Akademisyen Dr. Sinem Arslan
Bu seçim sonucunun birkaç farklı nedeni var. “Federasyon kazandı ve iki devlet kaybetti” diye bunu yorumlayanlar var. Ancak bu o şekilde yorumlanabilecek bir seçim değil. Çünkü Tufan Erhürman’a destek veren insanların içinde TAM Parti Genel Başkanı Serhan Denktaş gibi federasyonu desteklemeyen liderler ve aynı zamanda federasyonu desteklemeyen seçmenler de var.
İnsanlar neden Tufan Erhürman’a destek verdiler? Bu nedenlerden en önemlisi tabii ki Türkiye, daha doğrusu AKP müdahalesi. Türkiye demek yanlış olur, çünkü mecliste yüzde 35 üstünde yüzdeliği sağlayan bir kesim Türkiye müdahalesine karşı olduklarını belirtti. Dolayısıyla bunu Türkiye değil AKP müdahalesi olarak ele almak daha doğru.
2020 seçimi, Kıbrıs Türk halkının hafızasında son derece yenilmişlik durumu yaratan bir seçim. 2020 seçimlerinde AKP Ersin Tatar’ı destekledi ve Mustafa Akıncı’ya karşı sert bir müdahalede bulundu. Hem Akıncı’nın hem seçmenlerin hem de müdahale hakkında yazı yazan gazetecilerin tehdit edildiği bir dönemdi. Aynı zamanda Tatar için çalışmak istemeyen UBP’li vekillerin uyarıldığı ve Tatar için çalışmaya ikna edildiği bir dönemdi. Yapılan her müdahale ve tehdit halkın gözünün önünde yapıldı.
2020 seçimlerinden bugüne geçen 5 senede müdahalenin oldukça kurumsallaştığını, KKTC’deki kurumlar eliyle oradaki topluma müdahale edildiğini görüyoruz. Bu durumun ilk kolu Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği ve içerisinde bulunan Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi. Bu ofis, KKTC’deki her bakana denk gelen müşavirlerin bulunduğu bir yer. Aslında gölge kabine gibi çalışıyor. İkinci kolu ise çok ciddi bir biçimde aslında ekonomiyi düzenlemesi gereken, ekonomik ve mali, protokoller. Bu protokollerin içine ilahiyat kolejlerinin, cami yapımının desteklenmesi gibi sosyal yapıyı değiştirecek maddeler eklendi. Yine AKP tarafından yapılan baskılar sonucunda ortaöğretimde öğrencilerin türban kullanabilmesi konusu açıldı. Bir dönem Kuzey Kıbrıs’taki eğitim kitapları Türkiye’ye gönderiliyordu ve içine muhafazakâr, milliyetçi ögeler yerleştirilerek geri geliyordu. Bu tarz durumlar sosyal dokuya müdahale edilmesini istemeyen Kuzey Kıbrıs halkının çokça tepkisini çekti.
Sadece muhalefete değil iktidar partisi içine yönelik AKP müdahaleleri de tepki çekti. UBP’nin kurultaylarına müdahale edildi ve en az oyu alan Ünal Üstel partinin lideri seçildi, diğer adaylar bir şekilde geri çektirildi. Yine 2024 kurultayında Kutlu Evren ve Olgun Avcıoğlu geri çektirilen iki aday oldu. Ünal Üstel, Türkiye müdahalesiyle o kurultayda kazandı. Bu durumun muhalefet dışında iktidar bloğunun içindekiler de farkında.
Kıbrıs Türk halkı kendi sosyal hayatına müdahale edilmesi konusunda oldukça rahatsız. On binlerce kişi geçtiğimiz aylarda ortaöğretimdeki türban meselesine karşı Kıbrıs’ta yürüdü. Bu durum AKP’nin mevcut hükümete bir dayatmasıydı. Buna karşı olan tepkisellik de son beş yılda çokça büyüdü. Bu durumu, Kıbrıs’ta hem siyasetçilerle konuştuğumuz hem anketler yaptığımız araştırmamızda da ele aldık. Anketlerimize göre, Kıbrıs Türk halkı yüzde 84 oranında Türkiye’nin adadaki siyasi müdahalesine karşı. Tufan Erhürman’ın kazanması bu koşullarda tesadüf değil.
