Batman’i alkışlayıp neden içten içe Joker’in sahneye çıkmasını bekliyoruz? Jungiyen bir bakışla ekranın “arıza” tipleri üzerine psikanalitik bir analiz.
By Gemini
İnsanlık tarihi, bir bakıma düzen (Cosmos) ve kaos arasındaki bitmek bilmeyen savaşın tarihidir. Mağara duvarlarına çizilen ilk resimlerden modern dijital platformlardaki karmaşık senaryolara kadar, anlattığımız hikayelerin çoğu Joseph Campbell’ın o meşhur “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” şablonuna sadıktır: Kahraman yola çıkar, ejderhayı öldürür, düzeni sağlar ve eve döner. Biz de ekran başında bu düzenin sağlanışını huzurla izleriz.
Ancak, Jungiyen psikolojinin derin sularına indiğimizde, kahramanın o parlak zırhının altında, hikayenin gölgede kalmış asıl mimarını görürüz: Trickster, yani Hilebaz.
Burada ilginç bir paradoksla karşı karşıyayız. Neden kusursuz ahlaka sahip, her şeyi doğru yapan, “Süper-Ego”su gelişmiş esas oğlanları izlerken içten içe sıkılırız da; yalan söyleyen, manipüle eden, düzeni altüst eden o “arıza” tipler sahneye çıktığında gözümüzü ekrandan ayıramayız? Kara Şövalye’de Batman’i mi yoksa Joker’i mi daha büyük bir iştahla izledik? Geniş Aile’de Koyu Bilal’in kuralları mı yoksa Cevahir’in elinde patlayan “kumarbaz” planları mı bizi ekranda tuttu?
Müslüm Baba konserlerinin bir “toplu terapi seansı” olması gibi, Trickster karakterlerini izlemek de toplumun bastırılmış dürtüleri için bir katarsis (duygusal boşalım) alanıdır. Gelin, ekranın hilebazları üzerinden kendi zihnimizin arka sokaklarına, kolektif gölgemize bir yolculuğa çıkalım.
Arketipin Anatomisi: Eşiklerin Bekçisi
Carl Gustav Jung’a göre arketipler, kolektif bilinçdışımızın evrensel yapı taşlarıdır. Trickster, bu arketipler arasında tanımlanması en zor olanıdır çünkü doğası gereği cıva gibidir; tutamazsınız, şekil değiştirir. O, eşiklerin bekçisidir. Hem kurnazdır hem aptal, hem yaratıcıdır hem yıkıcı.
Trickster’ın temel psikolojik işlevi hayati bir dengeye dayanır: Düzenin devamlılığı için, o düzenin arada sırada bozulması gerekir. O, katılaşmış toplumsal kuralları, bireylerin taktığı sahte maskeleri (Persona) ve sistemin ikiyüzlülüğünü ifşa etmek için vardır. Kahraman sınırları korurken, Trickster sınırları ihlal eder. Ve psikolojik gelişim, tam da bu sınır ihlalleriyle başlar.
1. Saf İd ve Süper-Ego Çatışması: Joker’in Kahkahası
Trickster her zaman sempatik bir yaramaz değildir; bazen psikemizin en karanlık dehlizlerinden çıkan saf bir yıkımdır. Christopher Nolan’ın The Dark Knight filmindeki Joker, bu arketipin “Gölge” (Shadow) ile birleşmiş en sert formudur.
Freudyen bir okumayla bakarsak; Batman, aşırı gelişmiş bir Süper-Ego’dur. Kuralları, sınırları ve keskin ahlaki kodları vardır. Joker ise saf İd’dir; dürtüseldir, haz ve yıkım odaklıdır. “Ben sadece arabaları kovalayan bir köpeğim, planım yok” derken, aslında rasyonel aklın acizliğini vurgular.
Joker’in Batman’e yaptığı, aslında psikolojik bir “ayna tutma” seansıdır. Onu, kendi ahlaki kurallarını ihlal etmeye zorlar. Joker bize şunu fısıldar: Medeniyet dediğiniz şey, ışıklar gidene kadardır. Trickster, toplumun “iyi ve medeni” maskesini (Persona) yırtıp atar ve altındaki ilkel dürtüyü gösterir. Bu yüzden onu izlemek korkutucu olduğu kadar, bastırılmış şiddet dürtülerimiz için de bir o kadar tatmin edicidir. Melanie Klein’ın “yansıtmalı özdeşim” kavramındaki gibi, içimizdeki kaosu Joker’e yansıtır ve onun üzerinden güvenle deneyimleriz.
2. Tanrısal Hilebaz: Loki ve Egonun Enflasyonu
Marvel Sinematik Evreni’nde Tom Hiddleston ile ikonikleşen Loki, arketipin mitolojik kökenlerine sadık bir örnektir. Bir “şekil değiştiren” (shapeshifter) olarak, sadece fiziksel değil, ahlaki olarak da sürekli form değiştirir.
Loki’nin varoluş amacı, abisi Thor’un temsil ettiği “Kahraman/Kral” arketipini dengelemektir. Thor başlangıçta kaba kuvvet, kibir ve mutlak düzendir (Ego Enflasyonu). Eğer Loki’nin hileleri, ihanetleri ve yarattığı kaos olmasaydı, Thor asla o narsisistik balonundan çıkıp bilge bir krala dönüşemezdi.
