Kabuk atan ceviz!

Bölüm bir: Çileli nesil! Bölüm iki: Toprakların sahibi; Öğretmen hanım. Bölüm Üç: Karganın Attığı!

Resim yazara aittir.

Ücret duvarına takılmadan yazının tamamını burayı tıklayarak okuyabilirsiniz.

Bölüm bir: Çileli nesil!

Ceviz mevsimi. Sincaplar bayrama durmuşlar. İlk güneşte kaptıkları cevizle daldan dala zıplıyorlar.

Daldaki cevizler yerlere dökülmüş. Eskiden yere dökülmüş ceviz göremezdik.

Bir insan kuşağı vardı. Almanya’ya ilk gelen nesil deniliyordu. Kimi aynı memleketten kimi ise başka başka diyarlardan gelmişlerdi.

Çile nesliydi onlar.

Sözleşmiş gibiydiler. Sabah seherlikte, ellerinde uzun sırıklarla kadın erkek dalarlardı cevizliklere.

Birkaç defa biz de denemiştik. Ne yaptıysak elimiz boş dönmüştük. Nasıl olsa yine bizden önce davranmışlardır diye vazgeçtik.

Ne çok insan ölüyor.

İnsanlar çok çok ölüyorlar. Gözümüzün önünde o nesil kaybolup gitti. Kalanlar da evlerinden çıkamaz oldular.

Cevizler dalında kabuk atmaya durmuşlar. Kabuk atan ceviz mi bunlar?

Böyle bir isimleri var mı bilmem ama yakıştı gibi; Kabuk atan ceviz!

Çileli nesil bize ceviz bırakmıyordu. O yüzden toplama alışkanlığı edinemedik.

Bizden sonrakilere desek ki;

Kabuk atan ceviz yerlere dökülmüş. Toplayın.”

Onun bir ağacı mı var?” diye yanıt verirler.

Nesilden nesile bir başka olduk.

Kabuk atan ceviz kabuğunu atıyor…

Resimler yazara aittir.

…………………

Kabuk atan ceviz!

Bölüm iki: Toprakların sahibi; Öğretmen hanım.

Gecenin fırtınası ağaçları salladı da salladı. Cevizli yollardan yürüdüm sabah sabah. Geçen gün kabuk atan ceviz demiştik bunlara. Hatırladın mı?

Fırtına şikayetimi duymuş olacak ki yerlere döküvermiş kabuksuz kalanları.

Üç beş, beş beş topluyorum. Bisikletinin üzerinden bir kadın “Günaydın” diyerek geçti yanımdan. Arkasından bakakaldım.

Neden geçip gitti, bu ceviz toplanmaz mı?” diye söylendim arkasından. Köşeyi dönüp kayboldu yeşilin koyusunda.

İki nefes alıp vermiştim ki yanımda bitti. Dayanamayıp dönmüş. Bisikletini çalıya yaslayıp geldi. Benden avantajlıydı; bisikletinin selesi vardı!

Amerikan cevizi mi bunlar?” diye sordu.

Ayağımın altında bir tanesini kırıp ayıkladım. Ayıklanmışı uzatarak; “Kabuk atan ceviz” dedim.

Hiç duymadım. İsmi çok ilginçmiş hem de çok lezzetli” dedi üstün Almancası ile.

Duyamazdın!” diyerek tek kelimelik bir cümle kurdum.

Neden?” diye sordu, memleketin sahibi olmanın yılışık ses tonuyla.

İsim babası benim. Üç gün önce koydum bu ismi!” diyerek cevizi sahiplendim derakap.

Toprağı senin olabilir ama cevizin ismini ben koydum” diyerek böbürlendim haklı olarak.

Kafası iyice karıştı.

Bir de ‘Karga atan ceviz’ var. Görmek istersen sabah erken gelmelisin. Kimseler yokken görebilirsin.” dedim.

Onun isim babası da sen misin?”

Evet. Toprak senin olabilir. İtirazım yok buna. Ama isimleri ben koyarım!” diye gururla yanıtladım.

Yakındaki lisede öğretmenmiş. Hem de Almanca öğretmeni.

Toprağın sahibi olmanın yanısıra dilini de öğretenmiş. ‘Sesindeki dikliğin haklı nedeni varmış.’ diye geçirdim içimden.

Derse yetişmeliymiş. Bindi bisikletine. Sabah” Karga atan cevizi” göstermem için sözleştik.

