Kuşatma altında zeytin hasadına tanıklık etmek

Umut Günce  

Bu yazıda, bugünlerde sona yaklaşan ‘işgal altındaki Filistin topraklarındaki’ yıllık zeytin hasadı hakkında bilgi paylaşmak istiyorum. Aynı zamanda, Filistin’deki sürgün ve toprak gaspı politikalarının başlıca mağdurları olan çiftçilere somut dayanışma göstermek için yola çıkan onlarca uluslararası gönüllünün deneyimini aktarmak istiyorum. Giderek kısıtlanan vize politikalarına, sınırda yapılan baskıcı sorgulara ve telefon kontrollerine, çok sayıdaki geri çevirmeye ve deportasyona rağmen zeytin hasadına binden fazla uluslararası aktivistin katıldığı tahmin ediliyor. Bu kişiler, Filistinli çiftçilere yönelik şiddetin eşi görülmemiş düzeylere ulaştığını kendi gözleriyle gördü. Bunun nedeni, 7 Ekim’de başlayan soykırımcı savaşın ardından Batı Şeria’daki etnik temizliğin dramatik biçimde tırmanması ve stratejik bir unsur olarak yasa dışı yerleşimcilere silah ve taktik araçlar dağıtılmasıdır. 

Tam da bu yerleşimciler, 20 Ekim civarında bize rahatsız edici varlıklarıyla “hoş geldiniz” diyor. Route 60 boyunca Nablus’a doğru ilerlerken, onlarca yerleşime açılan tüm kavşaklarda kitlesel gösterilere tanık oluyoruz. Bu gösteriler, üst düzey ABD’li diplomatların İsrail ziyaretine denk geliyor ve yerleşimciler mesiyanik sömürgecilik misyonlarına daha fazla siyasi destek talep ediyor. Görüntü her şeye hazır, ağır silahlı fanatik milislerden oluşan bir manzara. 

17 BİN ZEYTİN AĞACI KESİLDİ

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre, yerleşimciler son iki yılda Filistinlilere ait mülklere 2.400’den fazla saldırı düzenleyerek en az 3.055 kişiyi yerinden etti. OCHA’nın, yani Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nin verilerine göre, yerleşimci saldırıları geçen yılın aynı dönemine kıyasla hasadın ilk haftalarında yüzde 13 arttı. Son güncel verilere göre saldırı sayısı yaklaşık 130. Ancak bu sayıların en az iki nedenle ciddi biçimde eksik olduğunu belirtmek gerekiyor. Birincisi, OCHA yalnızca mülke veya kişilere zarar verdiği belgelenen saldırıları sayıyor. Oysa fiziksel sonuç doğurmayan, ancak yine de hasadı engelleyen, tehdit ve ağır psikolojik şiddet oluşturan çok sayıda saldırı var. İkincisi, OCHA yalnızca yerleşimci saldırılarını kayda geçiriyor. İşgal ordusunun operasyonları bu bilançoya dahil değil. Örneğin Ramallah’ın kuzeydoğusundaki tarım bölgesi el-Mughayyir’de ordu buldozerlerinin kestiği ya da kökünden söktüğü binlerce zeytin ağacı bu listeye girmiyor. Sadece 2024’ten bu yana sökülen zeytin ağacı sayısının 17.000 olduğu tahmin ediliyor. 

Sahadaki ilk deneyimlerimizden biri Aqraba’da yaşandı. Bu yıl burada otlatma sırasında yerleşimciler tarafından dört kişi öldürüldü ve yardıma koşan ambulanslar dört saat boyunca engellendi. Köyün dışında, hasat için bekleyen yaklaşık 15 Filistinli aracı bulduk. Çünkü Filistin Yönetimi ile işgalciler arasındaki koordinasyon ofisi COGAT, bir yerleşimin eteklerindeki çok geniş bir alanda yalnızca bir günlük hasada izin vermişti. Oslo Anlaşmaları’na göre C Bölgesi hatta B Bölgesi sayılan pek çok alan, yol, kontrol noktası veya yerleşim yakını olduğu için “hassas” kabul edilerek çiftçilere kapatılıyor. Bu gibi durumlarda belediye büyük çabayla tansiq adı verilen koordinasyon iznini istiyor. Bu izin çok ağır koşullar dayatıyor: Geniş alanlar için yalnızca 24 saatlik hasat ve 40 yaş altına giriş yasağı. Bu yüzden çok sayıda araç park edilmiş durumda: Mümkün olan en hızlı şekilde hasat edebilmek için bütün köy seferber oluyor ve kadim halk dayanışması mekanizmaları devreye giriyor. Biz vardığımızda ordu, sınır polisi ve yerleşimci güvenlik milisleri yolu kapatmıştı. Haberli olmalarına rağmen yabancıların ortalıkta olmasını istemediklerini söylediler ve aksi halde iznin iptal edileceğini belirterek bizi geri dönmeye zorladılar. 

