Geçtiğimiz günlerde Mersin’de meydana gelen ve 4 (bazı kaynaklara göre 5) çalışanın yaşamını yitirdiği, 14 çalışanın yaralandığı servis kazası, bir kez daha ülkemizde çalışanların işyerine ulaşma sürecinde bile hayatta kalma mücadelesi verdiğini acı bir şekilde hatırlattı. Sabahın erken saatlerinde yola çıkan onlarca emekçi, çoğu zaman denetimsiz, bakımsız ve aşırı yüklenen servis araçlarında işine yetişmeye çalışırken yaşamını yitiriyor. Bu kazalar yalnızca trafik kazası değil; hukuken iş kazası olarak kabul ediliyor. Ancak ne yazık ki her yıl yüzlerce işçi, daha işine varmadan yaralanıyor ve/veya hayatını kaybediyor.
TÜRKİYE’DE SERVİS KAYNAKLI İŞ KAZALARININ BOYUTU
İSİG (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği) Meclisi’nin 2024 yılı raporuna göre, yalnızca 2023 yılında en az 155 işçi “servis kazalarında” yaşamını yitirdi. Bu sayı, toplam iş cinayetlerinin yaklaşık yüzde 8’ini oluşturuyor. Servis kazaları, en fazla ölümle sonuçlanan iş kazası türleri arasında ilk beş sırada yer alıyor.
İSİG’in verilerine göre bu kazalar çoğunlukla:
• Denetimsiz taşımacılık yapan alt yüklenici firmalar,
• Yorgun ya da uykusuz şoförler,
• Bakımsız veya sigortasız araçlar,
• Uzun çalışma saatleri nedeniyle servis saatlerinin uygunsuz düzenlenmesi gibi nedenlerden kaynaklanıyor.
Kısacası sorun, münferit bir “trafik kazası” değil; yapısal bir iş güvenliği sorunu.
YASAL ÇERÇEVE: 5510 VE 6331 SAYILI KANUNLAR NE DİYOR?
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13. maddesi, iş kazasını tanımlarken açıkça “sigortalının işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidişi gelişi sırasında meydana gelen kazaları” da kapsar. Yani servis kazaları, yasal olarak iş kazası sayılır.
Öte yandan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin yükümlülüklerini geniş biçimde tanımlar. Kanunun 4. maddesine göre, işveren;
• Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamak,
• Gerekli önlemleri almak, araç ve gereçleri bulundurmak,
• Risk değerlendirmesi yapmak ve denetlemekle yükümlüdür.
İŞVERENİN VE SERVİS FİRMASININ SORUMLULUĞU
Dolayısıyla işveren, çalışanını işe taşıma sürecinde de güvenli ulaşımın sağlanmasından doğrudan sorumludur. Bu sebeple servis kazalarında hem işverenin hem de taşımacılığı yapan firmanın sorumlulukları vardır.
İşveren, çalışanın güvenli şekilde taşınmasını sağlamakla yükümlüdür; bu hizmetin taşeron bir firmaya devredilmesi, hukuken sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
Servis firması, araç bakımı, sürücü yeterliliği, yasal izin ve sigorta işlemlerinden sorumludur.
İşveren ise bu firmayı seçerken iş güvenliği açısından gerekli denetimleri yapmak zorundadır.
Yargıtay kararlarında da bu konuya dair çok sayıda emsal bulunur: İşverenin, “taşımayı dışarıya vermesi” sorumluluğu paylaşsa bile, ortadan kaldırmaz.
BİR SİSTEM SORUNU: UCUZ TAŞIMACILIK
İşverenler maliyeti düşürmek adına çoğu zaman taşımacılığı en düşük teklif veren firmalara devrediyor. Ancak düşük maliyet, denetimsizliği; denetimsizlik de ölümleri beraberinde getiriyor. Servis sürücülerinin büyük kısmı uzun mesai saatleri, yetersiz dinlenme, düşük ücret ve yoğun rota baskısı altında çalışıyor.
Bu tablo, yalnızca trafik güvenliği değil, işçi sağlığı ve yaşam hakkı sorunudur.
ARTIRILAN TRAFİK CEZALARI ÇÖZÜM MÜ?
Bugünlerde gündemde olan ve hükümetin, ekonomik güçlükler karşısında bir gelir kaynağı olarak gördüğü trafik cezalarına yönelik artışlar, servis kazalarının önlenmesine de bir çözüm oluşturamaz. Sorun, bireysel sürücü hatalarından çok daha derin; yetersiz denetim, taşeronlaşma ve düzenleyici boşluklardan beslenen yapısal bir güvenlik sorunudur.
Gerçek çözüm, cezaları artırmakta değil, mevzuat çerçevesinde karayollarında etkin bir denetim mekanizmasının oluşturulmasında yatmaktadır. Bu mekanizmanın, yapılacak düzenlemeler ve alınacak önlemlerle ivedilikle hayata geçirilmesi, her sabah servise binen binlerce çalışanın can güvenliği açısından artık ertelenemez bir zorunluluktur.