Kıbrıs’tan Türkiye’ye bakmak…

Başlığa bir “mümkün mü?” ekleyelim ve dün olanları anımsayalım. Sabah bir operasyon, M. Yanardağ’ı ve İmamoğlu ile N. Özkan’a yönelik akıllara ziyan casusluk suçlaması! Ardından “mutlak butlan” diye dilimize giren bir ucubenin son bulması. Davaların muhalefet için bir tür mayın tarlasına döndüğü, birini atlasanız diğerinin önünüze dikildiği bir süreç…

Bu yaşadıklarımız ortadayken Kıbrıs’tan Türkiye’ye bakarak orada muhalefet adayı Erhürman’ın ezici zaferini bizde olacakların habercisi saymak mümkün değil.

Türkiye’de otoriterlik, Kıbrıs’ta ise buradan bakınca şaşılacak derecede demokrasi var. Bu fark çok şeyi değiştirir!

Yine de Kıbrıs’tan Türkiye’ye bakarak söylenebilecek şeyler olabilir. Ancak, orada mahkemenin mevcut cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanı adayı Tatar’ı seçim yasaklarını ihlalden yargılayıp olasılıkla 6 ay ceza vereceğini, burada ise mahkemelerin hep muhalefete çalıştığını unutmadan!

Kıbrıs’ta seçimi muhalefetin kazanmasını sağlayan faktörleri sayarken rakibini ve onunla özdeşleşen hükümetin performansını unutamayız: İşsizlik, yoksulluk, kayırmacılık… Bunlardan bizde de bolca var.

Cumhurbaşkanı seçilen Erhürman’ın, muhalefeti bir arada tutması, sağ seçmeni itmeyen ılımlı bir dil kullanması, mesafeli duranlar olsa da solun ortak adayı olması bir başka faktör.

CHP ve lideri Özel’in bugüne kadarki performansı ile buna yakın bir çizgi izlediği de söylenebilir. Özel’in dilini biraz sert bulanlara buradaki siyasi iklimin de Kıbrıs’la kıyaslanamayacak kadar sert olduğunu hatırlatmak gerek.

Sağ partilerden Erhürman’a yönelen desteğe dair işaretler bizde de var.

Bir de; Kıbrıslıların, iradelerinin çiğnenmesine, korkutulmaya çalışılmalarına ve baskılara gösterdiği tepkiyi saymak gerek. Bunu burada ne kadar göreceğiz henüz bilmiyoruz.

Kıbrıs Üniversitesi’nin seçimlerden hemen önce 800 kişi ile görüşerek yaptığı kapsamlı bir araştırma var. Araştırma, iki devletli çözüme desteğin 2020’den bu yana 15 puan gerilediğini, iki bölgeli iki toplumlu federasyona desteğin de yüzde 71’e kadar yükseldiğini gösteriyor. İşte kampanyasını iki devletlilik üzerine kuran Tatar’ın hezimetinin bir diğer açıklaması.

Bunu Türkiye’ye taşıyacaksanız, olası bir seçimde vatandaşlara mevcut cumhurbaşkanlığı sistemi ile parlamenter sistem arasındaki tercihlerini sorarsınız! Kampanyanızı bir tür demokrasi mi otoriterlik mi sorusuna dayandırarak…  

Aynı araştırma, seçmenlerin temel kaygılarının sırasıyla; ekonomi (%26,7), Kıbrıs ile ilgili konular (%25,4), yolsuzluk (%16,1) ve sağlık hizmetleri (%13,2) olduğunu göstermiş. Kaygılar açısından da Türkiye ile bir benzerlik kurabilirsiniz, bu da muhalefetin öncelemesi gereken konuları işaret eder.

Mağusa’da yaşayan, Dünya Bankası çalışanı, ekonomist Dr. Mertkan Hamit’in, uzun yıllar sağ siyasetin doğal kalesi sayılan bölgesindeki 5 sandığın sonuçlarına dair incelemesi de önemli.

Hamit’in ifadesiyle; sağın güçlü olduğu, kalesi denilen bölgede sosyolojik dokuya yeni katmanlar eklenerek ekonomik kaygıları yüksek, ideolojik değil pragmatik bir seçmen kitlesi oluşmuş. Geleneksel sağ seçmen ekonomik memnuniyetsizlikle esnemiş ve Erhürman’a yönelmiş. Bu yönelişte, muhalefetin yerel yönetim başarısı da etkili olmuş. “Mağusa seçmeni ideolojik olarak sağda kalmaya devam” etmiş; “fakat oy tercihinde geçim ve yönetim kabiliyeti ölçütünü daha fazla dikkate” almış. “Kimden yanasın?” sorusuna değil “Kim daha iyi yönetir?” sorusuna verdiği yanıtla oy kullanmış.

Bazı Anadolu kentlerinin “sağın kalesi” olmaktan çıktığını gösteren CHP mitingleri de bu değerlendirme ile bir paralellik gösterebilir.

Kısaca, Kıbrıs’tan Türkiye’ye bakınca alınacak dersler var, demokrasi otoriterlik denklemindeki büyük farkı ıskalamamak koşuluyla!