İstanbul’un yeni yüzünü Dubai’ye benzetmek için ekstra çaba harcanan şu zamanlarda, kentsel dönüşüm ile depreme dayanıklı evlerimizin olacağı ve böylelikle güvende olacağımızı söylüyorlar bize. Oysa Dubai’nin yüzü bilerek ve isteyerek ağaçsız ve bol binalı değil. Gerçi dönüşüm sağlam binalarda yaşamak gerekçesine dayanıyor. Çoğumuzun sağlam binalarda oturmaya zaten itirazı yok. Sonuçta can bizim canımız ve doğal olarak onlardan çok biz düşünüyoruz, değil mi? Peki, kentsel dönüşümün ekmek sağladığı sektör yani inşaat sektörü kurtlar sofrasına dönmüş, bugün herkes müteahhit olmuş, bu alandan dünyalar kadar kazanç sağlarken ve halkın çok değerli yaşamlarını güvence altına almak için gıcır gıcır yeni binalar ve gökdelenler dikerken halk sağlığını direkt etkileyen çevreyi de aynı ölçüde düşünüyor mu? İnşaat sektörü canlanırken çevre üzerine ne etkileri oluyor?
Haberlerde hafriyat kamyonlarının ölümüne neden olduğu insanları mı görmedik? Yoksa bina dikme sevdası ile acımadan kesilen ağaçları mı? Aslında bunların hepsi insan yaşamı ile birebir ilgili iken, bizleri çok düşünen inşaat sektörü neden bu ayrıntıları pas geçti anlamış değilim. Fakat görünen o ki bu türden hatalar ya da ihmaller çok da dert değil, başlarını ağrıtan da yoksa bizim elimizden konuşmaktan başka bir şey gelmez.
Yine de bu rants… özür diliyorum kentsel dönüşümün çevreye olan etkilerini inceleyelim. Biz bilincinde olalım ve yolunda gitmeyen bir şey gözümüze çarparsa yetkilileri haberdar edelim.
Zaten inşaat sektörünün canlanma yaşadığı bir yerde çevre üzerinde etkiler olması kaçınılmaz.
Birleşik Krallık Yeşil Bina Konseyi’ne göre, inşaat sektörü yılda 400 milyon tondan fazla malzeme kullanıyor ve bunların çoğu çevre üzerinde olumsuz etkiye sahip. Ayrıca yapılan ek araştırmalar, belirli bir inşaat işinde kullanılan ürünlerin, “hammaddelerin çıkarılması” nedeniyle etrafındaki yakın çevre üzerinde de etkili olabileceğini söylüyor. Çevre Koruma Ajansı’na göre, inşaat firmaları tarafından, inşaatın gerçekleştiği yerde kullanılan kimyasallar ve hatta kazıcılar ile kamyonların ihtiyacı olan Dizel gibi vb. yakıtlar “kamu sağlığına ve çevreye zarar verebilir”. Dünya’da farklı ülkelerde inşaat sektöründen kaynaklanan atık miktarları hakkında istatiksel verilere ulaşmak mümkün. Örneğin ABD’de bu miktar EPA’ya( 2009 yılı arşivi) göre yıllık 160 milyon ton (endüstriyel olmayan atık üretimi). Türkiye’de inşaat sektörünün üreteceği atık miktarı ise sadece yapım değil aynı zamanda kentsel dönüşüm nedeniyle yıkım aktivitelerinden de kaynaklanacaktır. Bunun yanı sıra, köprü, metro, yol vb. inşaatlar devam etmekte ve bunların bakımları gerçekleştirilmektedir. Türkiye’de sadece alt yapı inşaatından kaynaklanan atık miktarı her yıl %3 oranında artış göstermektedir.
Yine EPA’nın raporlarına göre, inşaat faaliyetleri, arazi yüzeyini ciddi bir şekilde değiştirebilir. Çünkü bitki örtüsünün temizlenmesi ve kazı çalışmaları inşaat aktivitelerinin olmazsa olmazıdır.
Şimdi bu ayrıntıları akılda tutarak, etkiye daha ayrıntılı bir göz atalım.