Artık uluslararası tanıklığı engellemek için bu tür koşulları dayatmaları olağan hale geldi. 

Köye dönerken, sadece 15 dakikalık kısa yol boyunca sayısız karakol ve yerleşim gördük. Birçoğu 7 Ekim’den sonra kurulmuş. Neredeyse tüm stratejik bölgeler, tepeler kolonileştirilmiş durumda. Ünlü Yitzhar yerleşiminin yakınında kalıyorduk.

Yahudi üstünlükçü “Hilltop Youth” grubunun doğduğu yer burası. Tek bir yerleşim, çevredeki altı köyün topraklarını çalarak erişimi engellemiş. Tepedeki toprağa çaresizlikle bakan ailelerle konuştuk; neredeyse kırk yıldır topraklarına giremediklerini söylediler.  

TEK İSTEKLERİ GÖRÜNÜRLÜK

Yerleşimin güvenlik koordinatörü Yacub’un kamyon sürücülerinden haraç istediğini, çiftçileri dövdüğünü, ekipman ve ürünlerini çaldığını anlattılar. Bazen çiftçilerin evlerine giderek onları aşağılıyor, ekmeklerini, yoğurtlarını ve hayvanlarını alıp götürüyorlar. Güçleri sorgulanmıyor ve ordu tarafından verilmiş koordinasyon izinlerini bile geçersiz kılabiliyorlar. Bunun bir örneğini bizzat gördük. Bir gün Yitzhar’dan gelen yerleşimciler otomatik silahlarla ateş ederek yaklaşık 35 çiftçiyi kovalamaya başladı. Hasada üç yıldır kapalı olan bir alanda, ordudan onay alındıktan sonra çalışıyorlardı. Her birimiz farklı fikir ve beklentilerle geldik ama çok hızlı öğrendiğimiz bir şey var: dayanışma karşılıklılıktır. “Zeytinimizi kendimiz toplamayı biliriz, hep böyle yaptık” diyen çok. Çiftçilerin özlediği şey, bu toplumsal öneme sahip anın sevinç ve kederini paylaşmak. “Bir kez olsun insan gibi görülmek ve insan yerine konmak bizim için ne kadar önemli bilemezsiniz” dedi genç bir adam. Bu nedenle birlikte kahve içmek, ekmek bölmek, toprağın üzerinde oturmak, tek başına veya uzaktan gelen misafirlerle bir arada olmak, büyük bir yeniden sahiplenme gücü yaratıyor. Hele ki yıllarca sabah 05.30’da görünmeden hasat yapmak zorunda bırakılmışsanız, kendi toprağınızda hırsız gibi davranmaya mahkûm edilmişseniz.

