanda değil, toplumsal ilişkilerde ve özellikle de akademide kendini gösterir. Üniversitelerde biat eden akademisyenlerin yükselmesi, eleştirel düşüncenin değil, suskunluğun ödüllendirildiği bir düzenin oluşmasına yol açar. Biat eden kişi, düşünmek yerine tekrar eder; sorgulamak yerine onaylar. Böylece toplumsal hafıza yavaş yavaş silinir, yerini tek sesli, tek merkezden beslenen bir anlayış alır.
Bugün geldiğimiz noktada biat, sadece bir kavram olmaktan çıkıp adeta bir yönetim modeli haline gelmiştir. Neredeyse tüm atamaların ön şartı koşulsuz itaattir ve bu da atayanın koltuğunu koruma refleksinin bir yansımasıdır. Atanacak pozisyonun gerektirdiği yetkinlik ise sonradan gelir.
Sadakat liyakatin önüne geçtiğinde, aslında herkes kaybeder: yetenekler heba olur, kurumlar çürür, toplum körelir. Kısacası biat, özgürlüğün zıttıdır; liyakatin düşmanıdır.
Biat Kültürünün Yükselişi
Biat kültürü tarihsel olarak hep vardı, ancak hiçbir dönem bugünkü kadar gündelik hayatın içine bu kadar sirayet etmemişti. Modern toplumlarda liyakat, bireyin bilgi ve emeğiyle yol almasını garanti eden bir ilkedir. Ancak liyakat zayıfladığında boşluğu hızla biat doldurur. Çünkü otorite, sorgulayan değil, onaylayan insan ister.
Siyasette biat, partilerin lider kültü etrafında şekillenmesiyle görünür hale gelir. Kararların ortak akılla değil, tek bir kişinin sözüyle alınması, bu kültürün en çarpıcı örneğidir. Bürokrasiye bakıldığında, üst makama sadakat gösterenlerin hızla yükseldiği, liyakat sahibi kişilerin ise sistemin dışına itildiği görülür. Böylece devlet mekanizması, hizmet edenlerden çok itaat edenlerle doldurulur.
Akademi ise biat kültürünün en trajik sahnelerinden biridir. Üniversiteler özgür düşüncenin ve eleştirinin yuvası olması gerekirken, biat eden akademisyenlerin önünün açıldığı bir yapıya dönüştüğünde üretkenlik körelir. Geçer akçe biat olunca, öğrenciler de susmayı ve boyun eğmeyi öğrenir; merak duygusu törpülenir. Oysa bilgi, sorgulamanın olmadığı yerde kök salamaz.
Toplumun her katmanında aynı tabloyla karşılaşılır: Sadakat liyakatten üstün tutulur. Yükselmenin ölçütü bilgi değil, bağlılık olur. Biat edenler hızla güçlenir; liyakat sahipleri ise sessizce kenara çekilmek zorunda kalır. Bu döngü, uzun vadede yalnızca bireyleri değil, tüm ülkeyi çürütür.
Üniversitelere Biat Kültürü Yerleşirse Ne Olur?
Üniversiteler, bir ülkenin aklı ve vicdanıdır. Bu kurumlarda liyakat yerine biat kültürü hâkim olursa, sonuçları yalnızca akademiyle sınırlı kalmaz; tüm toplumun geleceğini karartır.
İlk olarak, özgür düşünce ortamı ortadan kalkar. Biat eden akademisyen, soru sormaz; sadece söyleneni yapar, yeni fikir üretmez. Onun görevi, üst makamın söylediklerini tekrar etmek ve onaylamaktır. Böyle bir ortamda merak duygusu, eleştirel bakış ve bilimsel yaratıcılık hızla körelir.
İkinci olarak, öğrenciler suskunluğu öğrenir. Üniversite sıralarında özgür tartışma yerine biat ödüllendirilirse, gençler fikirlerini savunmaktan çok boyun eğmeyi öğrenir. Yetişen kuşak, sorgulamayan ve risk almayan bireyler haline gelir. Bu da yalnızca üniversitenin değil, tüm toplumun dinamizmini yok eder.
Üçüncü olarak, uluslararası itibarı erir. Akademik dünya, liyakat üzerine kurulu küresel bir ağdır. Biat kültürüyle yönetilen üniversiteler kısa sürede bilimsel üretimde geri kalır, uluslararası sıralamalarda geriler, iş birliklerinden dışlanır. Yani ülkenin küresel bilimsel rekabet gücü de kaybolur.
Son olarak, adalet duygusu sarsılır. Bir öğrenci ya da genç akademisyen, kendi emeğiyle değil de biat yoluyla yükselenleri gördüğünde, adaletin ve eşitliğin kalmadığına ikna olur. Bu inanç kaybı, yalnızca akademik motivasyonu değil, toplumsal güveni de yok eder.
Kısacası, üniversitelerde biat kültürü yerleştiğinde sonuç tek kelimeyle yıkıcıdır: Ülke, geleceğini kendi elleriyle tüketir. Çünkü liyakatsiz bir üniversite, liyakatsiz bir toplum demektir.
Son söz
Liyakat taze bitti, biat verelim. Raflardan kaldırılan şey sadece bir ilke değil, aslında geleceğin ta kendisi. Bugün liyakat yerine biatla yol alan bir düzen, yarın toplumun bütün damarlarını kurutur. Çünkü liyakat; adaletin, güvenin ve üretkenliğin temeli iken, biat yalnızca suskunluğu ve itaatkârlığı büyütür.
Cumhurbaşkanının görevinin son bulmasıyla birlikte bütün üniversite rektörlerinin de görevlerinin sona erecek olması, bu düzenin en açık göstergesidir. Rektör koltuklarına oturanların en temel vasfı, liyakat değil koşulsuz itaattir. Tesadüf değildir ki bütün rektörlerin makam odalarında, cumhurbaşkanının resmi baş köşede durur. Bu sembol, yalnızca bir fotoğraf değil; üniversitelerin kimliğinin ve yönelişinin tek bir merkeze bağlandığının işaretidir.
Sorulması gereken soru basittir: Bu tabloya razı mıyız? Liyakatı taze bir ekmek gibi günlük hayatımızdan çıkarmayı kabulleniyor muyuz? Yoksa yeniden o raflara koymamız gerektiğine inanıyor muyuz?
Tezler savunulur, fikirler tartışılır. Biat ise yalnızca tek bir sese boyun eğer. Tercih bize aittir: Ya liyakatla yol alacağız ya da biatın gölgesinde kaybolacağız.
Liyakat taze bitti, biat verelim! was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.