ANKARA’NIN MÜDAHALELERİ TERS TEPTİ
Üstüne üstlük 2025 seçimlerinde yine aynı müdahaleyi gördük. AKP’li, MHP’li, BBP’li vekiller aday gitti. Hulusi Akar gitti ve Kıbrıs Türklerine, “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hayırlı olsun” dedi, ama Kıbrıslı Türklere federasyon konusunun kapandığını söyleyerek kendileri için en uygun çözüm modelini dayattı.
Türkiyeli siyasetçilerin Kıbrıslı seçmenlere üst perdeden ne olması gerektiğini dayattığı bir atmosferde seçime gidildi. Kıbrıs Türk halkı da bunu gördü ve AKP müdahalelerine karşı ayağa kalktı. Bu durum Erhürman’a seçimi kazandıran birinci nedendir.
İkinci neden, baktığımız zaman Erhürman’ın Türkiye ile kavga etmemeyi, tartışmamayı seçen bir lider olmasıdır. Erhürman bu tutumu kampanyası boyunca da sürdürdü ve “Türkiye ile konuşacaklarımız var fakat bunu anlaşarak konuşacağız” dedi. Kıbrıs Türk halkı ne kadar müdahale olursa olsun Türkiye’yi sever. Bu hem güvenlik endişelerinden hem Türkiye’ye olan bağımlılıktan hem de geçmişten gelen ilişkilerden dolayı. Kıbrıs Türk halkı Türkiye ile kavga edecek bir lider aramıyor.
Üçüncü neden Erhürman’ın Başbakanlık dönemindeki başarılarından ötürü. 2018-2019 arasında dörtlü koalisyon vardı. Bu zamanda Türkiye Cumhuriyeti protokollerden gelen finansal yükümlülüğünü yerine getirmedi ve Kıbrıs ekonomisi -döviz krizinin olduğu bir dönemde- çokça zorlanacakken Başbakan Erhürman, son derece başarılı bir şekilde bütçe fazlası verdi. Dolayısıyla halk da Erhürman’ın başarısını, Türkiye ile kavga etmediğini ve Tatar gibi tamamıyla Türkiye’ye teslim olmadığını gördü.
Bu seçim sürecinde, Erhürman “ben ülkeyi ciddiyetle yöneteceğim” demecini öne çıkardı. Bu seçim konuşmalarında, halka olan konuşmalarında en çok alkışlanan söylemdi. Ciddiyetle yöneteceğim, Türkiye ile kavga etmeyeceğim demesi halkın nezdinde önem kazandı.
Tatar bağımsız aday olsa da DP, YDP ve UBP’den oluşan hükümet-iktidar bloğu adaylığını destekledi. Blok, dönemi içerisinde diploma krizleri gibi çokça şaibeye, yolsuzluğa adı bulaşmış bir hükümet. Halk, yönetim süresince ekonomik olarak da, sağlıkla ilgili, siyasetle ilgili konularda da mağdur ve mutsuz oldu. Seçmenler, hükümetin performansını beğenmedikleri için hükümetin desteklediği adaya destek vermediler.
Erhürman’ın kazanması tesadüf değildi, beklenen bir sonuçtu. CTP kaynaklarından aldığım bilgiye göre son iki haftada Erhürman’ın yüzde 55’lik bir oy oranı ile ilk turdan kazanması tahmin ediliyordu fakat seçim sonuçlarında açıklanan olay beklenmiyordu.
BUNDAN SONRA KIBRIS’I NELER BEKLİYOR?
