İtiraz Ediyorum: Anda Kalmayacağım! (1)

İtiraz Ediyorum: Anda Kalmayacağım! (1)

Dinleme önerisi: YouTube Music

www açık kaynakta zaman

Haddinden fazla popülerleşen, akademik soslu kavramların çoğu içime sinmez. Onlarla içimden içimden sessiz ama sertçe tartışırım.

-Anda kal.

-Kalmıyorum arkadaş!

-Pozitif ayrımcılık yapmak gerek.

-Yapmazsam n’olur?…

‘Akademik literatüre geçmiş kavramlara böyle içime sinmedi diye itiraz edilmez ama canım!’. Bence edilir. Biz ne kavramlar gördük… Fazla teveccüh edildiğinden; haddi aşmış, içindeki denge noktası kaybedilmiş, tam anlamıyla şaftı kaymış kavramlara itirazlar ancak ‘içime sinmiyor’ diye içten ve dirençli bir sesle yükseltilebilir. Sezgilerimi dinleyip içime sinmeyenlerle hesaplaşacak, sesimi de yükseltebilecek yaşlarıma geldim neyse ki. Yaşımın bana verdiği yetkiye dayanarak ‘’İtiraz Ediyorum!” yazı serime başlıyorum! Günlük bir dille yazacağım fakat yazacaklarımın mesnetsiz olmadığını, literatür de dahil bir takım müktesebata dayandığını mütevazi olmamayı göze alarak ifade etmeliyim. İçime sinmeyen tüm kavramlara itirazlarımı dokuz kısım tekmili birden burada tefrika etmeye niyetliyim. Vira bismillah!

Anda kalmanın popüler kültürde dönüştüğü biçime ne sebeplerle karşıyım:

İtiraz 1- Geçmişe Geleceğe Gitme Burda Kal!:

An seyyaldir. Akar. Geçmiş de andı, anlardan oluştu. Gelecek de bir an ve anlardan oluşacak. Şimdi benim canım an’ım geçmiş oldu diye onunla bağımı koparayım mı? Yeni an’a geçmek için neden eski anlarımızı bırakıyoruz. Hafıza problemimiz mi var? Hepsini neden bir arada tutamıyoruz? İnsanın ram’i bu kadar düşük mü? Babannemizi silmeden yeni arkadaşlarla takılamıyor muyuz?

Evet fazla dramatize ettim. Özetlersem: İnsan istese de geçmiş ve geleceği olan bir varlık. Bilinç düzeyinde olmasa bilinçaltımızda geçmiş ve gelecek var. Bunları kötücül görmek modern bir vehim. Benim geçmişimde geçip gittiğine ve ders aldığıma sevindiğim kötü günlerim ve gülümseyerek hatırladığım gençliğime dair iyi günlerim var. Sizinkinde sadece azaplar varsa bilemeyeceğim ama gerçekçi de bulamayacağım. Hiçbir mazi topyekün acı değildir. Acıyı keskin algılamak bile mutlu anların yaşanmış olduğunu ele verir (Topyekün acı algılamak başka şeyleri de ele verebilir)

Geleceğimde ise korku ve umut var. Korkularım bana bugün daha iyi şeyler yapma azmi veriyor. Umutsa ilerleme cesareti… Devekuşu gibi kafayı kuma gömmeye dönüşen anda kalmayı insani bulmuyorum. Fakat oldukça kapitalistçe ve yönetilecek insan oluşturmaya uygun buluyorum. Kitlesel telkin şu: Anda kal, anda harca, anda eğlen, haz al; sakın geçmişten ders alma, üzülme, gelecekle ilgili gayen, kaygın, çaban da olmasın.

İtiraz 2-Ruminasyon’a ve Maladaptive Daydream’e Düşme:

Yani iyi ya da kötü varsayımlarla uğraşma. Peki; geçmiş ve geleceği ister istemez düşünen insanın ruminasyon mu yaptığı yoksa gerçekten olumlu eyleme dönüşecek şekilde kendine acı reçeteler mi çıkardığını kim belirleyecek? Geçmişi ne kadar düşünmek, kaç gram acı sonrası ruminasyona girer? Ne kadarı kötüdür ne kadarı iyi? Kim ölçecek?

Yahut bugünü protesto eder gibi geçmişin iyi ve güzel kıvrımlarında gezen beynim haksız mı? Ne zaman haksız? ‘Maladaptive Daydream’ mi bunlar? Yoksa insani bir hayatta kalma refleksi mi? Benim an’ımda geçmiş ve gelecek benler var efendiler! Gülümsemem de ağlamam da şimdi de oluşmadı ki ben şimdi de kalayım.

İnsan öle öle ilerlemez birike birike ilerler.

Zamanı doğrusal ve sadece iki boyutlu algılamak pek çok psikolojik bakışın sığlığının sebebi (bu daha uzun bir yazının konusu) Oysa insan zamanı helezonik ilerler. Geçmiş şimdi ve gelecek helezonik akıştadır. Ve sürekli gelgitlerle sürer. Burada Ahmet Haşim’in zamanın modern algılanma biçimlerine karşı geleneksel zamanı savunduğu enfes yazısı Müslüman Saatini anmamak vefasızlık olur:

“İstanbul’u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilaların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu. “Saat”ten kastımız, zamanı ölçen alet değil, fakat bizzat zamandır.

