Kadın düşmanı rejime karşı nasıl kazanacağız?

Fatoş Erol – SOL Feminist Hareket

Toplumsal desteğini kaybeden, halk nezdinde meşruiyeti kalmayan gerici saray rejimi iktidarını kalıcılaştırabilmek için toplumsal muhalefete daha fazla saldırarak, halkı sindirmeye çalışarak, baskıyla, şiddetle yoluna devam etmeye çalışıyor. Bu saldırı dalgasına karşı büyüyen toplumsal direnişe damga vuran, en dinamik ve en dirençli kesimlerinden birisi de kadın hareketi. Çünkü kadınlar, 23 yıldır AKP’nin gerici-faşist politikaları nedeniyle sistematik olarak bu saldırı ve şiddetin hedefinde. Siyasal İslamcı ve neoliberal bir rejimi kurmaya çalışırlarken kadınların hayatlarının, haklarının bu çerçevede belirlenen sınırlara hapsedilmeye çalışıldığı; şiddetten yoksullaşmaya, tarikat ve cemaat kıskacından emek sömürüsüne, geleceksizlikten eğitim ve sağlık hakkının gaspına kadar uzanan bir saldırı dalgası var.  

2025’te ilan edilen ve önümüzdeki 10 yıl için hedeflenen “Aile yılı” politikası ile kadınların ve LGBTİ+’ların varlığına doğrudan savaş açıldı. Bizleri kamusal alandan dışlayan, kadınları birey olarak değil ancak aile içerisinde makbul anne kimliği ile tanımlayan, LGBTİ+’ların varlığını kriminalize eden rejim yaşam hakkımıza saldırıyor. 11. Yargı paketi ile LGBTİ+’ları doğrudan hedef alan saray rejimi son derece keyfi uygulamalarla bedenlerimiz ve yaşamlarımız üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyor. Aynı zamanda kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik artan şiddet bilinçli bir cezasızlık politikası ile destekleniyor. Fiili şeriat rejimi kurma yolunda medeni haklarımıza yönelik saldırı, Diyanet’in miras hakkımıza, giyim kuşamımıza, yaşamlarımıza yönelik pervasızca fetvalarıyla haklarımız ve hayatlarımız dinci-gerici müdahalelerle kısıtlanmaya çalışılıyor. İşsizlik, güvencesizlik, düşük ücretler, bakım yükü ve esnek çalışma modelleri kadınları büyük bir yoksulluk kıskacına sürüklüyor. Kadınlar en güvencesiz işlerde çalıştırılıyor, iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor, tarımda, tekstilde, temizlik işlerinde, ev içi görünmeyen emekte sömürüyü en ağır biçimiyle yaşıyor. 

Tüm bu saldırıların ortasında, baskı ve şiddetle ayakta kalmaya çalışan, bir grup azınlığın menfaatleri için memleketi yangın yerine çeviren bu gerici rejime karşı mücadele hattımızı nereye kuracağız, geleceğimizi nasıl kazanacağız, kadın düşmanı bu rejimi nasıl yeneceğiz soruları önümüzde duruyor. Bu sorulara belki bugünden tek bir cevap bulamıyoruz ancak birkaç soruyu önümüzdeki dönemde daha yüksek sesle tartışmak faydalı olabilir.  

Rejime karşı verilen mücadelede feminist hareketin haklarımıza ve hayatlarımıza yönelen saldırılara karşı her zaman daha kolektif bir eylem hattının örülmesi için önemli bir deneyimi ve birikiminin olduğunu biliyoruz. Ancak saray rejimine yönelik mücadelede toplumsal muhalefetin bütününde olduğu gibi kadın hareketinin de daha örgütlü ve daha bir arada olduğu bir mücadeleye ihtiyacı var. Feminist hareketin yıllardır yarattığı birikim ile yalnızca sokak eylemlerinde değil, yerel dayanışma ağlarında, üniversite forumlarında, mahalle inisiyatiflerinde, işyerlerinde de kendini daha fazla gösteren yaygın bir örgütlülüğe ihtiyaç bulunuyor. Buralardan büyüyecek olan mücadele inisiyatiflerinin ortak bir politik mücadele hattında buluşturularak birleşik bir kadın ve LGBTİ hareketinin yaratılması gerekliliği önümüzde duruyor. Kadın örgütleri, feminist kolektifler, gençlik hareketleri, kadınların sendikal örgütlenmeleri, yerel mücadele direnişleri ve LGBTİ+ hareketinin farklı alanlardaki çok yönlü direnişlerinin ortak bir siyasal hat ile birleşik mücadelesi gerici rejim karşısındaki dağınıklığın aşılmasını ve ortak bir direniş hattının örgütlenmesini sağlayabilir.  

Birleşik bir kadın ve LGBTİ+ hareketi, yalnızca rejimin saldırılarını püskürtmeyi değil, aynı zamanda rejimi yenme ve önümüzdeki dönemi bir yeniden kuruluş mücadelesi ile birleştiren bir gelecek siyaseti etrafında buluşmalıdır. Birleşik bir mücadelenin siyasal zeminini yaratacak ortaklaşmalar, doğrudan mücadelemizin deneyimleri ve kendi taleplerimiz üzerinden kurulabilir.  Şiddetsiz bir yaşamın, güvenceli bir işin, laikliğin, eğitim ve sağlık hakkımızın, bedenimizin ve hayatlarımızın özgürleşmesinin, hayatın her alanında eşit bir yaşam mücadelemiz, aynı zamanda bu gerici rejimi değiştirme ve yeniden kuruluş ekseninde verilen mücadelenin de bir parçası olmalıdır.  

Kadınların ve LGBTİ+’ların yaşamın her alanında verdiği mücadele, aynı zamanda gençlik hareketi, işçi eylemlikleri, çevre direnişleri gibi diğer toplumsal mücadele alanları ile ortak siyasi bir hatta rejim karşıtı bir birleşik mücadelenin de parçası olarak büyütülmelidir. Birleşik bir kadın mücadelesinin nasıl kurulacağı sorusu yalnızca kadın hareketinin değil, rejime karşı verilecek tüm toplumsal mücadelenin de belirleyici sorusudur. Bugünün sorusu artık bu mücadeleyi nasıl ortaklaştıracağımızdır. Tarihsel deneyimlerimiz ve dayanışma pratiklerimiz böyle bir mücadeleyi kurmak için fazlasıyla yeterlidir. Bu birikimi yan yana getirmek ve hayatlarımızı kuşatan gerici rejime karşı mücadelemizi ortak bir yeniden kuruluş mücadelesine dönüştürmek ise önümüzde duran en acil görevdir.