NOT: Bu yazıyı, kendi islami bilgim ve edindiğim psikolojik kaynaklı kitaplarla birlikte harmanlayarak yazdığım bir yazıdır. Oldukça derin ve bilgi gerektiren bir konu olduğundan yazdığım yazı yeterli ve açıklayıcı olmayabilir. Çünkü sunduğum argümanlara birçok karşıt cevap olsa da bunlara cevap verebilecek nitelikte bir bilgim şuan yoktur. Keyifli okumalar dilerim…
İslam’da şükür, insana vaat edilenlere karşı duyulan minnettarlık ve mutluluk hâlidir. Şükür, olumsuz olaylar karşısında bile pozitif düşünebilmeyi, hayatı teslimiyet ve farkındalık içinde yaşamayı öğretir.
Hepimiz çevremize bir enerji yayarız. Bu enerji, dışarıya yansıttığımız davranışlarımızın ve iç dünyamızda barındırdığımız duyguların bir birleşimidir. Negatif duygular — örneğin umutsuzluk, kıskançlık veya haset — yaşamımızda her şey yolunda olsa bile huzurumuzu gölgeleyebilir. Korkular, kaygılar veya olumsuz düşünceler, bilinçdışı bir şekilde davranışlarımıza yansır. Örneğin, iş bulamamaktan korkan biri, iş bulduğunda bile bu kaygıyı iş ortamına taşıyabilir.
İslam’ın emirleri, insana sadece ibadet değil, ruhsal denge ve psikolojik huzur da kazandırır. Birçok psikolog veya araştırmacı, inanç duygusunun insanda içsel huzuru artırdığını belirtir.(christophe morin-dinginliğin şifresinde buna değinilmiş) Bu nedenle inanç, sadece dini bir bağlılık değil, aynı zamanda ruh sağlığı için de güçlü bir dayanaktır
İslam ahlaki açıdan da bireyi arındırmayı hedefler. Gıybet, yalan, iftira gibi davranışlar yasaklanmıştır çünkü bunlar hem karşımızdakine zarar verir hem de ruhsal enerjimizi tüketir. Bu emirleri psikolojik açıdan değerlendirdiğimizde, İslam’ın bireyi daha bilinçli, huzurlu ve empatik bir insan olmaya yönelttiğini görebiliriz.
Günümüz dünyasında dinler, özellikle de İslam, sık sık eleştirilere maruz kalıyor. Bazı düşünürler dinin insanları susturma aracı olduğunu öne sürüyor. Oysa biraz daha derin düşündüğümüzde, bireyleri yönlendirenin çoğu zaman din değil, medya ve sistemsel algı mekanizmaları olduğunu fark ederiz. Bu durumda dine yöneltilen eleştiriler, çoğu zaman bir yanılsamadan ibaret olabilir.
İnsan doğası gereği bir şeye inanma ihtiyacı duyar. Bu, çoğu zaman kendimizden daha yüce bir güce yönelme isteğidir. Ruh, bazen cezalandırılmak ister; bunu farkında olmadan kendi kendimize yaparız. Örneğin, tüm gününü uyuyarak geçiren biri gecesini kendine esir eder; bazıları ise içsel huzursuzluklarını farkında olmadan kendini cezalandırarak dışa vurur.
İslam, bu noktada bir rehber niteliği taşır. Psikoloji bilimiyle birlikte ele alındığında, İslam’ın öğretileri insanı mutluluk ve huzura ulaştırabilecek güçlü bir denge kurar.
Örneğin İslam’ın sembolü olan namaz, günün belirli vakitlerinde şükür, minnet ve farkındalıkla yapılan bir ibadettir. Namazdan sonra edilen dua ise insan ruhunun adeta yeniden aydınlandığı bir andır. Dua sırasında kişi içindeki tüm arzuları, korkuları ve umutları dile getirir; kalbini boşaltır. Bu an, ruhun bir çeşit arınma, yüzleşme ve rahatlama sürecidir. Kimi zaman acılarını döker, kimi zaman umutlarını dile getirir. Her durumda dua, insanın iç dünyasında bir denge ve ferahlık oluşturarak kişiye rahatlama imkanı sunar.
Sonuç olarak, İslam yalnızca inanç sistemi değil, aynı zamanda insan ruhunun rehberidir. İnanç ile psikolojinin buluştuğu bu noktada, huzur ve dinginliğe giden yolun şükürden, farkındalıktan ve içsel teslimiyetten geçtiğini söylemek mümkündür.
İSLAM VE RUHSAL DİNGİNLİK BAĞI was originally published in Türkiye Yayını on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.