Aynur, o gün çok yoğun bir trafikte kaldıktan sonra eve geldi. Çantasını, kabanını portmantoya astı. Kahveye susadığını hissediyordu. Mutfağa koşar gibi gitti. Kahveyi ve suyu makinaya koyup demlenmeye bıraktı. Üstünü değiştirirken telefon çaldı. Arayan ablasıydı. Babalarının trafik kazası geçirdiğini ama ölüm kalım meselesi olmadığını, şu anda annesiyle birlikte acilde olduklarını söyledi. Babasının bacağını alçıya almışlardı. Bir ay boyunca yerinden kalkmaması, beş ay boyunca da sağ ayağını hiç yere basmaması gerekiyormuş. Ve daha sonra, neredeyse bir seneye yakın sürecek fizik tedavi görmesi gerekiyormuş. Bu kadar sürede ayağa kalkabilmesinin de babasının ne kadar istekli olduğuna bağlıymış. Aynur’un başı dönmeye başladı, gözleri karardı. Dolabın kapağına tutundu düşmemek için. Babasının kaza geçirdiğine, ayağının sakatlanmasına, onun yaşadığı acıya nasıl dayandığına üzülemeden; geçim sıkıntısı kara bir sis gibi vücudunu sardı. Kara sis Aynur’un vücudundan gitmedi. Onunla birlikte evden çıktı, arabaya bindi, hastaneye gitti.
Ablasını acilin önünde sigara içerken gördü. Melis, Aynur’u görünce sigarasını ayaklı tablalardan birinde söndürüp kardeşine sarılarak ağlamaya başladı. Kendine geldiğinde Aynur’un sisini gördü.
Melis: “Bu da neyin nesi?”
Aynur: “Ne neyin nesi?”
Melis: “Bu işte kara sisimsi şey!”
Aynur: “Ne kara sisi, dumanı Allah aşkına? Neden bahsediyorsun?”
Melis: “Aynur, üstünde bir kara sis var!”
Aynur: “Melis, iyi değilsin sanırım sen. Halüsinasyon görüyorsun. İstersen hazır hastaneyken sana da bir baktıralım… Annem nasıl? Babamın yanında mı?”
Melis: “Evet evet, gel yanına gidelim. Babam uyuyor.”
Aynur: “Olsun, görmek istiyorum.”
Birlikte babasının odasına gittiler. Annesi, Aynur’u görür görmez boynuna atlayıp ağlamaya başladı. Sakinleştiğinde o da kara sisi gördü.
Annesi: “Bu kara sis ne böyle? Aynur kızım, sen iyi misin?”
Aynur: “Siz ne diyorsunuz? Kara sis de ne? Neredeymiş? Hani? Kafayı mı yediniz? Babamın hâline bak; ne duruma gelmiş koca adam. Nasıl yürüyecek şimdi? Siz tutturmuşsunuz bir kara sis.”
Tam o sırada doktor içeri girdi. Aynur’a garip gözlerle şöyle bir bakarak annesine doğru babasının son durumu hakkında bilgi verdi. Birkaç gün hastanede kalması gerekiyordu.
Üç kadın, o gün gece yarısına kadar hastane odasında beklediler.
Anneleri: “Siz artık gidin. Yarın işe gideceksiniz. Ben buradayım. İş çıkışı uğrarsınız. Evden birkaç eşya isteyebilirim.”
Aynur, eve döndüğünde ilk işi aynaya bakmak oldu. “Nerede hani bu kara sis? Ben hiçbir şey görmüyorum. Ben hâlâ aynı benim.” diye söylendi. Ilık bir duş alıp yatağına yattı. Saat neredeyse gecenin dördü. Ancak kara sis, gecenin sessizliğinden fırsat bilip Aynur’u sıkıştırmaya başladı.
Babası, henüz yeni girdiği bir şirketin şoförlüğünü yapıyordu. Kazandığı para kiraya ve geçinmeye ancak yetiyordu. Annesi bugüne kadar hiç çalışmamıştı. Bugünden sonra çalışabilir miydi? Hiçbir fikri yoktu. Kendisinin kazandığı ise ancak kirayı, arabasının benzinini, faturalarını karşılıyordu. Erkek arkadaşı olmasa aç kalırdı. Ablası evliydi. Kocasının durumu oldukça iyi fakat eli pek açık sayılmazdı. Hatta cimri denilebilirdi.