Birincisi, Erhürman Türkiye ile tartışmayı seçmeyen ama Türkiye’ye karşı fikirlerini ifade eden bir lider. AKP ve Erhürman’ın ilk karşı karşıya gelecekleri nokta Kıbrıs Meselesi. Erhürman tabii ki Kıbrıs meselesi nezdinde bir gevşek federasyonu destekliyor. Bundan kastı; federe devletlerin yetki alanlarının çok güçlü olduğu, ortak merkezi hükümetin de görevlerinin en minimumda olduğu bir sistem. Kampanyası süresince tam olarak federasyonun içeriğini anlatmadı ve konusunu ön plana çıkarmadı. Yine de, çeşitli televizyon programlarında gevşek federasyonu desteklediği yönünde açıklamalarda bulundu.
Türkiye’nin desteklediği siyaset iki devletli siyaset ve Türkiye bu konuda kendi elini kolunu çok bağladı. Erdoğan, yaptığı çıkışlarda ya da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda iki devlet siyasetini desteklediğini net bir şekilde belirtti. Türkiye’nin iktidar bloğuna bakıldığı zaman MHP de iki devletli siyaseti destekliyor. Bahçelinin açıklamaları geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamalar çok ağırdı. Kuzey Kıbrıs meclisi bu seçimi iptal etmelidir ve Türkiye’ye katılmalıdır, dediği paylaşımlarda bulundu. Ek olarak, MHP’li ve AKP’li siyasetçiler dün ilhak paylaşımlarında bulundu.
Bundan ötürü Erhürman’ın Türkiye iktidar bloğunu ikna etme süreci olacaktır. Kendisi de zaten müzakerelerin hemen başlamayacağını, ilk olarak Türkiye ile istişare edileceğini söylüyordu. Bu sürecin nasıl işleyeceğini, Türkiye’ye fikirlerini kabul ettirmeyi nasıl başaracaklarını kendi araştırmam sırasında CTP’li kaynaklara daha önce sordum. Bana, federasyon sisteminin Türkiye’nin çıkarlarına uyduğunu, ikili devlet politikasının Türkiye’nin bölgesel çıkarlarına uymadığını söylediler. İkili devlet politikası Türkiye tarafından desteklenirse -1959 Garanti ve İttifak anlaşmaları Kıbrıs Taksimi’ni ve başka bir devletle birleşmeyi yasakladığından ötürü- Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki deniz yetki alanlarından ve enerji konusundaki haklarından vazgeçmesi söz konusu olabilir.
Dolayısıyla CTP hem Türkiye’nin Avrupa Birliği yolculuğunu desteklemek açısından hem Türkiye’nin kendi çıkarlarını koruması açısından Türkiye’yi ikna edebileceklerini düşünüyorlar. Bunu ilerleyen vakitte göreceğiz. Benim sağ ve sol siyasi çevrelerden duyduğum, Erhürman’ın kesinlikle Türkiye ile bir fikirsel çatışmaya girmeyeceğinin söylenmesi oldu. CTP federasyonu çok ciddi bir şekilde desteklediği için Erhürman’ın kendi partisiyle ara açılabilir.
Bu süreden sonra Kıbrıs erken seçime gidecek mi, bu da önemli bir soru. Şu an konuyla ilgili iki farklı fikir var. Bir tanesi diyor ki; şu anki koalisyon hükümeti içerisinde çok ciddi çatlaklar oluşacak çünkü YDP dönem içerisinde güçlendi ve eğer bütçeye yeterli desteği sağlamazlarsa hükümet erken seçime gidebilir. Aynı zamanda, cumhurbaşkanlığı seçimi aslında iktidar bloğuna karşı da bir seçim olduğu için, hükümetin meşrutiyeti de sorgulanacak duruma geldi ve bu da erken seçimin yolunu açabilir. Başka bir fikir de diyor ki; hükümet kendisine karşı olan tepkinin farkında olduğu için koltuklarını korumak amacıyla erken seçime gitmeyecektir. Ne olacağını bekleyip göreceğiz.