Kendi Sesine Sağır Olmak

Kaçış
İzolasyona kaçışım sessiz bir isyandı. İnsanlardan, rollerden, hatta kendimden yorulmuştum. Herkes konuşuyor ama kimse duymuyordu. Bir noktadan sonra, konuşmanın da hiçbir şeyi değiştirmediğini fark ettim. Bedenim hala dünyadaydı ama zihnim çoktan kapılarını kapatmıştı. Her sabah işe gider gibi aynı rutine girdiğim hayat, bir mezar taşına dönüşmüştü, üzerimde adım yazılıydı ama içinde kimse yoktu.

O yüzden sessizliğe sığındım. Kendime “biraz ara” dedim ama o ara bir uçuruma dönüştü. Günleri, haftaları unuttum. Yemek pişirmek yerine düşünceleri ısıttım. Evin duvarlarıyla konuştum, kendi yankıma aşık oldum belki de. Çünkü o yankı bile insan sesinden daha dürüsttü. Kalabalıkların arasında yitirdiğim anlamı, yalnızlığın içinde bulurum sandım. Ama anlam, tek başına kalınca kabuğunu kapatan bir denizkestanesi gibi susuyordu. İzolasyona gidişim bir kaçış değildi belki, bir arayıştı: “Gerçek ben” diye inandığım o kırık parçayı bulmak için kendimi dünyadan çektim. Fakat dünyadan çekilince, ben de eksildim.

İzolasyonun Varlığı

Bir süre sonra anladım ki izolasyon bir mekan değil, bir bilinç hali. Dışarıyla bağın koptuğunda, içerdeki sesler büyüyor. Zamanın çizgisel akışı kırılıyor; dün, bugün ve yarın aynı odada oturuyor. Uyandığında bile uyanmış sayılmıyorsun, çünkü rüyaların artık seninle aynı havayı soluyor. Ben bu halin içinde bir süre asılı kaldım. Kalp atışlarım bile yankı veriyordu. İnsan, kendi sesine bu kadar yakın olunca sağırlaşabiliyor.

İzolasyonun anlamı, sanırım varlığın özüne dokunmakla ilgilidir. O sessizlikte “ben kimim?” sorusu yüzeye çıkar ama cevabı bulduğunda bile kimseye anlatamazsın. Çünkü orası kelimelerin öldüğü yerdir. Düşünceler dolaşır, cümleler boğazda kalır. Kimlik çözülür, isimler erir. O dönem benim için adeta ruhun laboratuvarıydı: her şey yavaşladı, her şey çırılçıplak kaldı. Ve ben fark ettim ki izolasyon sadece bir koruma biçimi değil; aynı zamanda varoluşun çıplak aynası. Korkutucu ama öğretici. Çünkü orada yalan söyleyemezsin. Orada yalnızca “sen” varsın ! çıplak, gerçek, savunmasız.

Çıkış

Ama o gerçeklik, bir noktadan sonra dayanılmaz hale geldi. İnsan nefessiz kalabiliyor, sessizlik de fazlasıyla ağırlaşabiliyor. O yüzden yavaşça kapılardan sızan küçük seslere tutundum. Önce bir “merhaba” dedim, sonra bir kahve içtim, sonra bir cümle kurdum: “Bugün biraz iyiyim.” İşte o cümleyle başladı geri dönüş. Komiser Sheakspre ’in o sakin “İyi misin?” mesajı, bir dostun “Gel yürüyelim” demesi, annemin “Sesini özledim” deyişi ,hepsi küçük birer köprüydü.

İzolasyondan çıkmak bir zafer değil, bir kabullenişti benim için. Artık duvarlarımı korumak yerine, aralık bırakmayı öğrendim. İnsanlara değil, hayatın kendisine inanmaya başladım. Dışarıdaki rüzgar artık korkutucu değil, hatırlatıcıydı: yaşamak hala mümkün. Desteklerle birlikte kendimi yeniden şekillendirdim; psikolog seanslarında ağladım, yazarken kendimi yeniden kurdum. Artık kalabalıklarda kaybolmuyorum, çünkü içimde bir sığınak taşıyorum. İzolasyondan çıkmak, yeniden “ben” olmaya razı gelmekti.
Ve ben razı geldim..çünkü artık sessizlik bile bana yaşamın başka bir biçimini anlatıyor: dayanıklılık!

Kendi Sesine Sağır Olmak was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.