Sabaha kadar gözüne uyku girmedi. Saat sekizde yatağından kalkıp hazırlandı. Uykusuz gözlerle işe gitti. Kimseye selam vermeden masasına geçti. İnsanların göz ucuyla ona baktığını fark etti ancak umursamadı. Omuzuna dokunan bir el, vücudunu yerinden sıçrattı.
Nazlı: “Kuzum, neyin var senin? Hiç selam vermedin.”
Arka masadan bir ses (Ahmet): “Kara sise yakalanmış.”
Nazlı: “O da nedir? Ben görmedim kara sis falan.”
Ahmet: “Aynur’un üstündeki kara sisi görmüyor musun?”
Nazlı: “Hayır, görmüyorum.”
Aynur: “Ayy Nazlı, bunlar kafayı yemiş. Sürekli birileri bana ‘bu kara sis de ne?’ diye soruyor. İnsanlar garip garip bakıyor. Delirmek üzereyim.”
Nazlı: “Boş ver tatlım sen onları. Bak, sana ne göstereceğim… Bu akşamki randevumda giyeceğim elbiseyi kargo ile buraya getirttim. Beğenecek misin bakalım…”
Nazlı elbisesini getirmeye gittiğinde kara sis Aynur’u tekrar sıkıştırmaya başladı. İçi sıkıldı. Midesi bulandı. Kusacak gibi oldu. Tuvalete koştu.
O gün babasının yanına uğramadı. Annesine, mesaiye kalmak zorunda olduğunu, ertesi güne çok acil yetiştirmesi gereken bir rapor hazırlaması gerektiğini, evde çalışmaya devam edeceğini söyledi.
Aynur, eve gelir gelmez yatağına girdi. Biraz uyumak ona iyi gelecekti. Son kırk dört saattir hiç uyumamıştı. Gözlerini kapadı. Ancak kara sis bu kez kalbine baskı yapmaya başlamıştı. Aynur yataktan fırladığı gibi pencereye koştu. Soğuk havayı ciğerlerine çekerek rahatlamaya çalıştı. O anda arabasını satmaya karar verdi.
Arabadan gelen para; hastane masraflarını, ilaçları, kontrolleri, pansumanları karşılamaya yeterdi. Anne ve babasının evinin kirasına yardımcı olması için ablasını aradı. Melis, biraz korktuğunu belli eder şekilde kocasıyla konuşacağını söyledi. Aynur biraz rahatlamıştı. Yatağına girdi ve kesintisiz sabaha kadar uyudu.
Kazanın üstünden dört ay geçmişti. Babası, baston kullanımında hâlâ zorlanıyordu. Sanki bu durum içten içe hoşuna gidiyordu. Bütün gün evde yatmak, televizyon izlemek, gazete okumak iyi gelmişti ona. Annesi az da olsa para kazanabileceği bir iş bulmuştu. Mahallede bulunan bir konfeksiyondan haftada bir bluz, pantolon, gömlek gibi kıyafetlerden seri seri alır; kimisinin düğmesini diker, kimisinin yakasını süsler, kimisinin defosunu tamir ederdi. Melis, haftada en az iki kez Aynur’u arayıp maddi durumlarının ne kadar kötüye gittiğinden yakınıyordu.
Erkek arkadaşı, Aynur’un kara sisinden sürekli şikâyet ediyor; ona yaklaşmakta, dokunmakta zorlandığını, artık dayanamayacağını söylüyordu. Sonunda bir gün ayrılmak istediğini söyledi.
Aynur, sevgilisinin ondan ayrıldığı günün gecesi yatağına yattığında, yine babasının kaza geçirdiği günkü gibi kara sis kalbine baskı yapmaya başladı. Kendini pencereye doğru attı, sıcak boğucu havayı ciğerlerine çekti, anne ve babasının yanına taşınmaya karar verdi.
Kara Sis (2024) was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.