Kaleme ve mikrofona yaylım ateşi

Dün sabah da işyerine gelirken ve haber toplantısında bir yandan hangi haberleri gündeme alacağımızı planlamaya çalıştık, bir yandan da maalesef meslektaşlarımızın “birinci haber” olmasının tatsızlığını yaşadık. BirGün TV’nin canlı yayınında, dün sabah saatlerinde gözaltına alınan ama “gözaltına alınmamış da, polisin davetiyle ve polisle birlikte evlerinden alınıp sorguya götürülmüş” gibi abuk sabuk bir açıklamayla alınan meslektaşların durumunu anlamaya çalıştık.

Bu konuyu değerlendirmek üzere canlı yayında konuk ettiğim birgun.net Yayın Koordinatörü sevgili meslektaşım Uğur Koç, Çağlayan Adliyesi’nden daha yeni gelmişti. Ayağının tozuyla, elinde henüz “duruşma salonu yazıcısından taze çıkmış” mahkeme hükmünü sallayarak girdi stüdyoya.

O da, daha önce yargılanıp geri çevrilen ama yeniden yargılama sonucu ceza aldığı bir başka “anti – medya” kararı anlattı ilk önce. Zaten sadece ve sadece “haber yapmak” yani gazeteciliğin gereğini yapmak gibi suçlamalarla, pek çok BirGün mensubu ve başka meslektaşlar gibi, nasıl defalarca “karakol – savcılık – mahkeme salonu” üçgeninde, “rejim tarafından sürüm sürüm süründürülme cezasının” neredeyse sürekli mahkûmları olduklarını da konuştuk.

∗∗∗

Böyle bir bombardıman altında yapıyoruz mesleğimizi.

7/24 kalemlerimize, klavyelerimize, mikrofonlarımıza, kameralarımıza (mecazen) ateş etmekten geri durmuyorlar. Kimi zaman bizzat fiilen, fiziken gövdelerimizin de hedef alındığı vâkîdir. Sırf işini yaptığı için ve tabii işini doğru düzgün yaptığı için, boyun eğmediği, biat etmediği, bağımsız duruşundan taviz vermediği için kaç meslektaşın cenazesinin kaldırıldığını, kaç meslektaşımızın yaralandığını, kör pusularda kör kurşunlara, sopalara ve muştalara – yumruklara hedef olduğunu sayamayız bile. 

Hedef belli. Bizim naçiz kişiliklerimiz ya da gövdelerimiz değil. İşimizin malzemesi yani yazıp çizdiklerimizi, yani haberleri dert ediniyorlar.

İstiyorlar ki, hiçbir şey yazılıp çizilmesin ve söylenmesin.

Hatta ve hatta başkalarının ve meselâ kendi yandaşlarının yazıp çizdiklerini yeniden haber yapmamız bile onlar için suç (!) teşkil ediyor. 

En yakın örnektir: Yandaş Sabah Gazetesi’nin bir muhabirinin bir savcıya yaptığı ziyareti “selfie”sini de ekleyerek kendi gazetesinde yayımladığı bir haberi, haber yaptıkları için BirGün mensubu gazetecilerin “savcının resmini yayımlayıp hedef göstermek” suçlamasıyla yargılanıp (ve hatta) mahkûm edilmesi. Öyle bir baskı ve korku iklimi yaratmaya çalışıyorlar ki, siyasetçilerin ağzından çıkan bir sözün gazete sayfalarında veya TV ekranlarında, internet sitelerinde görülmesi duyulması, yani haberciliğin gereği olarak “aktarılması” bile suç haline getirildi bu devirde.

Zaten yorum ve analiz yapanın, bir takım şeyleri hür irademizle eleştirmenin, mağdur halkının hakkını arayıp, sorunlarına sahip çıkmanın, nasıl “ağır suçlar” kapmasına alındığını anlatmaya bile gerek yok.

Adliye koridorlarında nasıl süründürülmeye ve gözdağı verilmeye çalışıldığımızın trajikomik örneklerini her geçen gün çoğaltmaktan da geri durmuyorlar.

Örneğin, benim geçen yıl Twitter’da (şimdiki adıyla X) yaptığım bir paylaşımın altına, zavallı yandaş bir muhbir şunu yazıp ihbarda bulunabiliyor: “Bu adam işte böyle korkak biri. Aslında bu yazdığıyla Sayın Cumhurbaşkanımızı kast edip onu hedef alıyor ama. Korkak olduğundan açık açık söyleyemiyor”

Haydi diyelim ki, zavallı muhbir kendince bir hevesle göze girmek için çırpınmış. Savcılık, adeta muhbirin yazdığını “copy – paste” yapıp iddianame tanzim ediyor. Gidip yargılanacağım.

Güler misin ağlar mısın?

Furkan Karabay örneğinde de olduğu gibi, bir meslektaşımız sırf bazı yargı mensuplarından söz ettiği için “hedef gösterme” suçlamasına muhatap oluyor.

Fatih Altaylı gibiler, sadece “tarihi olguları hatırlattığı” halde, Cumhurbaşkanı’na fiili saldırı ve tehdit gibi bir suçtan yargılanacak.

Bir süre önce tahliye olan Ercüment Akdeniz, aslında var olmayan bir “silahlı terör örgütü” uydurularak tam 8 ay haksız yere zindanda tutuldu.

TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, 2 hafta önce akıllara ziyan bir “casusluk soruşturması” bağlamında tutuklandı, yönettiği TV kanalına da TMSF ansızın “çöküverdi”.

∗∗∗

Dün sabahki gazeteciler operasyonunda hedef alınan meslektaşlarımızın başına gelenler de, yargı tarihine geçecek boyutlarda şeyler. Bazıları emniyet sorgusundan sonra “Serbestsiniz” denilip, tam kapı eşiğinde “Bir dakika! Bir dakika!” diye tekrar içeri çağrıldıklarını ve iade edilen telefonların yeniden talep edildiğini ama yine bırakıldıklarını gördük.

Sadece büyük kentlerimizde değil, taşrada yerel basında çalışan meslektaşlarımızın da adeta “nefes aldın” gibi gerekçelerle, sırf gazetecilik yaptıkları için nasıl baskı altında tutulduklarını itilip kakıldıklarını ibretle izliyoruz.

Yaygın medyada, internette, YouTube’da başta sosyal medya mecralarında “muktedirin hoşuna gitmeyen ve güç sahiplerini rahatsız eden” her türlü yayını, ceza ve tehditlerle acımasızca hedef alıyorlar.

Özetle…

Yaylım ateş altındayız.

Ama asla mevzilerimizi terk etmiyoruz. Gücümüzü haklılığımızdan, gerçeklerden, habercilik aşkımızdan, topluma hizmet için içtiğimiz anddan alıyoruz.

Attığınız mermiler ve füzeler bizi zerre kadar korkutmuyor.

Gururla arz ederiz.