“Çölde yolunu şaşıranlar gibi biz şimdi zaman içinde kaybolmuş kimseleriz.”

Uyuşturucu kullanmadan, bilinci susturmak ve anda kalmak mümkün değildir. Bu sebeple uyuşturmaya matuf madde ve davranış bağımlılıkları altın çağlarını yaşıyor. “Bu kadar kötü, korku dolu geçmiş ve gelecek bizi ele geçirmesin, ama olmuyor akıl alakadar onlarla.. Ne yapmalı? Uyuşturalım bilinci” Yükselen ve kültürleşen ‘anda kal’ telkininin tüm bağımlılıklarla ilişkisini güçlü buluyorum. Zira başlarda sevimli olan bu öneri artık mütehakkim bir emir haline gelmiştir. Anda kalamayan mecbur, kusurlu dahası hasta hissetmektedir.

Köstekli saat. Temsil ettikleri ve aktardıkları paha biçilmez…

İtiraz 3- Düşüncelerin gibi Duygu ve Eylemlerin de An içinde, An için ve Anda Kalsın:

Çok çalışma da öylece duvara bak, bedenini dinle, nefes al… En çok itiraz edeceğim madde bu olabilir. Neden duruyoruz. Oturmaya mı geldik:) Ben duramam. Anlaşalım anda kalacaksak bile bir şeyler yaparak kalalım. Cennet hayali marangoz, terzi ve maker atölyeleri olan bir insana dur diyemezsiniz. Herkes aynı değil. Siz durun ben gidiyorum:) Sabit kalamam…

“Bu harabatta sâbit kalamam sultânım/

Dil-i virânımı yapsan da yıkılsam gitsem” Sabit

Özet: Üretmek, semeresi geleceğe matuf bir eylemdir. Gelecek için ya da başkalarını düşünerek üretilir. Anda kalmak (kalmak fiilinden dolayı) üretimi teşvik etmez. Ha anda kalarak üretirim diyorsanız itirazım da olamaz, izler görürüz, takdir ederiz.

İbnü’l vakt ol!

İbnü’l vakt(vaktin çocuğu) olmak tasavvuf geleneğinde bir kavram. Vaktin çocuğu olan kişi üretir, çalışır, geçmişten ders alır, gelecekten korkar ve umut eder, hepsini de kalbinde ve ruhunda taşır fakat aynı zamanda kalben huzurla şimdi ve buradadır. Yemek yapar, su taşır ama hem mekan hem de zaman olarak kayıtsızdır. Yani ne anla ne geçmişle ne gelecekle kayıtlı değildir. Adeta istediğinde istediği yerde, her yerdedir. Seyyaldir. Zamanın kendisi gibi… Bu sebeple; ‘Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler’ diyebilir ve dehşet değil huzur duyar. ‘Çorbada tuzun olsun yemeye yüzün olsun’ der şimdi ve burada emek harcar. ‘Bu da geçer ya hu’ der acıyı duyumsar ama tahammül eder… Şimdi ve buradadır ama kendini, aklını, duygularını ve eylemini uyuşturmamış, hissiz ve etkisiz hale getirmemiştir.

Anda kalma felsefesi ise tamamen bedenin hazzını sağlamak ya da acı çekmesini engellemek için; geçmişten gelen üzüntü ve gelecekten gelen kaygıların üstünü kapatmaya çalışıyor (Üstü kapatılan çok feci şekilde tekrar geri dönebilir) İnsan adeta insan değilmiş gibi bitki gibi yaşamaya teşvik ediliyor. Mazi ve müstakbeli olmayan köksüz, ruhsuz bir şimdide… Ataletle, hissizlikle, düşüncesizlikle…

Ömür Dediğin 298. Bölüm (Ayten ve Yaşar Kadri Kumsal 79–87 yaşlarındalar)

Benzerlikleri var mı iki öğretinin? Kabaca bakıldığında evet ikisi de an’a/vakt’e vurgu yapar. Fakat neden, nasıl ve ne için soruları bu tür benzerleri ayırt etmede mihenk taşlarımız olmalı. Neden anda kalıyoruz? Ne için? İkisinin de uygulama pratiklerine bakmalıyız. Ortaya koydukları insan tipini gördüğümüzde farklarının benzerliklerinden daha çok olduğunu söyleyebiliriz. TRT-2 Ömür Dediğin programındaki ihtiyarlara ve modern mindfullnes kamplarındaki yaş almış kişilere bakmak yeterli olacaktır.

An’da kalan kendi için kalır (tam olarak kalır), İbnü’l vakt ise kendiyle de kainatla da diğer insanlarla da barışıktır. Geçmişi geleceği örtbas etmeden onlarla birlikte vaktin de getirdiklerini, gerektirdiklerini yapmaya çalışır, didinmeye devam eder. Vakitte kalmadan vakitle iyileşir. Şimdide kalmadan şimdiyle iyileşir aslında bizatihi ‘iyi’dir…

İtiraz Ediyorum: Anda Kalmayacağım! (1) was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.