*** 

ÇETELER SİLAHLARIYLA SIKÇA DEVRİYE ATIYOR

Günlük şiddetin en somut örneklerinden birini Nablus’un güneyindeki Jurish’te yaşadık. Yerel çiftçilerin çağrısıyla gittik. Yarı kurak tepelerin güzel manzarası, yerleşimcilere ait konteynerler ve prefabrik binaların yanı sıra yeni karakollar için kazı yapan dev turuncu buldozerlerle delinmişti. Yerleşimci çeteler bölgede yoğun devriye geziyor ve nitekim kısa sürede ortaya çıkıyor. Çiftçiler onları görmezden gelmemizi söyledi. Üçü ATV’leriyle yanımızdan tehditkâr biçimde geçip bizi filme alarak kontrol ediyor. Bir süre sonra gidiyorlar ama birkaç dakika sonra askeri devriye geliyor: “İzin verilen bölgedesiniz, çalışmaya devam edebilirsiniz, sizi rahatsız etmeyecekler.” Bu açıkça yalan. Çünkü yaklaşık yirmi dakika sonra daha saldırgan biçimde geri geliyorlar. Araçlarına bir saldırı köpeği yüklemişler, havlatarak, saldırıyı taklit ederek bizi korkutmaya çalışıyorlar. Araçtan inmiyorlar. Tepkisiz kalınca tepeye çıkıp iki ağacı sopalarla döverek provokatif bir “hasat” oyunu sergiliyorlar. Bu açık bir mesaj: İstersek sizin zeytinlerinizi biz toplarız, burada güç bizde. Nitekim taktikleri er ya da geç sonuç verdi. Sabahki üçüncü baskınlarında, bizden biraz uzaktaki Filistinli bir grubu izole edip kovaladılar ve tehdit ettiler. Koştuk ama geç kaldık. Bu kez araçtan tüfek ve tabancayla indiler. Zeytinleri kurtarmaya çalıştık ama silahları ve köpeğiyle üzerimize yürüdüler, geri çekilmek zorunda kaldık. Çitle çevrili bir alana girdik ama bu da onları durdurmadı: Askerlerin eşliğinde oraya da girdiler. Kadınların kucağında korkuyla çığlık atan çocukların görüntüsü dayanılmazdı. Uzun tartışmaların ardından askerler bölgenin geçici askeri bölge ilan edildiğini söyledi ve tahliye emri verdi. Bu, destek eylemlerini engellemek için giderek daha sık kullanılan bir yöntem. Çünkü sadece Filistinli sakinlerin kalmasına izin veriliyor. Muhtemelen böyle bir emir yoktu ama son haftalarda birçok aktivistin tutuklanıp deport edildiğini bildiğimiz için risk çok yüksekti. Sonradan öğrendik ki iki genç Filistinli gözaltına alınmış, taş atmakla suçlanmış. Uzun süreli gözaltı ve her tür şiddet riski olduğu için büyük endişe vardı. Neyse ki iki üç gün sonra serbest bırakıldılar; gün çok daha kötü bitebilirdi. Her gün Filistinlilerin ve yabancıların ağır saldırıya uğradığı, dövüldüğü, hatta ciddi şekilde yaralandığı haberleri alıyorduk. Filistin halkının sumud dediği direnci somut biçimde hissediliyor. 77 yıldır akıl almaz koşullara rağmen direnebilmelerini sağlayan şey bu. İşgal altındaki Filistin’i ziyaret ederken kooperatiflere, topluluklara, köylere ve sivil merkezlere yapılan ziyaretlerde bunu görme ayrıcalığı oluyor. Herkesin anlatacak hikayesi, paylaşacak kaygıları, projeleri ve hayalleri var. Buna rağmen etnik temizlik ve sessiz soykırım ilerliyor, toplumu yaralayan, bağları koparan, geleceğe dair umutları yok eden giderek daha zalim ve sadist yollar buluyor. Dünyanın dört bir yanında dayanışma ve insanlık duyan insanlar olarak bize düşen görev, geç olmadan işgali sona erdirmek ve Filistin halkının haklarını güvence altına almak için şimdi her zamankinden daha fazla çaba göstermektir. 

*** 

15 YILIN EN KÖTÜSÜ

Filistin’de 100.000 kadar aile zeytinyağı üretimiyle geçiniyor. Bu yıl son 15 yılın en kötü üretim yılı: Normal üretimin sadece yüzde 15-20’si. Yeni sıkılmış bir galon zeytinyağının fiyatı 700-1.000 şekel arasında, yani litre başına 45 euronun üzerine çıkan fahiş bir bedel. Yıllık yağışın geçen yıl neredeyse yarı yarıya düşmesiyle iklim değişikliğinin sonuçları, işgalin yol açtığı ekokırım ile birleşiyor: su çalınıyor, toprak yok ediliyor ve kirletiliyor.