Jungiyen bakış açısıyla Loki, Thor’un gölgesidir. Kahramanın duymak istemediği gerçekleri, alaycı bir dille yüzüne vurur. Loki’nin “yalanları”, aslında Asgard’ın mükemmel görünen düzeninin altındaki çürümüşlüğü ortaya çıkaran en büyük hakikattir. Bize öğretir ki; bazen gerçeğe ulaşmak için dolambaçlı yollara sapmak gerekir.
3. Bizim Mahallenin Hilebazı: “Cücü” ve Puer Aeternus
Global örneklerden yerel kültürümüze döndüğümüzde, Trickster’ın daha bizden, daha sıcak ama bir o kadar da “arıza” bir formunu görürüz. Geniş Aile dizisindeki Cevahir Kirişçi, Türk televizyon tarihinin en başarılı modern Trickster uyarlamalarından biridir.
Cevahir, Jung’un “Puer Aeternus” (Ebedi Çocuk) arketipi ile Trickster’ın mükemmel bir füzyonudur. Asla büyümez, sorumluluk almaz, sürekli “akıyor” diyerek plansızlığın peşinden koşar. Karşısında ise “Koyu Bilal” vardır; yani düzenin, hırsın, kuralcılığın ve otoriter “Baba” figürünün karikatürize edilmiş hali.
Cevahir’in işlevi, o geleneksel mahalle yapısındaki sıkışmışlığı kırmaktır. Yaptığı her “kumarbaz” plan, söylediği her yalan, aslında mahalledeki durağan havayı dağıtır. Cevahir başarısız olur, dayak yer, rezil olur ama günün sonunda izleyiciye ve mahalleliye “hayatı çok da ciddiye almayın” mesajını verir. O, kasvetli ve kurallı gerçekliğin içinde bir nefes alma alanıdır. Biz, kendi hayatımızda yapamadığımız sorumsuzlukları onun üzerinden vekâleten deneyimleriz.
4. Kültürel Savunma Mekanizması: Keloğlan
Daha önceki yazımda Nazar Boncuğu’nu kolektif bir paranoyanın kalkanı olarak incelemiştik. Keloğlan da benzer bir kültürel savunma mekanizmasıdır. Keloğlan, fiziksel gücün (Kahraman) değil, zihinsel esnekliğin zaferidir.
Masallara baktığımızda Keloğlan’ın hiçbir şeyi yoktur; parası, kası, hatta saçı bile (bir eksiklik/hadım edilme sembolü olarak kellik). Ancak karşısında mutlak otoriteyi temsil eden Padişah, Vezir veya Devler vardır. Trickster, hiyerarşiyi sevmez. Keloğlan, sarayın o aşılmaz duvarlarını zekası ve kurnazlığıyla aşar.
Melanie Klein’ın “Haset” (Envy) kavramıyla bakarsak; Keloğlan, halkın sahip olamadığı güce duyduğu hasedin, zeka yoluyla onarılmasıdır. Güçlüyü, gücüyle değil; aklıyla yenerek “adaleti” sağlar. Bu, kolektif bilinçdışımızdaki “Güçlü/Zalim Babaya” başkaldırma arzusunun en masum ve mizahi tezahürüdür.
5. Sistemin Açığını Bulmak: Saul Goodman
Modern dünyanın en büyük “düzeni” ve belki de yeni dini hukuk sistemidir. Jimmy McGill’in Saul Goodman’a dönüşümü, bu katı sistemin içinde hayatta kalmaya çalışan bir Hilebazın doğuşudur.
Abisi Chuck, hukukun kutsallığına inanan katı bir “Senex” (Yaşlı Bilge) figürüdür. Saul ise bu kutsallığı renkli takımları ve ucuz reklamlarıyla sirk alanına çevirir. Saul’un dolandırıcılıkları, sistemin ne kadar manipülasyona açık ve aslında ne kadar “adaletsiz” olduğunu gösteren bir aynadır. O, yasa ile yasadışı arasındaki o ince çizgide dans eder. Bize sistemin açıklarını gösterirken, aslında kendi ahlaki esnekliğimizle yüzleşmemizi sağlar.
Sonuç: İçimizdeki Hilebazla Barışmak
Neden bu karakterlere muhtacız? Çünkü modern hayat, bizden sürekli kusursuz bir “Persona” performansı bekler. İyi bir öğrenci, iyi bir çalışan, uyumlu bir vatandaş olmak zorundayız. Süper-Ego’muzun baskısı altında ezilirken, Trickster arketipleri bize bir çıkış kapısı sunar.
Onlar, bizim yapamadıklarımızı yaparlar. Toplantının ortasında masaya çıkıp dans ederler, en ciddi anlarda kahkaha atarlar, kuralları yırtıp atarlar. Onları izlemek, bastırdığımız gölgemizin güvenli bir şekilde tatmin olmasını sağlar.
Jung’un dediği gibi: “Hayatın öğle vakti olduğu kadar, gece yarısı da vardır.” Kahramanlar bize öğle vaktinin erdemlerini gösterir; Tricksterlar ise gece yarısının cazibesini, belirsizliğini ve yaratıcılığını hatırlatır. Bireyleşmek, sadece kahraman olup ejderhayı öldürmek değildir. Bazen o ejderhayla dalga geçebilmek, bazen de ejderhanın kendisi olabilmektir.
Çünkü düzen sizi hayatta tutar, ama kaos size yaşadığınızı hissettirir. Belki de hikayeyi başlatan Kahraman olabilir ama hikayeyi izlenir kılan her zaman o kaotik, ne yapacağı kestirilemeyen Hilebazdır.
By Gemini
Kaosun Kutsal Soytarıları: “Trickster” Arketipi ve Kolektif Gölgenin Ekrandaki Dansı was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.