İnşaat sektörünün çevre öğelerine ne gibi etkileri olabileceğini sorgulayalım ve basamak basamak inceleyelim.
Daha önceki yazılarımızda ÇED aşamalarından bahsetmiştik, bu nedenle herhangi bir projeye başlamadan önce aşağıdaki hususların dikkate alınması gerektiğini hatırlıyoruz:
Hassas ve korunması gereken çevresel alanlar belirlenir.
Projenin gerçekleştirileceği alanda hassas veya tehlikede olan flora ve fauna olup olmadığına bakılır.
Etkilenecek yer altı ve yüzey suları göz önünde bulundurulur.
Eğer inşaatın gerçekleşeceği alan evlere, okullara, hastanelere yakın ise bu bölgede bulunan insanların, gürültü, titreşim ve hava emisyonlarından sağlık bakımından nasıl etkileneceği de göz önünde bulundurur ki bu gördüğüm kadarıyla sıklıkla yok sayılan bir husus. İnsan olarak değerimiz olmadığını hissettirircesine, gürültüye, toz ve partiküle, titreşime şehrin en merkezi yerlerinde fazlasıyla maruz kalıyoruz.
Biraz daha inşaat konusunda özelleştirip anlatırsak, inşaatın gerçekleşeceği bölgede, inşaata başlamadan önce aşağıdaki ögeler risk yaratabileceğinden dikkate alınmalıdır:
Toprak tiplerinin ve bunların potansiyel erozyon haritası,
Bölge iklimi, hava durumu örnekleri ve akarsu akışları,
Topoğrafya ve doğal coğrafi özellikler (sitenin taşkın yatağında olup olmadığı da dahil olmak üzere)
İnşaat çizelgesi
Projenin her aşaması
Mevcut vejetasyon haritası, korunması gereken alanların belirlenmesi, ilerlemelerin her aşamasında temizlenen arazilerin ayrıntıları
Drenaj değişiklikleri, kontimine olmuş ve olmamış su kaynaklarının tanımlanması vb.
Bunların yanı sıra olası sosyal etkiler ve riskler de göz önünde bulundurulmalıdır. Bunlar:
Tarihi alanlar ve eserlerin bölgede bulunup bulunmaması.
Gömülü arkeolojik eserlerin kazılar sonucunda çıkma ihtimali (aslında bu husus daha çok alt yapı inşaatları için önemli olsa bile yine de göz önünde bulundurulmalıdır).
Yukarıda belirtilen incelemelerin hepsi çevre ve insan sağlığı açısından oluşabilecek riskleri azaltmak anlamında önemlidir.
Bugün İstanbul, kentsel dönüşüm aktivitelerin en çok etkilenen şehrimiz. Kentsel dönüşüm İstanbul’da ve gerçekleştirildiği her yerde yasa dışı ve izinsiz inşa edilmiş, yönetmeliklere uyum sağlamayan binaları yıkıp, yerine depreme dayanıklı, mevzuat ve yasaya uyumlu yeni binalar yapmak amacıyla gerçekleştirilmelidir. Aslında kentsel sorunlara güzel bir çözümdür kentsel dönüşüm. Ne var ki kentsel sorunlar, çevresel, sosyal ve ekonomik ögelerin de entegre olduğu biçimde çözülmelidir.
Kentsel dönüşümünün neden olduğu sorunların başında kentsel ısı adalarının artması gelir. Kentsel alanlar genellikle binalarla, yollarla ve diğer geçirimsiz yüzeylerle kaplı oldukları için daha yüksek güneş radyasyon emilimine dolayısıyla daha yüksek termal kapasiteye ve iletkenliğe sahiptir. Böylece kentsel alanlar çevredeki kırsal alanlara kıyasla nispeten daha yüksek bir sıcaklık yaşamaktadır. Binalardan, ulaşım araçlarından ve sanayiden çıkan atık ısı ile bağlantılı olarak kentsel ve kırsal alanlar arasındaki termal fark, kentsel ısı adasının gelişimine katkıda bulunmaktadır.