Bisikletinin üzerinden dönüp dönüp baktı. Bakıp bakıp dönmedi. Gitti. Pedala bastı. Basıp gitti.

………………

Resimler yazara aittir.

Kabuk Atan Ceviz

Bölüm Üç: Karganın Attığı!

Öğretmen hanım gelmedi. Hangi öğretmen olacak, tabii ki ceviz topladığımız öğretmen hanım. Almanca öğreten. Toprakların sahibi olan.

Kendisi bilir. Sabah buluşup, karganın attığı cevizi gösterecektim.

Hatırladın mı?

Karganın attığı, kabuk atan cevizi.

Gelmedi. Gelmesin!

Ben olsam, ömrümde görüp göreceğim bu güzel karga için gece uyumazdım.

Kabuk atan cevizi gördük, bildik. Burada özne değişiyor: Karga. Kabuk atan cevizi atan karga.

Gelirim.” demişti. Gelmedi. “Sabah” diye sözleşmiştik. Gerçi hangi sabah olduğunu belirtmedik. Hangi sabahın hangi saatinde buluşacaktık? Ben demedim. Ama o da sormadı. Her şeyi ben mi söyleyeceğim? Kendisi düşünüp sorsaydı. Sormadı.

Burada buluşalım.” demiştim. Ben gittim. Bekledim, bekledim; gelmedi.

Fakat karga geldi. Evet evet, tabii ki geldi. Karga sözüne sadık bir kuştur.

Karga deyip geçme. O, hak ihlaline uğramış bir kuştur.

İnsan canlısı, bir başka insan canlısını küçümsemek için ta zamanında onun hakkını ihlal etmiştir:

Karga gibi sesi var!”

Ne demek şimdi bu?

Seni bilmem, ben çok beğenirim onun sesini. Çok tok, çok çok tok bir sesi var. Kuşların bir büyük dervişidir o. Az konuşur. “Gak” der, başka bir şey demez. Bazen “Gaak” diyerek bir ölçü uzatır. Hepsi bu kadar. Duyup duyacağın budur!

İnsan sadece insana yapmaz zulmünü. Bak, kargaya da yapmış. Karga bin bin, on bin yıldır yalnızlığa mahkûm olmuş. Kuşlar bile onun sesini beğenmiyor. Olduğu yere konmuyorlar. Hep insandan ötürü.

Halbuki karga, canlıların içinde pek barışseverdir. Kavga olan yerde durmaz.

Güvercin mi?

Güvercinin neyi var? Kanadı beyaz. Hepsi bu! Kanadı beyaz diye yere göğe güvercin çizdiniz. Bayraklara, flamalara ilmek ilmek işlediniz beyaz kanadını.

Güvercin durmaz. Ya takla atar ya ilk fırsatta tüyer. Oysa karga, bir insan ömrüne yakın, durduğu yerde durur. Neşelidir. Çelik çomak bile oynar.

Ceviz atar. Cevizi aldığı gibi yükselir ha yükselir… Taşın sivrisine, betonun alnına, asfaltın sertine pat diye denk getirir. Kabuk atan cevizi, yükseklerden tek gözünü kapatarak, nişanlayıp nişanlayıp atar.

Küçük cevizi seçtiği için çoğu zaman kırılmaz. Küçük cevizin kabuğu kolay kolay kırılmaz. Kırılmayan ceviz ile top oynar gibi oynar. İnsan canlısı sokağa ininceye kadar oynar. İnsana kırgındır. Bin bin yıllar geçti ama affedemedi onu. Aşağılanmanın kırgınlığı unutulmaz. Her şey unutulur ama aşağılanmanınki unutulmaz.

Bir gün gelip gözümüzü oyacak.” diye ninnilerle büyüdük. Karga çok yüce gönüllüdür. Sabır desen, en çekilmezine sahip. Bak, bin yıl geçti daha gelmedi gözümüzü oymaya.

Öğretmen hanım da gelmedi. Kendisi bilir. Hangi sabahın, hangi saati olacağını akıl edip sorsaydı…

Bu toprakların sahibi” ses tonuyla kasılmayı biliyor ama.

Ben de ikinci günün sabahı gittim zaten.

Kargalar geldi. Kimini havada, kimini yerde görür görmez resimledim hepsini.

Kabuk atan cevizi atanları…

Kabuk atan ceviz! was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.