Kentleşme sürecinde doğal bitki örtüsü çoğu zaman ortadan kaldırılır ve üzerine yüzey döşenir. Yeşil alanlar korunsa bile genellikle süs amaçlı korunmaktadır. Dünya’nın toprak yüzeyinin kentsel kullanımlara dönüştürülmesi, küresel biyosfer üzerindeki insanın geri dönüşsüz etkilerinden biridir. Bu durum, yüksek verimliliğe sahip tarım arazilerinin kaybını hızlandırır, enerji talebini etkiler yani arttırır, iklimi değiştirir, hidrolojik ve biyojeokimyasal döngüleri, yaşam alanlarını değiştirir ve biyoçeşitliliği azaltır.
Kentsel dönüşümün ve inşaat sektörünün en baş ağrıtıcı faaliyetlerinin başında aslında ormansızlaştırma aktiviteleri geliyor. Bu durum küresel iklim değişikliğine, sera gazı yutaklarının yok edilmesi vasıtasıyla etki ederken aynı zamanda ilerideki yağış miktarlarını da değiştirecektir.
Ayrıca kentsel dönüşüm vasıtası ile artan konut miktarlarının getireceği nüfus ile birlikte hem su kalitelerinde hem de temin edilebilecek su miktarlarında sıkıntılar yaşanması olasıdır. Üstelik, bugünün nüfusunda bile sıkıntılara neden olan arıtma sistemlerine çok daha fazla miktarda atıksu yükü binecektir.
Dahası inşaat sektörünün kullandığı malzemeler ile çalışmaları sonucunda ortaya çıkardığı atığın çevreye etkisi oldukça büyüktür. Bu etki özellikle toprak ve su kaynakları ile yakından ilgilidir.
Bütün bunların sonucunda da sadece çevre değil halk sağlığı da etkilenecektir.
Kentsel dönüşüm, binalar riskli ve yasalara uygun olmadığı sürece, kaçınılmaz bir şekilde içinde olacağımız bir süreç ancak bu süreç gerçekleşirken dikkate alınan tek husus belli kişileri zenginleştirmek olmamalı. Burada en büyük sıkıntı, STO’ların rolü azaltılırken, yasama, yürütme ve yargının tek ağızdan çıkmasıdır. Çevresel Etki Değerlendirmesi yönetmelikleri 2011 yılında değişmişti ve bu değişiklik elbette çevre veya halkın lehine olmadı aksine kentsel dönüşüm projelerine daha fazla muafiyet sağladı. Tüm bunlar gerçekleşirken TMMOB’un, Çevre Mühendisleri Odası’nın yani teknik standartları ve sürdürülebilir faaliyetleri destekleyen kuruluşların rolü ve işlevi sınırlandı. Kısacası kentsel dönüşüm faaliyetlerinde devlet baskınlığı oluştu.
Aslında tüm bunların sonucu sadece kentsel dönüşümü gerçekleştiren inşaat sektörünü mutlu etmiyor. Bir de Kanal İstanbul, Taksim’in yenilenmesi gibi projeler var. Bu tür konularda ne zaman dile getirilse, halkın iradesi ile hareket edildiği, çoğunluğun her şeye ‘’evet’’ dediği hakkında bir hatırlatma geliyor. Hal bu ki burada sorgulanan bir meşrutiyet yok aslında. En azından itiraz hükümetin meşruluğuna değil. Ama sıkıntı ‘’hayır’’ diyen ve seçimlerde %50 olarak tabir edilen kesime dahil edilmeyen %50’in taleplerinin, görüşlerinin yok sayılması. Bu durum ister istemez ‘’ileri demokrasi’’ anlayışını sorgulatıyor.
KAYNAKLAR
Construction and Demolition (C&D) Waste Problem in Turkey, Hasan Sarptaş, Ege Üniversitesi, Ertuğrul Erdin, 9 Eylül Üniversitesi
A Meta-Analysis of Global Urban Land Expansion, Karen C. Seto , Michail Fragkias, Burak Güneralp, Michael K. Reilly
Kentsel Dönüşüm Çevreyi Nasıl Etkiliyor? was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.